ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَاماً عَلَى الَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ثُمَّ | sonra |
|
2 | اتَيْنَا | verdik |
|
3 | مُوسَى | Musa’ya |
|
4 | الْكِتَابَ | Kitabı |
|
5 | تَمَامًا | (ni’metimizi) tamamlamak için |
|
6 | عَلَى | üzerine |
|
7 | الَّذِي | kimselere |
|
8 | أَحْسَنَ | iyilik eden(lere) |
|
9 | وَتَفْصِيلًا | ve açıklamak (için) |
|
10 | لِكُلِّ | her |
|
11 | شَيْءٍ | şeyi |
|
12 | وَهُدًى | ve yola iletici |
|
13 | وَرَحْمَةً | ve rahmet olarak |
|
14 | لَعَلَّهُمْ | umulur ki |
|
15 | بِلِقَاءِ | kavuşacaklarına |
|
16 | رَبِّهِمْ | Rablerine |
|
17 | يُؤْمِنُونَ | inanırlar |
|
Müşrikler, bir önceki âyette “Allah’ın yolu” diye nitelenen İslâm’ı reddettikleri için 154. âyette Hz. Mûsâ’ya Tevrat’ın indirildiği belirtildikten sonra 155. âyette Kur’an’ın da Allah tarafından indirilmiş kutsal bir kitap olduğu hatırlatılmaktadır. Nitekim yine bu sûrede başka bir vesileyle böyle bir hatırlatmada daha bulunulmuştu (geniş bilgi için bk. 91. âyet). Ayrıca Tevrat ile Kur’an arasında böyle bir münasebetin kurulmasıyla 151-153. âyetlerde sıralanan hükümlerin Tevrat’ta da yer almış bulunan evrensel hükümler olduğuna işaret buyurulmaktadır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 490-49
ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَاماً عَلَى الَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً
ثُمَّ hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir.) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
ثُمَّ : Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰتَيْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
مُوسَى mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubtur. الْكِتَابَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksûr isimler” denir. Maksûr isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksûr isimler de vardır. Maksûr isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksûre” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi…
Maksûr isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksûr isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiren îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَمَاماً sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclihtir.
Fiilin oluş sebebini bildiren mef’uldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubtur. Fiile “neden, niçin” soruları sorularak bulunur.
Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki, zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.
2 tür kullanımı vardır: 1) Harfi cersiz kullanımı. 2) Harfi cerli kullanımı
1): Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:
a) Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.
b) Nekre (belirsiz) olmalıdır.
c) Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.
d) Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.
e) Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.
NOT: Mef’ûlün lehin harfi cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الَّـذ۪ٓي müfret müzekker has ism-i mevsûlu, عَلَى harf-i ceriyle birlikte تَمَاماً ‘e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اَحْسَنَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اَحْسَنَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muzari fiillerin ( أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ ... ) zamirleri fail konumunda olduklarında vücûben müstetir olurlar yani bâriz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. ( هُوَ - هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevazendir, yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَفْص۪يلاً kelimesi atıf harfi وَ ’la تَمَاماً ‘e matuftur. لِكُلِّ car mecruru تَفْص۪يلاً ‘e müteallıktır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
هُدًى وَرَحْمَةً kelimeleri atıf harfi وَ ’la تَمَاماً ‘e matuftur.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰتَيْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ۟
لَعَلَّ terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
هُمْ muttasıl zamiri لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. بِلِقَٓاءِ car mecruru يُؤْمِنُونَ۟ fiiline müteallıktır.
رَبِّهِمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّ aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُؤْمِنُونَ۟ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يُؤْمِنُونَ۟ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَاماً عَلَى الَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً
ثُمَّ atıf değil, tertip ifade eder.
ثُمَّ [Ayrıca] bunlardan daha büyük bir nimet olarak Biz اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ [Mûsâ’ya o kitabı verdik], bu mübarek kitabı indirdik. Bu cümlenin, En‘âm sûresinin ortalarından evvel geçen وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ [Biz İbrâhim’e İshâk ve Ya‘kūb’u verdik.] (84. ayet) ifadesine atfedilmiş olduğunu söyleyenler de vardır. (Keşşâf)
Buradaki ثُمَّ , cümleyi قُلْ تَعالَوْا cümlesine atfeder. Bu harf kelimeleri atfetmek için değildir. Zamanın terahisi için olduğu vehmedilmez. Bilakis cümlelerin atfında rütbedeki terahiye delalet eder. Bu; mecazî bir gecikmedir. ثُمَّ cümleye atfedildiği zaman buna delalet eder. (Âşûr)
Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اٰتَيْنَا fiilindeki نَا zamiri Allah’a ait azamet zamiridir.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih es-Sâmerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, C. 2, S. 467)
الْكِتَابَ kelimesinden anlaşılan Tevrat’tır. تَمامًا kelimesi Kitap için ve onun kemalini ifade için haldir. Yani bu kitap İsrailoğullarından kalan, İbrahim, İshak, Yakub ve torunlarında bulunan iyiliklerin, takvanın kemalidir. Tevrat onların doğruluğunu tamamlamış ve başlarına gelen fesadı ortadan kaldırmıştır. Fesadı kaldırmak doğruluğun, iyiliğin tamamlayıcısıdır. Tevratın tamamlayıcı olmakla vasfedilmesi, tamamlayan manasını mübalağalı olarak ifade içindir. (Âşûr)
تَمَاماً mef’ûlün lieclihtir.
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl تَمَاماً , الَّـذ۪ٓي ‘e müteallıktır. Sılası اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍ , mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Âşûr, Mümtehine/6) Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
عَلَى الَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ sözündeki ism-i mevsûlden murad cinstir. Bunun için müfred ve ceminin hepsini kapsar. Burada kastedilen iyilik eden bir gruptur. Yani: İsrailoğullarından iyilik edenlerin iyiliğini tamamlar. (Âşûr)
Ayetteki “ اَحْسَنَ ” (iyi yaptı) ifadesi, birisi ilmini tamamlamak için, ilmine yeni bilgiler kattığı ve bilgisini geliştirdiği zaman, onun için kullanılan اَحْسَنَ الشَّىءَ [o şeyi güzel yaptı] deyimindendir. (Fahreddin er-Râzî)
تَفْص۪يلاً ’deki tenvin tazim, kesret ve nev içindir.
هُدًى وَرَحْمَةً kelimeleri تَمَاماً ‘e matuftur. Vasl tezâyüf sebebiyledir. Bu kelimelerin nekre gelişi tazim ifade eder.
لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ۟
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşâ cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Car-mecrur بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ , amili olan يُؤْمِنُونَ۟ ‘ye, önemine binaen takdim edilmiştir.
لَعَلَّ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
يُؤْمِنُونَ۟ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde رَبِّ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّهِمْ izafeti onları tazim içindir.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
لَعَلَّ edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki, her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyh de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724); لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
لعل harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad tezekkür etmeye teşviktir. Kur’an’da Allah’a isnad edilen لَعَلَّ sözleri “muhakkak ki” anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/58)
بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ [Rableriyle buluşacağına] tabiri önemi ve maksat o olduğu için takdim edilmiştir. Bu tabirde lâzım zikredilmiş, melzûm olan Rabblerinin hesaba çekeceği ve cezasını vereceği manası kastedilmiştir. Dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ mecruru, ba’s ve cezanın önemi dolayısıyla amiline takdim edilmiştir. (Âşûr)
يُؤْمِنُونَ۟ - الْكِتَابَ - هُدًى - رَحْمَةً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.