En'âm Sûresi 9. Ayet

وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكاً لَجَعَلْنَاهُ رَجُلاً وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ  ...

Eğer onu (Peygamberi) bir melek kılsaydık yine onu bir adam (suretinde) yapardık ve onları yine içinde bulundukları karmaşaya düşürmüş olurduk.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ ve eğer
2 جَعَلْنَاهُ onu yapsaydık ج ع ل
3 مَلَكًا melek م ل ك
4 لَجَعَلْنَاهُ yine yapardık ج ع ل
5 رَجُلًا bir adam (şeklinde) ر ج ل
6 وَلَلَبَسْنَا ve yine düşürürdük ل ب س
7 عَلَيْهِمْ onları
8 مَا
9 يَلْبِسُونَ düştükleri kuşkuya ل ب س
 

Eğer Allah onlara gönderdiği elçiyi bir melek yapsaydı ya da beşer yerine bir meleği elçi gönderseydi yine onu melek suretinde değil insan görünümünde, hem de –müşriklerin, meleklerin dişi olduğu şeklindeki bâtıl inançlarının aksine– onu “adam sûretinde” göndereceği, bunun sonucu olarak yine onları, bu gelenin gerçekten melek mi yoksa insan mı olduğu hususunda şaşkınlığa düşüreceği bildirilmektedir. Nitekim başka bir âyette ifade edildiği üzere, onlar Kur’ân-ı Kerîm için “Bu, insan sözünden başka bir şey değildir” (Müddessir 74/25) demişlerdi. Halbuki tamamen ruhanî varlıklar olan meleklerin insanlara görünmesi ve onlara hitap edebilmesi, ancak cismanî bir görünüme bürünmeleriyle mümkündür. Bu durumda vahyin doğruluğunu, ihtiva ettiği yüksek hakikatlere göre değerlendirmek yerine, onu kendilerine tebliğ edenin melek olmasında arayanlar, bu cismanî görünümlü varlığın insan olduğunu ileri sürerek yine inkâra sapacaklar, şimdi olduğu gibi yine şüphe edeceklerdi.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 380-381

 

وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكاً لَجَعَلْنَاهُ رَجُلاً وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ

 

وَ  atıf harfidir.  لَوْ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.

جَعَلْنَاهُ  şart fiili olup  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanmayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. Bilmek, sanmak, kalp yani zihin işi olduğundan bu fiillere kalp fiilleri denir. Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar.

Bu ayette  جَعَلْ  fiili değiştirme manasına gelen fiillerdendir ve iki mef’ûlünü de açıkça almıştır. Ayrıca kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. 

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. 

Bu ayette  Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  مَلَكاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.  جَعَلْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  رَجُلاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

لَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la şartın cevabına matuftur. 

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.  لَبَسْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

عَلَيْهِمْ  car mecruru  لَبَسْنَا  fiiline müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  يَلْبِسُونَ ‘dir.

يَلْبِسُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكاً لَجَعَلْنَاهُ رَجُلاً وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ

 

Ayet önceki ayetteki  اَنْزَلْنَا ‘ya  وَ ’la atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi  جَعَلْنَاهُ مَلَكاً  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şartın cevabı,  لَ  karînesiyle gelen  لَجَعَلْنَاهُ رَجُلاً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki  وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ  cümlesi şartın cevabına matuftur. 

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası olan  يَلْبِسُونَ , muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt ve tecessüm ifade eder.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bunun bir mecaz olmadığını ifade etmek için  وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ  [Onlara sizin giydiğinizi giydirirdik] buyurulmuştur.

لَبِسُ  fiilinde ‘karıştırmak’ anlamı da vardır.

Ayette kadın veya erkek için beşer kelimesinin değil de, erkek kelimesinin zikredilmesi anlatılan ifadenin hakikati değiştirmek için değil, temsil kabilinden olduğunu gösterir.

“Mutlaka onu bir erkek şekline koyup gönderirdik.” buyurulması dikkate şayandır. Bununla meleğin, kadın şeklinde gönderilmesi ihtimali bulunmadığı -özellikle- anlatılmıştır. Zira bu kafirler, melekleri kadın şeklinde hayal ediyorlardı. Bu gibi batıl inançlardan yasaklamak ve çekindirmek için gönderileceği bahis konusu olan meleğin kadın şeklinde gönderilmesi ise o kanaatı desteklemek demek olacağından, hikmetin zıddı fiili bir çelişki olurdu. Melekler gerçekte onların hayalleri gibi dilber kızlar değildir. Hatta onlara karşı kadın şeklinde görünmeleri bile muhtemel değildir. Buna işaret edilerek buyurulmuştur ki: Peygamber'i melek gönderecek olsaydık, herhalde bir erkek şekline kor da gönderirdik. (Elmalılı)

Allah onlara göndereceği meleğin de kendi suretlerinde bir insan olması gerekliliğini izanlarına sunmuş, mantıklı bir insan için bunun anlaşılmasının daha kolay olduğu ifade edilmiştir. Bu üslup mezheb-i kelamî sanatıdır.

لَبَسْنَا - يَلْبِسُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.  جَعَلْنَاهُ  fiilinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

لَجَعَلْنَاهُ رَجُلاً [Onu erkek görünümlü yapardık] ifadesi, onu bir adam sûretinde gönderirdik demektir. Nitekim Cebrail Aleyhisselam, Peygamber (sav)’e genellikle Dihye (v. 50/670) suretinde iniyordu (Buhārî, “Salât”, 11). Çünkü insanlar melekleri gerçek sûretlerinde görerek canlı kalamazlar. [Düştükleri şüpheye onları yine şüpheye düşürürdük] yani, birbirlerinin başına dolamaya -aklını çelmeye- çalıştıkları şeyi onların başına dolardık. Zira meleği insan sûretinde görünce “Bu insandır, melek değil” derlerdi, şayet melek onlara “Benim melek olduğumun delili, mucize olan Kur’an’ı getirmemdir. O, benim, insan değil melek olduğumu söylemektedir” dese Muhammed (sav)’i yalanladıkları gibi onu da yalanlarlardı. Bunu yaptıklarında da şu an yüzüstü ortada kaldıkları gibi ortada kalırlardı. İşte, Yüce Allah’ın onların kafasını karıştırması budur. (Keşşâf)