En'âm Sûresi 153. Ayet

وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يماً فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ  ...

İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَنَّ ve işte
2 هَٰذَا budur
3 صِرَاطِي benim yolum ص ر ط
4 مُسْتَقِيمًا dosdoğru ق و م
5 فَاتَّبِعُوهُ ona uyun ت ب ع
6 وَلَا
7 تَتَّبِعُوا uymayın ت ب ع
8 السُّبُلَ yollara س ب ل
9 فَتَفَرَّقَ ayırmasın ف ر ق
10 بِكُمْ sizi
11 عَنْ -ndan
12 سَبِيلِهِ O’nun yolu- س ب ل
13 ذَٰلِكُمْ böylece
14 وَصَّاكُمْ size tavsiye etti و ص ي
15 بِهِ kendisiyle
16 لَعَلَّكُمْ umulur ki
17 تَتَّقُونَ korunursunuz و ق ي
 
وصي Vesaye : وَصِيَّة bir başkasına öğütle birlikte yapacağı işi tembih etmek ya da buyurmaktır. أوْصَى ve وَصَّى fiilleri aynı anlamda kullanılır. Bu köke ait mezid babdan تَواصَى fiili karşılıklı birbirine bir öğütle ne yapacaklarını tembih ettiler demektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 32 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri vasiyet, vâsi ve tavsiyedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 
 

وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يماً فَاتَّبِعُوهُۚ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. Takdiri;  أتلو  (Okuyun.) şeklindedir.

هٰذَا  işaret ismi, اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  صِرَاط۪ي  kelimesi  اَنَّ ’nin  haberidir. Mütekellim zamiri  ي  ise muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مُسْتَق۪يماً  hal olup fetha ile mansubtur. Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).  مُسْتَق۪يماً  burada müfred hal şeklinde gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُسْتَق۪يماً  sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babından ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن وضح لكم سبيلي فاتّبعوه  (Yolum size belli olursa ona tabi olun.) şeklindedir.

Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. 

Şart cümlesi mazi ve muzari fiille olur. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir. 

Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ‘si) gelmez. Ayrıca  لَمْ  (cahd-ı mutlak) ve  لَا  (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ‘si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف‘si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اتَّبِعُوهُ  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

 

وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ 

 

Fiil cümlesidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَتَّبِعُوا۟  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

السُّبُلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

فَ ; sebebiyyedir. Muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çevirir. اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada sebep fe (فَ)’sinden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, kelamın öncesinden anlaşılan masdara matuftur. Takdiri; لا يكن منكم اتّباع للسبل فتفرّق فيها (Kendi yollarınıza uymayın yoksa ayrılırsınız.) şeklindedir.

تَفَرَّقَ  mansub muzari fiildir. Aslı  تَتَفَرَّقَ  şeklindedir. Hafifletmek için  تَ ‘lerden biri hazfedilmiştir. Faili müstetir olup takdiri  هى ’dir.

Muzari fiillerin ( أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ ... ) zamirleri fail (özne) konumunda olduklarında vücûben (zorunlu olarak) müstetir olurlar yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. ( هُوَ - هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevazendir, yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بِكُمْ  car mecruru  تَفَرَّقَ  fiiline müteallıktır.

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık – bedel, istiane, zaman – mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada musahabe (beraberlik) manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَنْ سَب۪يلِه۪  car mecruru  تَفَرَّقَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تَتَّبِعُوا   fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

تَفَرَّقَ   fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  فرق ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.


ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكُمْ , mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

وَصّٰيكُمْ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

بِه۪  car mecruru  وَصّٰيكُمْ  fiiline müteallıktır.

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.

كُمْ  muttasıl zamiri,  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  تَتَّقُونَ  fiili  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَتَّقُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

تَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي  ’dır. Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

Kökü  وقي  olup, iftial babından gelmiştir. 

Not: a)  İftial babının fael fiili  ص ض ط ظ  olursa iftial babının  ت  si  ط  harfine çevrilir.

b)  İftial babının fael fiili  د ذ ز  olursa iftial babının  ت  si  د  harfine çevrilir.

c)  İftial babının fael fiili  و ي ث  olursa fael fiili  ت  harfine çevrilir.

İftial babı fiile şu manaları kazandırabilir.

1) Mutavaat, 2) İstek, 3) Gayret ve devamlılık, 4) Tadiye, 5) Edinmek ve tedarik etmek, 6) Müşareket, 7) Seçmek.

Burda gayret ve devamlılık manası kazandırmıştır.

İLGİLİ TEFSİR YORUMU: Takva, günahlara devam etmeyi ve yaptığı ibadetlerle aldanmayı bırakmaktır.

Müttaki: Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in yoluna girip, dünyayı arkasına atan, nefsini ihlas ve vefaya zorlayan, haram ve zulmü terk eden kimsedir. (Bk: Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i kebir, Cilt:1, Sayfa:446) (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يماً 


وَ  atıftır. 

وَ  harfi cümleyi 151. ayetteki  ألّا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا  cümlesine atfeder. Bu atfın sebebi hitabın amaçlarının ve tertibin benzerliğidir. Nitekim bu amaçlara tezyîl olarak  لَعَلَّكم تَعْقِلُونَ، لَعَلَّكم تَذَكَّرُونَ، لَعَلَّكم تَتَّقُونَ  cümleleri gelir. Bu; Kuran’da peygambere gelen vahiylere uymak için gelen kapsamlı bir ifadedir. (Âşûr) 

Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’yi takip eden isim cümlesi faide-i haber inkarî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesinin müsnedün ileyhinin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgulayarak tazim ifade eder.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel takdiri  أتلو  [Okuyun] olan mahzuf fiilin mef’ûlüdür. 

هٰذَا  ile Allah'ın koyduğu kurallara işaret edilmiştir. 

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

مُسْتَق۪يماً  haldir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıratı müstakimden kasıt hak dindir. Bu  ibarede istiare vardır. Sırat kelimesi hak manasında müsteardır. (Âşûr)

İslam yola benzetilmiş ve görünen bir şey haline getirilmiştir. Bu yol apaçık, görünen bir şeydir ve bu yolun müstakim, yani dosdoğru olduğu, hiç bir eğriliği olmadığı iddia edilmiştir. Çünkü dosdoğru yol, üzerinde yürüyen için kolaydır ve hedefe hızlı ulaştırır. (Âşûr)

İstiare teşbihten daha fazla mübalağa ifade eder. Çünkü müşebbeh ile müşebbehün bihin aynı olduğu iddiasındadır. Ya da teşbihi unutturmaya yönlendirir (teşbih-i tenasi). İstiare, hakiki mananın kastedilmediğine dair bir karîne (ipucu) bulunması kastıyla sadece müşebbeh veya müşebbehün bihin zikredildiği teşbihtir. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)

Burada dosdoğru yolun Peygambere izafesi (benim dosdoğru yolum buyurulması), tatbikat olarak ona nispet edilmesi anlamındadır. Yoksa "Allah'ın yolu" izafesi kabilinden, Peygamberin tayin ve belirlediği yol anlamında değildir. Bundan murad şudur: Açıklanan emirler ve yasaklar, Peygambere mütealliktir ve o, bu emirleri ve yasakları uygulamak ve gözetmekle görevlidir. (Ebüssuûd)


فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ 

 

فَ , takdiri  إن وضح لكم سبيلي  [Size yolum belli olduysa..] olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıtadır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap fiili emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

وَ ’la şartın cevabına atfedilmiş   وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ  cümlesi nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi tezattır.

بِكُمْ  kelimesindeki  بِ  harf-i ceri musahabe (beraberlik) içindir. Yani yolların ayrılığı, size eşlik eder. Yolların ayrılmasıyla sizler de ayrılırsınız. Bu mecazî bir beraberliktir. (Âşûr) 

سَب۪يلِه۪ۜ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  سَب۪يلِ , şan ve şeref kazanmıştır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)

فَاتَّبِعُوهُۚ  cümlesiyle  وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

فَاتَّبِعُوهُۚ - لَا تَتَّبِعُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

السُّبُلَ - سَب۪يلِه۪ۜ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

السُّبُلَ - صِرَاط۪ي  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ  [(Başka) yollara tabi olmayın] ibaresinde istiare vardır. Çünkü yollar onları ayırmaz, aksine yolların doğrusundan ayrılan ve eğrisine uyan onların kendileridir. (Şerîf er-Râdî)

اتَّبِعُو - لَا تَتَّبِعُوا  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)


Başka dinlere veya bidatlere ya da dalalet yollarına uymayın; çünkü o yollar, sizi Allah yolundan, İslam'dan ayırır ve Sebe toplulukları gibi sizi darmadağın eder. (Sebe, bütün Yemen kabilelerinin büyük atasının adıdır. Bu yemen kabileleri, ilâhî bir ceza olarak Arim seline maruz kaldılar ve bu sel, onların yurtlarını ve bahçelerini tahrip edince bu kabileler, darmadağın olup çeşitli ülkelere göç ettiler. İşte göç eden bu kabilelerin her biri başka bir yol tuttuğu için, dağınıklık ifadesinde darb-ı mesel haline geldiler.) (Ebüssuûd)


ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪

 

Cümle, itiraziyyedir. İtiraz cümleleri ıtnâb sanatıdır. Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemine ve yüceliğine işaret eder. Mübteda olan  ذٰلِكُمْ  ile beş yasak işaret edilmiştir. 

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

وصي  fiilinden müştak olan  وَصِيَّة ; bir başkasına öğütle birlikte yapacağı işi tenbih etmek ya da buyurmaktır.  أوْصَى  ve  وَصَّى  fiilleri aynı anlamda kullanılır. (Müfredat)


لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

 

Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşâ cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ  önce geçen misalleri tekrar için tezyîldir. (Âşûr) 

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

لَعَلَّ  edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyh de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724); لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

تَتَّقُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

Ayetteki son iki cümle önceki ayetin son cümleleriyle bir kelime hariç aynıdır. Bu cümleler arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عَهْدِ - اَوْفُواۜ  ve  وَصّٰيكُمْ - تَذَكَّرُونَۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

لعل  harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad tezekkür etmeye teşviktir. Kur’an’da Allah’a isnad edilen  لَعَلَّ  sözleri “muhakkak ki” anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/58)

Kur’an’daki fasılaların en önemli meselelerinden birini de pek çok dil bilimci ve müfessirin üzerinde konuştuğu akılla direk bağlantılı olan  تَعَقُّل ,  تَفَكُّر , تَدَبُّر , تَذَكُّر  ve  تَفَقُّه  kavramları oluşturmaktadır. Kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken, geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken  لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ  gibi tezekküre çağıran fasılalarla bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise  أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ  ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise  تَفَقُّه kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Doktora Tezi, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)

Son üç ayet; akletmek, ibret almak ve takvalı olmak ile bitmiştir. Birinci ayetteki kavramlar akletmekle ilgili, ikincisi ibret almakla, üçüncüsü takvalı olmakla ilgili diyebiliriz.

Takvalı olmak; kuralları yerine getirmektir. En alt seviyesi Müslüman olmak, en üst derecesi; her türlü şüpheli şeyden kaçınmak olarak tarif edilir.