وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌۜ وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكاً لَقُضِيَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَالُوا | ve dediler |
|
2 | لَوْلَا | değil miydi? |
|
3 | أُنْزِلَ | indirilmeli |
|
4 | عَلَيْهِ | O’na |
|
5 | مَلَكٌ | bir melek |
|
6 | وَلَوْ | ve eğer |
|
7 | أَنْزَلْنَا | indirseydik |
|
8 | مَلَكًا | bir melek |
|
9 | لَقُضِيَ | bitirilmiş olurdu |
|
10 | الْأَمْرُ | iş |
|
11 | ثُمَّ | artık |
|
12 | لَا |
|
|
13 | يُنْظَرُونَ | hiç göz açtırılmazdı |
|
Müşrikler görünüşte ilâhî vahyin geliş tarzını inandırıcı bulmadıkları için, hakikatte ise sırf inat ve taassuplarından dolayı başka bir istekte bulunmuşlar, Hz. Muhammed’i kastederek, “Ona bir melek inseydi ya!” demişlerdir. Aslında Hz. Peygamber’e melek inmekle birlikte, müşrikler onun hakiki suretinde gelip Hz. Peygamber’le dolaşmasını ve bunu gözleriyle görmeyi istiyorlardı. Âyetin devamında yüce Allah “Eğer biz (istedikleri şekilde) bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine mühlet verilmezdi” buyurarak onların bu talebini de reddetmiştir. Tefsirlerde âyetin bu kısmıyla ilgili olarak çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Şöyle ki:
a) Zemahşerî “iş bitirilirdi” ifadesini “Onlar helâk edilirlerdi” şeklinde yorumlamakta ve bunu da şu gerekçeye bağlamaktadır: Meleği görmelerinden sonra –âyette de belirtildiği gibi– artık onlara mühlet verilmezdi; ya meleğin kendi suretinde Resûlullah’a geldiğini ayan beyan gördükleri halde yine de iman etmeyecekleri için veya melek gelip de artık her şey apaçık kesinlik kazanınca yükümlülüğün esası olan ihtiyar (seçme özgürlüğü) ortadan kalkacağı için helâk edilmeleri gerekli olurdu; ya da meleği kendi suretinde gördükleri anda, gördüklerinin verdiği dehşetten dolayı ruhları bedenlerinden ayrılır, yani ölüverirlerdi. Çünkü “şiddetin âniden zuhuru, şiddetin kendisinden daha dehşet vericidir” (II, 4-5).
b) Şevkânî’ye göre müşrikler “Ona bir melek indirilseydi ya!” derken meleğin aslî suretiyle gelerek kendileriyle konuşur, Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğunu kendilerine bildirirse ona inanıp tâbi olacaklarını açıklıyorlardı. Oysa Allah biliyordu ki, onlara böyle bir melek gelmiş olsa yine de iman etmeyecekler ve bunun sonucunda derhal helâk edilmeye müstahak olacaklardı (II, 117).
c) Elmalılı M. Hamdi’ye göre eğer melek kendi suretinde gelip de hakikat itiraza mahal kalmayacak şekilde apaçık ortaya çıksaydı, artık Hz. Peygamber’in haber verdiği azap hemen uygulanırdı. Özellikle vahiy meleği Cebrâil’i, sıradan insanlar şöyle dursun, peygamberlerden bile pek azı asıl varlığıyla görebilmiştir (III, 1880-1881; ayrıca bk. Necm 53/1-18; Buhârî, “Tefsîr”, 53/1-2). Ayrıca Hz. Muhammed’in dahi vahiy esnasında büyük bir dehşet ve sıkıntı hali yaşadığına ilişkin hadisler vardır (Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 2-3) .
Hz. Peygamber’in özellikle ilk vahyi aldığı sırada yaşadığı olağan üstü sarsıntıya Kur’ân-ı Kerîm de işaret etmektedir (Müzzemmil 73/1; Müddessir 74/1).
d) İbn Âşûr ise “İş bitirilmiş olurdu” ifadesini “Tehdit edildikleri azap gerçekleştirilirdi” anlamında açıklamıştır. Zira Allah’ın gazabına uğrayan bir topluma melekler ancak azap getirmek için inerler. Nitekim Lût kavminin durumu bunu göstermektedir (A‘râf 7/80-84). Muhtemelen Allah Teâlâ melekleri hak uğruna müsamahasız bir sertlik ve öfke tabiatında yaratmıştır (IV, 145). Aynı müfessir ayrıca Cenâb-ı Hakk’ın müşriklerin, aslında mahvolmalarına yol açacak olan bu taleplerini karşılıksız bırakmasını, O’nun inkârcılara karşı bir rahmeti şeklinde yorumlamamak gerektiğini savunuyorsa da bu görüşün isabetli olduğu kanaatinde değiliz. Zira âyette de dolaylı olarak belirtildiği gibi Allah onlara mühlet vermiş ve bu sayede daha sonra bazıları İslâm’ı kabul etme şerefine ermişlerdir ki, bunlar arasında bu sûrenin 7. âyetinin inmesine sebep olduğu rivayet edilen Abdullah b. Ebû Ümeyye de vardır. Hatta bu zat daha sonra Tâif’te şehid düşmüştür (Elmalılı, III, 1180).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 378-380
وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, لَوْلَٓا ‘dir. لَوْلَٓا cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için هلا yani: “değil mi?” manasındadır.
اُنْزِلَ meçhul mebni mazi fiildir. عَلَيْهِ car mecruru اُنْزِلَ fiiline müteallıktır. مَلَكٌ naib-i fail olup lafzen merfûdur.
وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكاً لَقُضِيَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ
وَ istînâfiyyedir. لَوْ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
اَنْزَلْنَا şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
مَلَكاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
لَ harfi لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır. قُضِيَ meçhul mebni mazi fiildir.
الْاَمْرُ naib-i fail olup lafzen merfûdur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُنْظَرُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla meçhul mebni muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌۜ
Ayet, önceki istînâfa وَ ile atfedilmiş, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌۜ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümlenin başındaki لَوْلَٓا , tahdid (teşvik) harfidir. Tevbih manasına gelmiştir.
Kâfirlerin sözlerinden oluşan mekulü’l-kavl, mahallen mansubtur.
لَوْلَٓا , burada ‘’değil miydi?” anlamında olup kendisinden sonra bir fiil geldiğinde bu manada kullanılması çoktur. Ama bunun peşinden isim geldiğinde bu manaya gelmez. (Fahreddin er-Râzî)
لَوْلَٓا burada tahdid (bir şeyin yapılmasını sertçe istemek) manasındadır. Bu mana sözün gelişinden anlaşılır. Bu harften sonra fiil gelir.
وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكاً لَقُضِيَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ
وَ atıftır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. اَنْزَلْنَا مَلَكاً , müspet mazi sıygada gelmiş şart cümlesidir. لَقُضِيَ الْاَمْرُ cevap cümlesi olarak rabıta lamı ile gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasındadır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَلَكاً - لَوْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اُنْزِلَ - اَنْزَلْنَا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ثُمَّ ile şartın cevabına atfedilen لَا يُنْظَرُونَ cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَقُضِيَ الْاَمْرُ [O zaman iş bitirilmiş olurdu.] ifadesi, helâklerine dair buyruk verilmiş olurdu, melek indirilmesinden sonra onlara göz açıp kapama süresi dahi tanınmazdı.
Buradaki ثُمَّ kendi manası için değildir. İşin bitirilmesi ile mühlet verilmemesinin ayrı şeyler olduğuna dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)
ثُمَّ [Sonra] demenin anlamı, iki şey -yani işin bitirilmesi ile süre tanınmaması- arasındaki uzaklıktır. Süre tanınmaması, işin bitirilmesinden daha etkili (bir ceza) sayılmıştır. Çünkü şiddetin ansızın gelmesi, şiddetin kendisinden daha etkilidir. (Fahreddin er-Râzî)