En'âm Sûresi 11. Ayet

قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ  ...

De ki: “Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 سِيرُوا dolaşın س ي ر
3 فِي
4 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
5 ثُمَّ sonra
6 انْظُرُوا görün ن ظ ر
7 كَيْفَ nasıl ك ي ف
8 كَانَ olmuş ك و ن
9 عَاقِبَةُ sonu ع ق ب
10 الْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların ك ذ ب
 

Müşrikler, gerçeği daha yakından kavramak gibi iyi niyete dayalı sebeplerle değil, sırf Hz. Peygamber’e karşı çıkmak, onunla alay etmek, acze düşürüp itibarını yıkmak maksadıyla bu tür teklifler ileri sürdükleri için 10. âyette Resûlullah’a, kendisinden önceki peygamberlerin de böyle alayla karşılandıkları hatırlatılmakta, fakat başlarına gelen felâketler sonunda alay ettikleri haberlerin ne kadar kesin gerçekler olduğunu acı şekilde anladıkları bildirilmekte; 11. âyette Mekke müşriklerine, dolayısıyla peygamberlik ve vahiy gerçeğinden kuşkuya düşüp inkâr eden, alaya alan herkese, dünyayı gezip dolaşmaları, eskilerin izlerini, kalıntılarını inceleyerek ilâhî hakikatleri yalanlayanların âkıbetlerinin ne olduğunu görmeleri tavsiye edilmektedir.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 381

 

قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli,  س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

س۪يرُوا  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

فِي الْاَرْضِ  car mecruru  س۪يرُوا  fiiline müteallıktır.

 ثُمَّ  atıf harfidir. Hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir.)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

انْظُرُوا  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

كَيْفَ  istifham ismi,  كَانَ ’nin mukaddem haberidir.  عَاقِبَةُ  ise  كَانَ ’nin muahhar ismi olup merfûdur.  عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ  ibaresinde de masdar, failine muzâf olmuştur. 

Masdar; bir iş, bir oluş, bir durum bildiren ve zamanla ilgili olmayan kelimelerdir. Masdarlar fiil gibi zamanla ilgileri olmadığından isimdirler.

Masdarın fiil gibi amel etme şartları şunlardır:

1.Tenvinli olmalıdır.

2. Harfi tarifli (ال) olmalıdır.

3. Masdarın failine muzâf olmalıdır.

4. Masdarın mefulüne muzaf olmalıdır.

NOT: Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir.

Bu amel şartlarından birini taşıyan masdar kendisinden sonra fail veya mef’ûl alabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 الْمُكَذِّب۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى ’dir. Cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar. 

الْمُكَذِّب۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذَّب  fiili tef’il babındandır. Tef’il babı fiile; 1) Teksir  2) İşin parça parça aralıklarla yapıldığını ifade eder  3) Tadiye gibi manalar katar. Burada kattığı mana teksirdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ  cümlesi de emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Aynı üsluptaki  انْظُرُوا  cümlesi  ثُمَّ  ile mekulü’l-kavle atfedilmiştir.

كَيْفَ  istifham ismi,  كَانَ ’nin mukaddem haberidir.  كَانَ ’nin muahhar ismi,  الْمُكَذِّب۪ينَ ‘ye muzâf olan  عَاقِبَةُ ’dur.  كَانَ ’nin dahil olduğu bu isim cümlesi,  انْظُرُوا  fiilinin mef’ûlü konumundadır.

س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا  ifadesi; gezip tefekkür etmeyi teşvik için gelmiştir.

Bu emir irşat içindir.

عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ  ibaresinde de masdar, failine muzâf olmuştur. Bu ibare مصير , yani gidilecek yer anlamındadır. Hal söylenip mahal kastedilerek mecaz-ı mürsel sanatı olmuştur.

عَاقِبَةُ  kelimesinin sonundaki yuvarlak  ةُ  müenneslik alameti değildir. Bu kelimenin müennesliği mecazîdir.

كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ  [Akıbeti nasıl oldu] cümlesinde kinaye vardır. Sonlarının kötü olduğunu gösterir. Kinaye tasrihden eblağdır. (Medine Balcı)

س۪يرُوا - انْظُرُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Yeryüzünde gezip dolaşın da, sonra bakın hakkı yalanlayanların sonu nasıl ve ne imiş? Allah, onları nasıl yerlere geçirmiş görünüz de ibret alınız.

Bu emirlerle gösteriliyor ki, önce mekânla ilgili hareket; ikinci olarak, bunun altındaki zamanla ilgili hareket ile olayların niteliği, yeri ve mertebelerinde olduğu gibi müşahede; üçüncü olarak, bu müşahedede baştan sona gelen veya sondan başa giden bir tertip akımı içinden sonun niteliğinde durmakla onu almak ve idrak etmek; dördüncü olarak, buna kıyas ile görünenden görünmeyene geçiş ve bakış, fikrin, itibarın asli şartlarındandır. (Elmalılı)

"Hak Teâlâ'nın  فَانْظُرُوا  ifadesiyle  ثُمَّ انْظُرُوا  ifadesi arasında ne fark vardır?" 

Cenab-ı Hakk'ın  فَانْظُرُوا  ifadesi, O'nun, bunu yeryüzünde yürümenin sebebi kıldığına delalet etmektedir. Binaenaleyh, sanki "ibret almak için yeryüzünde gezin dolaşın.. Gafil kimselerin gezip dolaşması gibi dolaşmayın..." denilmek istenmiştir.

Hak Teâlâ'nın,  س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا  "Yerde gezip dolaşın, sonra da bakın ki..." buyruğunun manası, "yeryüzünde ticaret etmek, bunun dışında kalan faydaları elde etmenin mübah; helak olanların eserlerine bakmanın vâcip olduğunu" ifade eder. Daha sonra Cenab-ı Hak, vâcip ile mübah olan arasındaki uzaklıktan dolayı bu farka  ثُمَّ  kelimesiyle dikkat çekmiştir. Allah en iyi bilendir. (Fahreddin er-Râzî)

Dolaşmaktan maksat, inkârcıların akıbetlerini müşahede etmektir. ‘Dolaşın’ emrinden sonra gelmesi, daha üst bir mertebedeki fiil olduğu içindir. Çünkü bakmak düşünmeyi ve gözünde canlandırmayı gerektirdiği için dolaşmaktan daha önemlidir. Buradaki ‘bakmak’ ise hem gözle hemde kalp ile bakmak manasını içerir. (Âşûr)