وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَث۪يرٍ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ د۪ينَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَكَذَٰلِكَ | ve yine |
|
2 | زَيَّنَ | süslü gösterdiler |
|
3 | لِكَثِيرٍ | çoğuna |
|
4 | مِنَ | -den |
|
5 | الْمُشْرِكِينَ | müşrikler- |
|
6 | قَتْلَ | öldürmeyi |
|
7 | أَوْلَادِهِمْ | evladlarını |
|
8 | شُرَكَاؤُهُمْ | ortakları |
|
9 | لِيُرْدُوهُمْ | onları mahvetsinler diye |
|
10 | وَلِيَلْبِسُوا | ve karıştırsınlar diye |
|
11 | عَلَيْهِمْ | kendi |
|
12 | دِينَهُمْ | dinlerini |
|
13 | وَلَوْ | eğer |
|
14 | شَاءَ | dileseydi |
|
15 | اللَّهُ | Allah |
|
16 | مَا |
|
|
17 | فَعَلُوهُ | bunu yapamazlardı |
|
18 | فَذَرْهُمْ | öyleyse onları baş başa bırak |
|
19 | وَمَا | şeylerle |
|
20 | يَفْتَرُونَ | uydurdukları |
|
Câhiliye Arapları’nın sapkınlıklarından biri de çocuklarını öldürme şeklindeki uygulamalarıdır; ortakları bunu onlara iyi bir şey gibi göstermiştir. Klasik tefsirlerde bu âyet açıklanırken, bazı Araplar’ın geçim sıkıntısı veya özellikle kabile savaşları yüzünden ileride esir düşerek câriye haline getirilip fuhşa sevkedilebilir kaygısıyla kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek öldürdükleri hatırlatılarak âyette bu acımasız geleneğe işaret edildiği belirtilmektedir (bk. Cevâd Ali, IV, 651-652)
Âyette Câhiliye Arapları’na evlâtlarını öldürmeyi iyi gibi gösterdikleri belirtilen ortaklardan maksadın insan ve cin şeytanları veya özellikle put bakıcıları olduğuna dair görüşler vardır (bk. Râzî, XIII, 206). Bu son anlayışa göre bir tür din adamları olan put bakıcıları, ataları olan İbrâhim ve İsmâil’in dinine uyduklarını zanneden müşrik Araplar’a, Allah’a kurban etmek maksadıyla çocuk öldürmenin, ataları İbrâhim ve İsmâil’in dininden kalma, kendilerini Allah’a yaklaştıran güzel bir gelenek olduğunu telkin etmişler ve bu şekilde dinlerini bozmak, karıştırmak suretiyle böylesine büyük bir cinayeti onlara bir ibadet gibi benimsetmiş, sevdirmişlerdi (Mevdûdî, I, 523-524).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 476-477
وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَث۪يرٍ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ د۪ينَهُمْۜ
وَ istînâfiyyedir. كَ harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili زَيَّنَ olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri, تزيينًا مثلَ ذلك زَيَّن (Bunun benzeri bir süslemekle süsleyerek) şeklindedir.
ذٰ işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
زَيَّنَ fetha üzere mebni mazi fiildir. لِكَث۪يرٍ car mecruru زَيَّنَ fiiline müteallıktır.
مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ car mecruru كَث۪يرٍ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. Cer alameti ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُشْرِك۪ينَ kelimesi, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَتْلَ kelimesi زَيَّنَ fiilinin mukaddem mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. اَوْلَادِهِمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır.
Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لِ harfi, يُرْدُوهُمْ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte زَيَّنَ fiiline müteallıktır.
يُرْدُوهُمْ fiili نْ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَ atıf harfidir. لِ harfi, يَلْبِسُوا fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte önceki masdar-ı müevvele matuftur.
عَلَيْهِمْ car mecruru يَلْبِسُوا fiiline müteallıktır. د۪ينَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنْ harfi altı yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhuddan sonra, 4) Lam-ı ta’lîlden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
زَيَّنَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi زين ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
وَ atıf harfidir. لَوۡ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur. شَٓاءَ şart fiilidir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
Şartın cevabı مَا فَعَلُوهُ’dur. Nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. فَعَلُوهُ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن صدر الإيحاء من بعضهم فذرهم (Onların bazılarından vahiy ortaya çıkarsa onları terk et.) şeklindedir. ذَرْهُمْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri, أنت’dir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
• Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir.
• Şart cümlesi mazi ve muzari fiille olur. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
• Cevap cümlesi; olumlu mazi, olumlu muzari ve umumiyetle لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. Maiyye olması da caizdir. Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlu meah olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası يَفْتَرُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَفْتَرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَفْتَرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi فري ’dır.
İftiâl babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَث۪يرٍ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ د۪ينَهُمْۜ
وَ istînâfiyyedir. Ayette îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ, mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakına müteallıktır. كَ teşbih ifade eden cer harfi, ذٰلِكَ işaret ismidir.
كَذٰلِكَ kelimesi teşbih veya ايضا manasında olabilir, bazen her iki manaya da uygun olabilir. Teşbih olduğunda مثل ذلك manasındadır. (Fâdıl Sâlih es-Sâmerrâî, Meani’n Nahvi)
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi, s. 101)
…زَيَّنَ لِكَث۪يرٍ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. زَيَّنَ fiilinin mef’ûlü اَوْلَادِهِمْ, fail olan شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ ’a takdim edilmiştir.
Sebep bildiren masdar harfi lam-ı ta’lîlin dahil olduğu لِيُرْدُوهُمْ cümlesi masdar teviliyle زَيَّنَ fiiline müteallıktır.
Aynı üsluptaki وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ د۪ينَهُمْ cümlesi de masdar teviliyle önceki masdar-ı müevvele matuftur. Car-mecrur عَلَيْهِمْ, mef’ûl olan د۪ينَهُمْ ’a önemine binaen takdim edilmiştir.
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ
وَ istînâfiyye, لَوۡ şartiyyedir. Cümle şart üslubunda gelmiş haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidai kelamdır.
لَوۡ gayrı cazim şart edatıdır. Şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmediğini bildirir.
Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler لَوۡ edatını “Şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır.” diye tanımlamaktadırlar. Bu tanıma göre لَوۡ edatı cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi))
لَوۡ, muzari fiilin başına gelince teşvik, mazinin başına gelince kınama manası ifade eder. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir, 5/63)
Şart fiili شَاۤءَ ’dir. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük haşyet uyandırmak içindir.
Mazi fiil sıygasıyla gelen şart cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَا فَعَلُوهُ şeklindeki menfi mazi fiil sıygasındaki cevap cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
فَ rabıtadır. Şart üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlede îcâz-ı hazif vardır.
فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ cümlesi mahzuf şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mahzuf şartın takdiri, إن صدر الإيحاء من بعضهم [Onların bazılarından vahiy ortaya çıkarsa.] şeklindedir.
فَذَرْهُمْ fiilindeki mansub zamire matuf olan müşterek ism-i mevsûl مَٓا’nın sılası يَفْتَرُونَ, müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
الْمُشْرِك۪ينَ - شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وذَرْ; bu fiilde ilişkiyi kesmek manası vardır. ذَرْهُمْ tabiri, şiddetle terketmeyi ifade eder.