وَلِتَصْغٰٓى اِلَيْهِ اَفْـِٔدَةُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُوا مَا هُمْ مُقْتَرِفُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلِتَصْغَىٰ | ve meyletsin |
|
2 | إِلَيْهِ | ona |
|
3 | أَفْئِدَةُ | kalbleri |
|
4 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
5 | لَا |
|
|
6 | يُؤْمِنُونَ | inanmayan(ların) |
|
7 | بِالْاخِرَةِ | ahirete |
|
8 | وَلِيَرْضَوْهُ | ve ondan hoşlansınlar |
|
9 | وَلِيَقْتَرِفُوا | ve işlemeğe devam etsinler |
|
10 | مَا |
|
|
11 | هُمْ | onların |
|
12 | مُقْتَرِفُونَ | işledikleri suçları |
|
Daha önceki âyetlerde geniş olarak bildirildiği üzere, Allah Teâlâ müşriklerin inat, inkâr ve türlü tecavüzleri karşısında Hz. Muhammed’i imtihan ettiği gibi, eski peygamberlerin hayatlarına dair birçok âyette gösterildiği gibi o peygamberlere de bazı ruhanî ve cismanî güçleri düşman kılıp onların mücadele etmekteki sabır ve sebatlarını denemiş; bu suretle, Allah’ın bu en seçkin kulları, ilâhî hakikatleri tebliğ ve yaşatma uğruna büyük mücadeleler sergilemişlerdir.
Burada ifade buyurulduğu gibi Allah dileseydi o “insan ve cin şeytanları” düşmanlık yapamaz, aldatıcı ve kandırıcı telkinlerde bulunamazlardı. Allah’ın bunları peygamberlere düşman kılması, bir yandan peygamberlerin güçlükler karşısındaki sabır ve kararlılıklarını ölçmek; bir yandan da her bir ümmete, üstün ideallere ağır meşakkatleri, güçlü direnişleri yenerek ulaşılabileceğini; kişinin değerinin de bu yoldaki azim ve sebatıyla ortaya çıkacağını göstermektir. İlâhî irade dünya hayatını–imanla inkârın, hayırla şerrin– bir çatışma alanı yapmıştır. Hakkı yaşatmak ancak, daima direniş konumunda bulunan bâtılı etkisiz kılmakla mümkün olur. Allah’ın hikmetli yaratışı ve bu yaratmanın bir eseri olan insan aklı ve mantığı uyarınca, peygamberlerle onlara uyanların iman ve amellerinin değer kazanması için böyle bir mücadeleye gerek vardır. Kahramanlık şerefini sadece bir savaştan zaferle çıkanlar hak edebilirler. Dünyada insanın insan olmayandan farkı ve ayrıcalığı da buradadır.
“İnsanların şeytanları”, bâtılı ve şerri seçmeleri yanında, hakkı temsil eden peygamberlere ve onları izleyenlere karşı düşmanlık bayrağını açanlar; “cinlerin şeytanları” da bu mücadelede insanların şeytanlarına destek olup onlara aldatıcı ve yıkıcı fikirler telkin eden mânevî güçlerdir. Çünkü, İslâm itikadına göre cinlerin de mümini kâfiri vardır (cinler hakkında bilgi için bk. Cin 72/1-3).
112. âyette zımnen “Yâ Muhammed! Düşmanı olan tek peygamber sen değilsin. Biz geçmiş peygamberlere insan ve cin şeytanlarını düşman yaparak onları da sıkıntılardan geçirdik” buyurulmak suretiyle bir bakıma Hz. Peygamber teselli edilmiştir. Ayrıca “Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak” ifadesi de, 113. âyetin beyanına göre, kalpleri bu şeytanların yaldızlı sözüne kanıp bu sözlerden hoşlanan, işlemekte oldukları fenalıkları devam ettiren inkârcılar için bir tehdit, Resûlullah için de bir teselli anlamı taşımaktadır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 457-458
وَلِتَصْغٰٓى اِلَيْهِ اَفْـِٔدَةُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُوا مَا هُمْ مُقْتَرِفُونَ
وَ atıf harfidir. لِ harfi, تَصْغٰٓى fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harfi ile birlikte يُوح۪ي fiiline müteallıktır. تَصْغٰٓى mukadder fetha ile mansub muzari fiildir.
اِلَيْهِ car mecruru تَصْغٰٓى fiiline müteallıktır. اَفْـِٔدَةُ fail olup lafzen merfûdur.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُؤْمِنُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِالْاٰخِرَةِ car mecruru يُؤْمِنُونَ fiiline müteallıktır.
لِ harfi, يَرْضَوْهُ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harfi ile birlikte يُوح۪ي fiiline müteallıktır. يَرْضَوْهُ fiili, نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَ atıf harfidir. لِ harfi, يَقْتَرِفُوا fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harfi ile birlikte يُوح۪ي fiiline müteallıktır. يَقْتَرِفُوا fiili, نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası هُمْ مُقْتَرِفُونَ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. Aid zamiri mahzuftur. Takdiri, هم مقترفوه (Onlar onu uydururlar.) şeklindedir.
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. مُقْتَرِفُونَ haber olup lafzen merfû olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
يَقْتَرِفُوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındandır. Sülâsîsi قرف ’dir.
İftial babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
مُقْتَرِفُونَ sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
وَلِتَصْغٰٓى اِلَيْهِ اَفْـِٔدَةُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُوا مَا هُمْ مُقْتَرِفُونَ
وَ atıftır. Cümleye dahil olan لِ , cümleyi gizli أن ’le sebep bildiren masdara çevirmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan masdar-ı müevvel, cer mahallinde, önceki ayetteki يُوح۪ي fiiline müteallıktır.
Lâm harfi, كي (için) manasına gelen lamdır. Binaenaleyh bunun emir lamı olduğunu söylemek uzak bir ihtimal olup bu, Allah'ın kelamını tahrif etmeye yeltenme olur ki bu caiz değildir. (Fahreddin er-Râzî)
اَفْـِٔدَةُ ’nun muzâfun ileyhi konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ’nin sılası لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Aynı üslupta gelen masdar tevilindeki müteakip وَلِيَرْضَوْهُ , وَلِيَقْتَرِفُوا cümleleri, ayetteki ilk masdar-ı müevvele matuftur.
لِيَقْتَرِفُوا fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası اَشْرَكْتُمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
لِيَقْتَرِفُوا - مُقْتَرِفُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
تَصْغٰٓى fiili meyletmek demektir ve burada kalpleri ifade eden اَفْـِٔدَةُ kelimesine isnad edilmiştir. Bu bir istiaredir. Kalbin itikad edilecek şeylere çevrilmesi, kulağın işitilecek şeylere meyletmesi gibidir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ayette görüldüğü gibi onların ahiret hayatına inanmadıkları açıkça ifade edilmiştir. Ancak onlar sadece ahireti değil bunun dışında kalan ve inanılması gereken diğer şeyleri de inkâr ediyorlardı.
Ahiret lezzetleri bu dünyada sevimsiz şeylerle kuşatılmıştır ve ahiretin acıları da bu dünyada cazip şeylerle süslenmiştir. İşte bundan dolayıdır ki ahirete ve onun ahvaline iman etmeyenler, o sevimsiz şeylerin ötesinde lezzetler ve o cazip şeylerin ötesinde de acılar olduğunu bilmezler. Onlar bu dünyada her şeyin ancak dış görünüşüne bakarlar. Bu yüzden de onlar, bu yaldızlı sözlerin ve süslü batılların dahil olduğu şehvetleri severler.
Ahirete iman edenler ise, gerçek duruma vakıf oldukları ve işlerin akıbetine baktıkları için, o yaldızlı şeylere meyletmekten sakınırlar. Çünkü müminler, onların batıl ve akıbetlerinin vahim olduğunu bilirler. (Ebüssuûd)