قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاًۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | تَعَالَوْا | gelin |
|
3 | أَتْلُ | okuyayım |
|
4 | مَا | şeyleri |
|
5 | حَرَّمَ | haram kıldığı |
|
6 | رَبُّكُمْ | Rabbinizin |
|
7 | عَلَيْكُمْ | size |
|
8 | أَلَّا | asla |
|
9 | تُشْرِكُوا | ortak koşmayın |
|
10 | بِهِ | O’na |
|
11 | شَيْئًا | hiçbir şeyi |
|
12 | وَبِالْوَالِدَيْنِ | ve ana babaya |
|
13 | إِحْسَانًا | iyilik edin |
|
14 | وَلَا | ve |
|
15 | تَقْتُلُوا | öldürmeyin |
|
16 | أَوْلَادَكُمْ | çocuklarınızı |
|
17 | مِنْ |
|
|
18 | إِمْلَاقٍ | fakirlik korkusuyla |
|
19 | نَحْنُ | biz |
|
20 | نَرْزُقُكُمْ | sizi besliyoruz |
|
21 | وَإِيَّاهُمْ | onları |
|
22 | وَلَا |
|
|
23 | تَقْرَبُوا | yaklaşmayın |
|
24 | الْفَوَاحِشَ | fuhuşlara |
|
25 | مَا | ne |
|
26 | ظَهَرَ | açığına |
|
27 | مِنْهَا | onun |
|
28 | وَمَا | ve nede |
|
29 | بَطَنَ | kapalısına |
|
30 | وَلَا |
|
|
31 | تَقْتُلُوا | ve kıymayın |
|
32 | النَّفْسَ | cana |
|
33 | الَّتِي |
|
|
34 | حَرَّمَ | yasakladığı |
|
35 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
36 | إِلَّا | olmadan |
|
37 | بِالْحَقِّ | hak ile |
|
38 | ذَٰلِكُمْ | işte |
|
39 | وَصَّاكُمْ | size tavsiye etti |
|
40 | بِهِ | bunları |
|
41 | لَعَلَّكُمْ | umulur ki |
|
42 | تَعْقِلُونَ | düşünürsünüz |
|
Yukarıda müşriklerin temelsiz hükümleri ve kuralları eleştirildikten sonra bu âyetlerde asıl benimsenmesi gereken başlıca ilâhî kurallar ve hükümler yer almakta; biri tevhid inancına, diğerleri ahlâka dair olmak üzere İslâm’ın dokuz temel buyruğu sıralanmakta, son olarak da bütün bu buyurulanları kapsayıcı küllî bir ödev olmak üzere, Allah’ın dosdoğru olan yolundan gidilmesi emredilmektedir. 151. âyetin başındaki “Gelin, rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım” meâlindeki ifade muhatapların ilgisini, müteakip ifadelerdeki ilkeleri ihtiva eden yolun tek doğru ve izlenmesi zorunlu yol olduğu gerçeğine çekme gayesini gütmektedir. Bu âyetlerde sıralanan buyruklar şunlardır: 1. “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın.” Bu, İslâm’ın ana ilkesi olanAllah’ın her yönden birliği inancının bir gereği olup müslüman olmanın da ilk şartıdır. Fahreddin er-Râzî, ilgili âyetlere göndermeler yaparak, bu sûrede çeşitli müşrik zümrelerin en iyi şekilde açıklandığını belirttikten sonra bunları şöyle sıralamaktadır: Putperestler, yıldızperestler, Yezdân ve Ehrimen’in tanrılığını iddia edenler, Allah’a erkek ve kız çocuk isnat edenler (Râzî, XIII, 232). 2. “Anne babaya iyilik edin.” Âyetin bu kısmında geçen ihsân “güzellik, iyilik” anlamına gelen hüsn kelimesinden türetilmiş olup en geniş anlamda “iyilik etmek, güzel davranmak” demektir. Âyette bu buyruğun, Allah’ın birliğine inanmayı emreden ifadeden hemen sonra gelmesi, anne baba hakkının önemini gösterir (geniş bilgi için bk. İsrâ 17/23). 3. “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.” Özellikle geçim kaygısıyla çocuk öldürmenin, Allah’ın hazinesinin herkesi rızıklandıracak kadar zengin olduğundan şüphelenme anlamı taşıdığına bir işaret vardır. Ayrıca burada, sadece eski tefsirlerde söz konusu edilen Câhiliye dönemindeki çocuk öldürme uygulaması (bilgi için bk. En‘âm 6/137, 140) kastedilmeyip özellikle “fakirlik korkusuyla” veya “geçim kaygısıyla” şeklindeki kayıttan hareketle, anne karnındaki çocuğun öldürülmesinin de yasaklandığı dikkate alınmalıdır; ayrıca böyle bir uygulamanın Câhiliye döneminde de mevcut olduğu düşünülebilir. Günümüzde bir baba veya annenin kendi çocuğunu öldürmesi bütün dünyada suç sayılmakta ve nâdiren vuku bulmaktaysa da, bu ve benzeri âyetler, doğum kontrolü ve nüfus planlaması gibi meseleler dolayısıyla güncelliğini korumakta ve bu bakımdan ilgili âyet ve hadislere dayanılarak söz konusu meseleler hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Hz. Peygamber’in, doğum kontrolünün en basit şekli olan azil (meniyi rahimin dışına akıtma) uygulamasına izin verdiğine dair hadisler vardır (Buhârî, “Nikâh”, 96, “Megåzî”, 32; Müslim, “Nikâh”, 125, 134, 136, Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 49; Tirmizî, “Nikâh”, 39; Müsned, III, 33, 51, 53, 309; el-Muvatta’, “Talâk”, 95). Çeşitli mezheplerin âlimlerinin çoğunluğu da azlin câiz olduğunu kabul etmişlerdir (geniş bilgi için bk. Gazzâlî, İhyâ’, II, 47-49). Azlin mubah olması, gebe kalmamak için –başka bir yasak çiğnenmedikçe ve zararlı olmamak kaydıyla– daha başka tıbbî önlemlere başvurmanın da câiz olduğunu gösterir. Çünkü Kur’an’da gebe kalmamak değil, çocuk öldürmek yasaklanmıştır. Bununla birlikte evlenmenin asıl amacı, neslin devamı ve gelişmesi için çocuk yapmaktır. Bu sebeple kadının güzelliğinin bozulması, çocuğun bir ayak bağı telakki edilmesi gibi keyfî sebeplerle fıtratın tabii akışına müdahale etmek, özellikle müslüman nüfusun artmasının gerekli olduğu hal ve şartlarda çocuk yapmaktan kaçınmak doğru değildir. Âyetteki “Çocuklarınızı öldürmeyin” emri, günümüzde yaygın olarak uygulanan ve ciddi tartışmalara yol açan kürtaj konusuyla yakından ilgilidir. Günümüz âlimlerinin büyük çoğunluğu, hamileliğin hangi safhasında olursa olsun, çocuk düşürme ve aldırmanın haram olduğu görüşündedirler. 4. “Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın.” Burada geçen fevâhiş kelimesi fuhş kökünden gelmekte olup “çirkin ve yüz kızartıcı, utanç verici söz ve davranışlar”ı ifade eder. İbn Abbas’tan nakledilen bir rivayete göre Câhiliye Arapları açıktan zina edilmesini hoş karşılamaz, ancak gizli gizli zina ederlerdi (İbn Âşûr, V, 160). Âyette onların bu anlayış ve tutumları reddedilmiştir. Bununla birlikte, âyetteki fevâhiş lafzı çoğul olduğundan ve ayrıca bununla sadece zinanın kastedildiğini gösteren belirleyici bir ifade bulunmadığından, bu yasağı zina ile sınırlamak doğru değildir. Burada kötülüklerin gizlisinin de açığının da özellikle tasrih edilmesi ilgi çekicidir. Çünkü eğer bir insan, açıktan işlemeye çekindiği bir kötülüğü gizli olarak yapabiliyorsa, bu onun, insanlar tarafından kınanmaktan çekindiği halde Allah’ın buyruğunu ihlâl etmekten çekinmediğini gösterir. Ayrıca kötülüğü “yapmayın” veya “işlemeyin” yerine “yaklaşmayın” buyurulması, insanı kaçınılmaz olarak kötülük işlemeye sevkedebilecek ortam ve şartlardan uzak durmayı öngörmektedir. 5. “Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın yasakladığı cana kıymayın.” Buradaki tahrîmde “yasaklama” yanında “muhterem ve dokunulmaz kılma” anlamı da vardır. Bunun özellikle belirtilmesi, insan hayatının Hz. Âdem’den beri dokunulmaz olduğunu ima eder (İbn Âşûr, VIII, 161). Âyetteki hak kelimesi bâtılın zıddı olup din ve aklın doğru, gerçek, meşrû saydığı durumu ifade eder. Burada “doğru, gerçek, geçerli, meşrû sebep” anlamında kullanılmıştır (geniş bilgi için bk. Mâide 5/32).
Kuran Yolu Diyanet Tefsiri
Riyazus Salihin, 415 Nolu Hadis
Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bir bedevî geldi ve:Ey Allah’ın Resûlü! Kişinin cennete veya cehenneme girmesini gerektiren iki etken nedir? diye sordu.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
“Allah’a ortak koşmadan ölen cennete girer; Allah’a şirk koşarak ölen de cehennemi boylar” buyurdu.
(Müslim, Îmân 151)
Abdullah İbni Mes’ud şöyle demiştir: “ Resûl-i Ekrem Efendimize:’ En büyük günah nedir?’ diye sordum. Efendimiz de: “Allah seni yarattığı halde O’na ortak koşmandır “ diye cevap verdi. ‘Sonra hangisidir?’diye sordum: “ Yemeğine ortak olacak endişesiyle çocuğunu öldürmendir “ buyurdu.
( Buhâri ,Tefsir 2/3, 25/2, Edeb 20; Müslim ,Îman 141,142).
(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)
بَطْنٌ kelimesinin aslı bildiğimiz karındır. Çoğulu بُطُونٌ şeklinde gelir. Ayrıca بَطْنٌ sözcüğü her şeyde ظَهْرٌ un karşıtını ifade eder. بِطَانَة içlik ve astar demektir. Yine bu kelime istiâre yoluyla bir kişinin kendi işinin iç yüzüne ( باطِن ) muttâli olabilme ayrıcalığı verdiği kimse manasına gelir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 25 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri batın, bâtınî, battaniye ve badanadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فُحْشٌ – فاحِشَةٌ – فَحْشاءُ kelimeleri çirkinliği, fenalığı büyük olan fiiller ve sözler demektir. فاحِشَةٌ kelimesi pek çok ayette zinadan kinaye olarak kullanılmıştır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 24 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri fuhûş, fâhiş ve fahişedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاًۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت’dir.
Mekulü’l-kavli تَعَالَوْا’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
تَعَالَوْا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَتْلُ talebin cevabı olduğu için illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir انا ’dir.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası حَرَّمَ رَبُّكُمْ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
حَرَّمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. رَبُّكُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَلَيْكُمْ car mecruru حَرَّمَ fiiline müteallıktır.
اَنْ masdar harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, مَا حَرَّمَ ’den bedeldir. تُشْرِكُوا fiili نْ harfinin hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِه۪ car mecruru تُشْرِكُوا fiiline müteallıktır. شَيْـٔاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ
وَ atıf harfidir. بِالْوَالِدَيْنِ car mecruru mahzuf أحسنوا fiiline müteallıktır. وَالِدَيْنِ kelimesi müsenna olduğu için ى ile mecrurdur.
اِحْسَانًا mahzuf fiilin mef'ûlu mutlakıdır.
Fiil cümlesidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَقْتُلُوا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَوْلَادَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ اِمْلَاقٍ car mecruru تَقْتُلُٓوا fiiline müteallıktır.
نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir نَحْنُ mübteda olarak mahallen merfûdur. نَرْزُقُكُمْ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
نَرْزُقُكُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. Munfasıl zamir اِيَّاهُمْ atıf harfi وَ ’la نَرْزُقُكُمْ ’deki muttasıl zamire matuf olup mahallen mansubtur.
وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَقْرَبُوا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الْفَوَاحِشَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, الْفَوَاحِشَ ’den bedel-i iştimal olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası ظَهَرَ مِنْهَا ’dır. İrabtan mahalli yoktur.
ظَهَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. مِنْهَا car mecruru failin mahzuf haline müteallıktır.
مَا بَطَنَۚ cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَقْتُلُوا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. النَّفْسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
الَّت۪ي müfret müennes has ism-i mevsûlu, النَّفْسَ’nin sıfatı olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası حَرَّمَ اللّٰهُ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
حَرَّمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. بِالْحَقّ car mecruru تَقْتُلُوا’deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, لا تقتلوها إلّا متلبسين بالحقّ (Onları sadece hak ettikleri takdirde öldürün.) şeklindedir.
ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكُمْ, mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
وَصّٰيكُمْ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. Ayrıca mübteda olan ذٰلِكُمْ ‘nin haberidir.
بِه۪ car mecruru وَصّٰيكُمْ fiiline müteallıktır.
لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
كُمْ muttasıl zamiri, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. تَعْقِلُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَعْقِلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَصّٰيكُمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi وصي ‘dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاًۜ
Fasılla gelen ayet istînâfiyyedir. İlk cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli تَعَالَوْا ise emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Emrin cevap cümlesi …اَتْلُ مَا حَرَّمَ muzari fiil sıygasında faidei haber ibtidaî kelamdır.
Önceki ayette, kâfirlerin Allah'a ortak koşmak ve bazı şeyleri haram saymak gibi fiil ve hareketlerinin O’nun emri ve dilemesiyle gerçekleştiği yolundaki iddialarının batıl olduğu ifade edilmişti. Bu ayette ise hikmetli bir üslup ile Resulullah’a haramları beyan etmesi emir buyuruluyor. Amaç, onların bu haramlardan sakınmaları gerektiğini bildirmektir. (Ebüssuûd)
اَتْلُ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Âşûr, Mümtehine Suresi, 6) Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
رَبُّكُمْ izafetinde, muhataplarla ünsiyet ve emre itaate teşvik kastı vardır.
أن tefsiriyedir. Akabindeki اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاً cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. Îrabdan mahalli yoktur.
Veya أن masdariyyedir. Akabindeki cümle masdar teviliyle مَا حَرَّمَ ’den bedeldir. (İrabu’l Müyesser)
Son üç ayet قُلْ emriyle başlamıştır. Aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
قُلْ تَعالَوْا أتْلُ ما حَرَّمَ رَبُّكم عَلَيْكُمْ ile başlayan ve birbirine atfedilen cümlelerde yer alan hükümler üç kısma ayrılmıştır.
İlki, umumi olarak insanlar arasındaki ictimai durumun düzeltilmesidir: اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاً ile başlar.
İkincisi, insanların birbiriyle ilişkilerinde nizamın korunmasıdır: وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ ile başlar.
Üçüncüsü, hidayetin tümünü kapsayan İslam’ın aslına tabi olup dalalet yollarından kaçınmaktır. وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يماً فَاتَّبِعُوهُۚ sözüyle başlar
ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ sözü ise bu kısımlardan her biri için tezyîldir. (Âşûr)
وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ
Tefsiriyeye matuf olan bu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Vasıl sebebi temâsüldür.
بِالْوَالِدَيْنِ takdiri أوصيكم [Size vasiyet ediyorum.] olan fiile müteallıktır. Mahzufla birlikte cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mef’ûl olan اِحْسَاناًۚ ‘deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder. اِحْسَاناًۚ kelimesinin mahzuf bir fiilin mef’ûlü mutlakı olduğu da söylenmiştir.
Tefsiriyyeye matuf olan cümle nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. Vasıl sebebi temâsüldür.
مِنْ sebebiyyedir.
اَوْلَادَكُمْ - الْوَالِدَيْنِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ
Bu cümle ta’liliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.
Cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ sözündeki geçen gaib zamirden نَرْزُقُكُمْ ‘daki mütekellim zamirine dönülmesi bu sözlerin tümünü emredeni hatırlatır. (Âşûr)
Munfasıl zamir اِيَّاهُمْۚ , fiildeki mef’ûl zamirine matuftur.
Takdim, azamet ve ihtimam içindir. Burada Hak Teâlâ önce “Sizi Biz rızıklandırırız.” buyurmuş, sonra da “Onları da (Biz rızıklandırırız).” buyurmuştur. (Âşûr)
‘’Sizi de onları da Biz rızıklandırıyoruz.’’ Bunun benzeri olan ayet Kehf Suresinde bunun tersi bir sıralama ile gelmiş; ‘’onları ve sizi Biz rızıklandırıyoruz’’, buyurulmuştur.
Zengin olanlara hitap ederken önce “sizi”, fakir kişilere hitap ederken önce “onları” buyurulmuştur. Zengin kişiler fakirlik korkusuyla çocuklarını öldürürken kendilerinde olan paranın biteceği korkusu taşıyorlar. Allah diyor ki: ‘’Size bu zenginliği veren Biziz, onlara da Biz vereceğiz.’’ Ama fakirlikte insanların zaten kaybedeceği bir şey yok. O yüzden diyor ki: ‘’Sen onların rızkını düşünme. Onları Biz rızıklandırıyoruz, sizi de Biz rızıklandırıyoruz.’’ (Fâdıl Sâlih Sâmerrrâî, Ebüssuûd)
Benzer bir ayet İsrâ Sûresi’nde de geçer. Ancak bu iki ayet arasında nazım bakımından fark vardır:
İsrâ Sûresi’nde خَشْيَةَ إمْلاقٍ , En’âm/151’de مِن إمْلاقٍ buyurulmuştur. Bu da kızlarını öldürenlerin iki amacı olduğunu gösterir:
Ya bu kişiler fakirdir, kızlarına infak edecek gelirleri yoktur ve bu kızların büyüdüğü zaman da kendilerinin para kazanmasına yardım edeceğini düşünmüyorlardır. En’âm/151’deki مِن إمْلاقٍ sözü bunun için gelmiştir. Çünkü مِن ta’liliyedir. Yoksulluğun kızlarını öldürme sebebi olduğunu ifade eder.
Ya da bu öldürmenin sebebi babanın yoksulluğu değildir. Ama fakirleşmekten veya kendisinin ölümüyle kızının fakirleşmesinden korkuyordur. Çünkü cahiliyede kız çocuklarına miras bırakamıyorlardu.
En’âm/151’de نَحْنُ نَرْزُقُكم وإيّاهُمْ şeklinde buyurularak babalara ait zamir çocuklara ait zamire takdim edilmiştir. İsrâ Sûresi’nde ise نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ buyurularak zamirlerin sırası değişmiştir. Çünkü İsrâ Sûresi’nde bahsedilen fakirleşme, gerçekleşmesinden korkulan fakirleşmedir ve en çok da beyitlerde gördüğünüz gibi kız çocuklarının fakirleşmesidir. Bu nedenle çocukların rızkını Allah'ın verdiği takdim edilmiş, babalarına verdiği rızık tahir edilmiştir ki bu da Kur'an'ın nüktelerindendir. (Âşûr).
وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ
Tefsiriyeye matuf bu cümle nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. Vasıl sebebi temâsüldür.
الْفَوَاحِشَ ’den bedel-i iştimal olan müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası ظَهَرَ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Âşûr, Mümtehine Suresi, 6) Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki ikinci ism-i mevsûl birinciye matuftur.
Zina yasağının وَلَا تَقْرَبُوا [yaklaşmayın] kelimesiyle ifadesi, ya zina isteği kuvvetli olduğundan yasağı da kuvvetlice vurgulamak ya da yaklaşmak, bilfiil işlemeye sebep olduğu içindir. (Ebüssuûd)
Mevsûllerde müphem yapıları nedeniyle tevcih sanatı vardır.
ظَهَرَ- بَطَنَۚ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Büyük, açık günahlara yaklaşmayın (Zina gibi. Yaklaştıkça içine düşersiniz, kurtulmak çok zordur. Bunun için yapmayın değil, yaklaşmayın buyurulmuştur.)
[َFuhşiyata yaklaşmayın] nehyi, “fuhşiyat yapmayın” nehyinden daha tesirli ve daha sakındırıcıdır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ
Tefsiriyeye matuf bu cümle de nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. Vasıl sebebi temâsüldür.
النَّفْسَ için sıfat olan has ism-i mevsûl الَّت۪ي ‘nin sılası حَرَّمَ اللّٰهُ, mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Âşûr, Mümtehine Suresi, 6)
النَّفْسَ ‘teki marifelik cins içindir. İstiğrak da ifade eder. (Âşûr)
Cümlede müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
تَقْتُلُوا ,بِالْحَقّ fiilinin failinin mahzuf haline müteallıktır.
الْحَقّ ‘teki marifelik cins içindir. Bununla kastedilen öncesinde belirtilen hakkın mahiyetini açıklamaktır. Hak, İslam hakkında kullanıldığında, İslam nazarındaki mahiyeti kastedilir. (Âşûr)
Nefy harfi لَا ve istisna edatı اِلَّٓا ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Fiille müteallakı arasında, kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. لَا تَقْتُلُوا maksûr, haber olan بِالْحَقّ maksûrun aleyhtir.
حَرَّمَ - لَا تَقْتُلُوا kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اللّٰهُ - رَبُّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Cümle, itiraziyyedir. İtiraz cümleleri ıtnâb sanatıdır. Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemine ve yüceliğine işaret eder. Mübteda olan ذٰلِكُمْ ile beş yasak işaret edilmiştir.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
İşaret isminde cem vardır. Cem’ meat taksim ve tamim olmuştur.
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşâ cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Umulur ki anlamında olan bu harf, Allah Teâlâya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle va’z edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
لَعَلَّ edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyh de bu görüştedir. Ancak Kutrub; لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)
تَعۡقِلُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.