En'âm Sûresi 10. Ayet

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟  ...

(Ey Muhammed!) Andolsun, senden önce de birçok peygamber alaya alınmıştı da onlarla alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıp mahvetmişti.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدِ ve muhakkak
2 اسْتُهْزِئَ alay edilmişti ه ز ا
3 بِرُسُلٍ peygamberlerle ر س ل
4 مِنْ
5 قَبْلِكَ senden önce de ق ب ل
6 فَحَاقَ fakat kuşatıverdi ح ي ق
7 بِالَّذِينَ kimseleri
8 سَخِرُوا alay edenleri س خ ر
9 مِنْهُمْ onlarla
10 مَا şey
11 كَانُوا ك و ن
12 بِهِ onunla
13 يَسْتَهْزِئُونَ alay ettikleri ه ز ا
 

Müşrikler, gerçeği daha yakından kavramak gibi iyi niyete dayalı sebeplerle değil, sırf Hz. Peygamber’e karşı çıkmak, onunla alay etmek, acze düşürüp itibarını yıkmak maksadıyla bu tür teklifler ileri sürdükleri için 10. âyette Resûlullah’a, kendisinden önceki peygamberlerin de böyle alayla karşılandıkları hatırlatılmakta, fakat başlarına gelen felâketler sonunda alay ettikleri haberlerin ne kadar kesin gerçekler olduğunu acı şekilde anladıkları bildirilmekte; 11. âyette Mekke müşriklerine, dolayısıyla peygamberlik ve vahiy gerçeğinden kuşkuya düşüp inkâr eden, alaya alan herkese, dünyayı gezip dolaşmaları, eskilerin izlerini, kalıntılarını inceleyerek ilâhî hakikatleri yalanlayanların âkıbetlerinin ne olduğunu görmeleri tavsiye edilmektedir.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 381

 
حاق Çepe çevre sarmak ve başına gelmek manalarındadır. Kuran-ı Kerim’de de başına iner ve ona isabet eder, onu yakalar anlamında kullanılmıştır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim’de 10’dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 
 

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

اسْتُهْزِئَ  meçhul, mebni mazi fiildir.  بِرُسُلٍ  car mecruru naib-i faildir.  مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru  رُسُلٍ  kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır.

Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  حَاقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.

الَّذ۪ينَ  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  حَاقَ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  سَخِرُوا مِنْهُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

سَخِرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْهُمْ  car mecruru  سَخِرُوا  fiiline müteallıktır.  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  حَاقَ  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

كَانُوا  isim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.  بِه۪  car mecruru  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiiline müteallıktır. 

يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur.

يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek südâsi mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsî fiili  هزأ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
 

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

 

وَ  istinâfiyye,  لَ  kasemin cevabına gelen harftir. Kasem fiili ve muksemun bihin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Mahzuf kasemin cevap cümlesi  اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ , tahkik harfi ve lam’la tekid edilmiş mazi fiil cümlesidir.

فَ  ile kasemin cevabına atfedilen …فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası da mazi fiil sıygasında gelmiştir. 

Müşterek  ism-i mevsûl  مَا  ise  حَاقَ  fiilinin faili olarak merfû mahaldedir. 

…فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ  ifadesinde aklî mecaz vardır.  حَاقَ  fiilinin faili, alay etmiş oldukları gerçektir. Mecaz yoluyla helakı hak edenlerin helakı Allah’tan başkasına isnad edilmiş olmaktadır.

Sılası  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlenin müsnedinin muzari fiil formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliğiyle muhatabın dikkatini uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur.

Car mecrur  بِه۪  önemine binaen amili olan  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ’ye takdim edilmiştir. 

اسْتُهْزِئَ - يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Ayrıca bu fiil dolayısıyla cümlede teşâbüh-i etrâf vardır.

 سَخِرُوا - يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

[Gerçek şu ki alay edilmişti…] ifadesi Peygamber (sav)’i kavmi tarafından karşılaştığı zorluklara karşı teselli etmektedir. …فَحَاقَ بِ , [alay ettikleri şey, yani hak onları kuşattı.] demektir, hak ile alay ettikleri için helak olmuşlardır. (Keşşâf)

Bu ayetin başında bulunan  حَاقَ  fiilinin ne manaya geldiği hususunda dilcilerin pek çok açıklaması vardır ki, bu açıklamaların hepsi de mana bakımından birbirine yakındırlar. Mesela; en-Nadr, "onlara vâcip oldu" manasını verirken; Leys: ’’ الحَيْقُ kelimesi, yapmış olduğu bir kötülük, tuzak sebebiyle, insanın başına gelen; bu sebeple ona inen musibet... demektir, demiştir. Nitekim,  اَحَاقَ اللهُ بِهِمْ مَكْرَهُمْ وَ حَاقَ بِهِمْ مَكْرُهُمْ  (Allah tuzaklarını başlarına çevirdi ve, tuzakları başlarına geçti, çevrildi…) denir" demiştir. Ferrâ da:  حَاقَ بِهِمْ  tabirinin manasının, "onlara tekrar geldi, döndü" şeklinde olduğunu söylemiştir.  حَاقَ بِهِمْ  deyiminin "bu, onların başına geldi, çöktü" anlamına geldiği de söylenmiştir. Zeccâc:  حَاقَ  fiilinin  اَحَاطَ  (kuşattı, ihata etti) manasına geldiğini söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)