وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَا |
|
|
2 | تَقْرَبُوا | yaklaşmayın |
|
3 | مَالَ | malına |
|
4 | الْيَتِيمِ | yetimin |
|
5 | إِلَّا | müstesna |
|
6 | بِالَّتِي | (olması) |
|
7 | هِيَ | onun |
|
8 | أَحْسَنُ | en güzel biçimde |
|
9 | حَتَّىٰ | kadar |
|
10 | يَبْلُغَ | erişinceye |
|
11 | أَشُدَّهُ | erginlik çağına |
|
12 | وَأَوْفُوا | ve tam yapın |
|
13 | الْكَيْلَ | ölçü |
|
14 | وَالْمِيزَانَ | ve tartıyı |
|
15 | بِالْقِسْطِ | adaletle |
|
16 | لَا |
|
|
17 | نُكَلِّفُ | biz teklif etmeyiz |
|
18 | نَفْسًا | kişiye |
|
19 | إِلَّا | dışındakini |
|
20 | وُسْعَهَا | gücünün yettiğinden |
|
21 | وَإِذَا | ve zaman |
|
22 | قُلْتُمْ | söylediğiniz |
|
23 | فَاعْدِلُوا | adalet yapın |
|
24 | وَلَوْ | eğer |
|
25 | كَانَ | olsa da |
|
26 | ذَا |
|
|
27 | قُرْبَىٰ | akrabanız |
|
28 | وَبِعَهْدِ | ve tutun |
|
29 | اللَّهِ | Allah’a |
|
30 | أَوْفُوا | verdiğiniz sözü |
|
31 | ذَٰلِكُمْ | işte |
|
32 | وَصَّاكُمْ | size tavsiye etti. |
|
33 | بِهِ | bunları |
|
34 | لَعَلَّكُمْ | umulur ki |
|
35 | تَذَكَّرُونَ | öğüt alırsınız |
|
151-152-153. Ayetlerin Tefsiri;
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/En’âm-suresi/940/151-153-ayet-tefsiri
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَقْرَبُوا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مَالَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْيَت۪يمِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِلَّا hasr edatıdır. الَّت۪ي müfret müennes has ism-i mevsûl, بِ harf-i ceriyle birlikte تَقْرَبُوا fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası هِيَ اَحْسَنُ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
Munfasıl zamir هِيَ , mübteda olarak mahallen merfûdur. اَحْسَنُ haberdir. İsm-i tafdil kalıbındandır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazfedilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzaf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَتّٰٓى gaye bildiren cer harfidir. يَبْلُغَ muzari fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
حَتّٰٓى edatı 3 şekilde kullanılabilir: 1) Harf-i cer olarak gelir. 2) Başlangıç edatı olarak gelir. 3) Atıf edatı olarak gelir. Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَن harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى) ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ) ’sinden sonra. Burada harf-i cer olan (حَتّٰٓى) ’dan sonra sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde تَقْرَبُوا fiiline müteallıktır. يَبْلُغَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
اَشُدَّهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَوْفُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الْكَيْلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْم۪يزَانَ kelimesi atıf harfi وَ ‘la الْكَيْلَ kelimesine matuftur.
بِالْقِسْطِ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. Takdiri; مقسطين (Adaletli olarak) şeklindedir. ب harf-i ceri mülâbese manasınadır. (Âşûr)
لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ
Fiil cümlesidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. نُكَلِّفُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
نَفْساً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
اِلَّا hasr edatıdır. وُسْعَهَا ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
قُلْتُمْ şeklinde mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قُلْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اعْدِلُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ haliyyedir. لَوْ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur. كَانَ ’nin dahil olduğu cümle şart cümlesidir.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir.
ذَا harfle îrab olan beş isimden biridir. كَانَ ’nin haberi olup nasb alameti eliftir.
قُرْبٰى muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.
وَ atıf harfidir. بِعَهْدِ car mecruru اَوْفُوا fiiline müteallıktır. اللّٰهِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَوْفُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
نُكَلِّفُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi كلف ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكُمْ , mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
وَصّٰيكُمْ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
بِه۪ car mecruru وَصّٰيكُمْ fiiline müteallıktır.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
كُمْ muttasıl zamiri, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. تَذَكَّرُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَذَكَّرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَصّٰيكُمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi وصي ’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
تَذَكَّرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ذكر ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ
وَ atıf harfidir. Cümle nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl لَا تَقْرَبُوا , بِالَّت۪ي ‘ya müteallıktır. Sılası olan هِيَ اَحْسَنُ , isim cümlesi formunda gelerek sübuta işaret etmiştir. Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Gizli اَنْ ’le nasb eden gaye ve cer harfi حَتّٰى ‘yı takib eden يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ cümlesi, masdar tevilinde olup başındaki حَتّٰى ile birlikte لَا تَقْرَبُوا fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi muzari fiille gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
لَا nefy harfi ve اِلَّا istisna edatı ile oluşan kasır, fiil ve müteallakı arasında, kasr-ı mevsuf ales sıfattır.
Yetimin malını yemeyin değil yaklaşmayın buyurulmuştur. İsrâ/32 de de zinanın yasaklığı ”zinaya yaklaşmayın” şeklinde ifade edilmiştir. Bu üslup; yasağı mübalağalı olarak ifade etmek içindir. Yani yetimin malına hiç bir şekilde yaklaşmayın, malını korumak ve arttırmak maksadı hariç demektir.
İstisna yasağın nihayetini bildirmek için değildir. Yani yetim yetişkin olunca kötü niyetle yaklaşabilirsiniz demek değildir.
Cümle tefsiriyeye matuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Alimler bu ayette geçen “rüşde erme” işini, kendisinden bir rüşdün, (ehliyetin) görülmesi şartıyla, “ihtilam olma” diye tefsir etmişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)
الْكَيْلَ - الْم۪يزَانَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Cenab-ı Hakk’ın وَالْم۪يزَانَ tabiri; “tartı terazi vb. ile tartmayı... ifade edip, بِالْقِسْطِۚ ifadesi ise “cimrilik yapmaksızın, noksanlaştırmadan, adaletle...” demektir...
Şayet, “ölçüyü ve tartıyı tastamam yapmak, adaletin bizzat kendisidir, o halde bunu tekrarlamanın faydası ve manası nedir?” denilirse, biz deriz ki: Allah, verene, “Hak sahibine hakkını eksiksiz vermeyi”; alacaklıya da, “hakkını alırken, fazlasını istemeksizin hakkını almasını” emretmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Bil ki, insan bu işin gerçek manada yerine getirilmesinin gerekli olduğunu; bunun ise adaleti temin bakımından çok zor bir şey olduğunu düşünebileceğinden, Allah Teâlâ bu tür zorluğu ortadan kaldıran şeyi böyle bir zannın peşinden getirerek,
لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا Biz bir kimseye, gücünün yettiğinden başkasını yüklemeyiz...” buyurmuştur. Yani, ölçüyü ve tartıyı tastamam ifa etmede vâcip ve gerekli olan husus, işte ölçü ve tartının yerine getirilmesinde mümkün olan bu miktardır. Ama, onları hakiki manada tahakkuk ettirebilmek ise, bu vâcip değildir demektir. (Fahreddin er-Râzî)
لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ
Cümle itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
نَفْسًا ’deki tenvin, kelimeye ‘’hiçbir’’ manası vermiştir. Çünkü olumsuz siyakta nekre, umum ifade eder.
Nefy ve istisna harfiyle oluşan ve fiille mef’ûl arasındaki kasr, cümleyi tekid etmiştir.
Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması câizdir. Yani, fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. Başka mef'ûllere değil. Ama o mef'ûlde vâki olan başka fiiller vardır. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yâni, bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir.
(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
”Biz kimseyi kapasitesinin üstünde sorumlu tutmayız” cümlesinde Bakara/286 ile iktibas vardır.
Cümle وَ ’la tefsiriyyeye atfedilmiştir.
Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzâfun ileyh olan şart cümlesi قُلْتُمْ , şart manalı zaman zarfı اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir.
Rabıta harfi فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi اعْدِلُوا , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Şart ve cevap fiillerinin mazi sıygada gelişi kesinlik ifadesi içindir.
Şart için mazi fiil kullanılışı, oluşa ve oluşun devamının istikrarına işaret eder. (Vakafat, S. 114)
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih es-Sâmerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, C. 2, S. 88.)
وَ ’la gelen hal cümlesi sübut ifade eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قُرْبٰىۚ - تَقْرَبُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اعْدِلُوا - الْقِسْطِۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
…وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ cümlesine matuf olan bu cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur بِعَهْدِ اللّٰهِ amili olan اَوْفُواۜ fiiline önemine binaen takdim edilmiştir.
بِعَهْدِ اللّٰهِ izafetinde اللّٰهِ ismine muzâf olması عَهْدِ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.
اَوْفُواۜ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪
Cümle, itiraziyyedir. İtiraz cümleleri ıtnâb sanatıdır. Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemine ve yüceliğine işaret eder. Mübteda olan ذٰلِكُمْ ile beş yasak işaret edilmiştir.
Bu ayette cem' ma’at-taksim ve tefrik vardır.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşâ cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Umulur ki anlamında olan bu harf, Allah Teâlâya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için, mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
لَعَلَّ edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve beklenti içinde olmak demektir ki, her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyh de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724); لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ İşte (Allah) size, iyice düşünüp tutasınız diye bunları emir ve tavsiye etti” buyurmuştur.
Buna göre şayet, “Hak Teâlâ’nın, önceki ayetin sonunu, “İşte O, aklınızı başınıza alasınız diye, bunları emir ve tavsiye etti” (En’am, 151) buyruğu ile ve bu ayetin sonunu da, “İşte (Allah) size, iyice düşünüp tutasınız diye bunları emir ve tavsiye etti” buyurarak bitirmiş olmasının sebebi nedir?” denilirse, biz deriz ki:
Önceki ayette zikredilen beş teklif, açık ve net olan hususlardır. Binaenaleyh onları akledip anlamak gerekir. Bu ayette itidal ve denge üzere bulunabilsin diye üzerinde mutlaka tefekkür edilmesi, içtihad ve gayret gösterilmesi gerekli olan kapalı (çok gizli) hususlardır. İşte bu sebepten dolayı da Cenab-ı Hak, “İyice düşünesiniz diye...” buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
تَذَكَّرُونَۙ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
Ayetteki son iki cümle önceki ayetin son cümleleriyle bir kelime hariç aynıdır. Bu cümleler arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
عَهْدِ - اَوْفُواۜ ve وَصّٰيكُمْ - تَذَكَّرُونَۙ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
لعل harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad tezekkür etmeye teşviktir. Kur’an’da Allah’a isnad edilen لَعَلَّ sözleri “muhakkak ki” anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/58)
Kur’an’daki fasılaların en önemli meselelerinden birini de pek çok dil bilimci ve müfessirin üzerinde konuştuğu akılla direk bağlantılı olan تَعَقُّل , تَفَكُّر , تَدَبُّر , تَذَكُّر ve تَفَقُّه kavramları oluşturmaktadır. Kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken, geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ gibi tezekküre çağıran fasılalarla bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise تَفَقُّه kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Doktora Tezi, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)
Bu son iki ayette zikredilen on hüküm ümmetlerin ve asırların değişmesiyle değişmez. (Ebüssuûd)