En'âm Sûresi 17. Ayet

وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۜ وَاِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ  ...

Şayet Allah sana bir zarar dokundursa, bunu O’ndan başka giderecek yoktur. Fakat sana bir hayır dokunduracak olsa onu da kimse gideremez. Bil ki O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ ve eğer
2 يَمْسَسْكَ sana dokundursa م س س
3 اللَّهُ Allah
4 بِضُرٍّ bir zarar ض ر ر
5 فَلَا yoktur
6 كَاشِفَ açacak ك ش ف
7 لَهُ onu
8 إِلَّا başka
9 هُوَ kendisinden
10 وَإِنْ ve eğer
11 يَمْسَسْكَ sana dokundursa م س س
12 بِخَيْرٍ bir hayır خ ي ر
13 فَهُوَ kuşkusuz O
14 عَلَىٰ
15 كُلِّ her ك ل ل
16 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
17 قَدِيرٌ yapabilendir ق د ر
 

Hayır ve şerrin Allah’tan olduğu şeklindeki Ehl-i sünnet itikadını destekleyen bu âyetlere göre hastalık, yoksulluk gibi insanlara elem veren ve istenmeyen durumlar da sağlık ve zenginlik gibi arzu edilen durumlar da Allah’ın kudret elinde olup Allah bir kimseye bunlardan birini veya ötekini takdir ederse bunu önleyecek, takdire karşı koyabilecek hiçbir güç yoktur. Allah’tan gelebilecek zararı da faydayı da ancak dilerse yine kendisi önler. İnsanlar ne dilerse dilesin, sonunda yine O’nun dilediği olur. O’nun her şeye gücü yeter ve O kulları üzerinde tam bir hâkimiyete, karşı konulamaz bir kudrete sahiptir. Ayrıca O, tam bir hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olduğu için kimlerin fayda veya zarara müstahak olduğunu bilir; herkesin her halinden haberi olur ve hakîm olmasının bir sonucu olarak herkese, haline münasip ne ise onu verir, dolayısıyla hiç kimseye haksızlık etmez.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 384-385

 
Riyazus Salihin, 63 Nolu Hadis
Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre şöyle demiştir:
Bir gün Hz. Peygamber’in terkisinde bulunuyordum. Bana:
“Yavrucuğum, sana bazı kaideler öğreteyim” dedi ve şöyle buyurdu: “Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun. Allah’ın 
(rızâsını) her işte önde tut, Allah’ı önünde bulursun. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen, Allah’tan dile! Ve bil ki, bütün bir ümmet toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsalar, ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer bütün ümmet, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir. (Bundan sonra takdirde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.) Tirmizî, Kıyâmet 59
Tirmizî dışında bir rivayette de (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 307) şöyle buyurulmaktadır: “Allah’ın emir ve yasaklarını gözet, O’nu önünde bulursun. Bolluk içindeyken (emirlerine bağlı kalmakla) sen Allah’ı tanı ki O da darlığa düşünce (kurtarmak suretiyle) seni tanısın. Bil ki senin hakkında yazılmamış olan şey başına gelmez. Sana takdir edilen de seni atlayıp (başkalarına) gitmez. Bil ki zafer sabırla, sevinç üzüntüyle, kolaylık da zorlukla birliktedir.”
 
 

وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  يَمْسَسْكَ  meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir  كَ  mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, muahhar fail olup lafzen merfûdur.  بِضُرٍّ  car mecruru  يَمْسَسْكَ  fiiline müteallıktır.

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa ْ”اِنْ” kullanılır.  (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  لَا  cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir.  كَاشِفَ  kelimesi  لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.  لَهُٓ  car mecruru  لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.

Şart ve cevap fiilleri mazi ve muzari gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. 

Şart cümlesi mazi ve muzari fiille olur. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir. 

Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ‘si) gelmez. Ayrıca  لَمْ  (cahd-ı mutlak) ve  لَا  (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ‘si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف‘si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّا  istisna edatıdır.  هُوَ  munfasıl zamiri  لَا ‘nın isminden bedeldir. 

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.

İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

NOT: Müstesna minh;

a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,

(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehiy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.), c) Ya da kısımları bulunan müfret bir lafız olmalı.

(Kısımları bulunan müfret: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)

NOT: Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir.

İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:

1. Muttasıl istisna

2. Munkatı’ istisna

3. Müferrağ istisna

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

 

وَ  atıf harfidir.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  يَمْسَسْكَ  meczum muzari fiildir. 

Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  بِخَيْرٍ  car mecruru  يَمْسَسْكَ  fiiline müteallıktır.

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa  اِنْ kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ  car mecruru  قَد۪يرٌ ’e müteallıktır.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  قَد۪يرٌ  ise haberdir.

Şart ve cevap fiilleri mazi ve muzari gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. 

Şart cümlesi mazi ve muzari fiille olur. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir. 

Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ‘si) gelmez. Ayrıca  لَمْ  (cahd-ı mutlak) ve  لَا  (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ‘si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف‘si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَلَى  harf-i ceri mecruruna istila, rağmen, karşı, hal gibi manalar kazandırabilir. Burada istila manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَد۪يرٌ۟  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. Şart üslubunda haberî isnad olan cümlede  يَمْسَسْكَ  şart fiilidir. 

فَ  karînesiyle gelen cevap cümlesi  فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۜ  ise cinsini nefyeden  لَا ’nın dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir.

Cevap cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لَا ’nın haberi mahzuftur.  لَا , هُوَۜ ‘nın isminden bedeldir. Bedel ıtnâb sanatı babındandır.

Nefy  harfi  لَا  ve istisnâ harfi  اِلَّٓا  ile oluşan kasrla cümle tekid edilmiştir. Kasr,  لَا ’nın ismiyle bedel arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Yani ‘Sadece kâşif olan odur, başka kâşif yoktur’ demektir.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip de faide-i haber talebî kelamdır.

 

وَاِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

 

Önceki şart cümlesine matuf, şart üslubunda haberî isnad olan cümlede  يَمْسَسْكَ  şart fiilidir. 

Cevap cümlesi   فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ , sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir.Takdim kasrıyla tekid edilmiş cümle faide-i haber talebî kelamdır.

عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ amiline takdim edilmiştir. Bu cümle, mamulun amile kasrını başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder. O, her şeye kādirdir. Muktedir olmadığı hiçbir şey yoktur.  قَد۪يرٌ  ifadesi maksûr,  عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ   ise maksûrun aleyhdir.

شَيْءٍ deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder.

قَد۪يرٌ۟ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Bu cümle Allah Teâlâ’nın tüm mevcudattaki tasarrufunun umumiliğine delalet etmektedir. Var olanı yok etmek ve yok olanı da var etmek yalnız O’nun elindedir. 

Ayetin bu son cümlesi tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelirler.

Allah Teâlâ, zarar ve hayrın dokundurulmasından bahsetmiş fakat zararı (belayı), hayırdan şu iki şey ile ayırmıştır:

a) O, zararı hayırdan önce zikretmiştir ki bu, her zararın peşinden mutlaka bir hayır ve selametin gerçekleşeceğine delalet eder.

b) O, zararın (belanın) dokundurulması ile ilgili olarak, "zararı O’ndan başka giderecek yoktur" buyururken, hayrın dokundurulması ile ilgili olarak "(Bil ki) O, her şeye hakkıyla kādirdir" buyurmuştur. Böylece hayır hususunda, kendisinin her şeye kādir olduğunu ortaya koymuştur ki bu, Allah'ın insanlara hayrı vermeyi dilemesinin, zararı ulaştırmayı dilemesinden daha çok ve fazla olduğunu göstermektedir. Bütün bunlar, Allah'ın iradesinin daha çok rahmet tarafında bulunduğuna delalet etmektedir. Nitekim O (bir hadîs-i kutsîde), سَبَقَتْ رَحْمَتِى غَضَبِى "Rahmetim, gazabımı geçmiştir" buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî

المَسُّ ; aslında elini bir şeyin üzerine koymak demektir. Bu, el yerine başka bir şey de olabilir. Bir şeyi başka bir şeye ulaştırmak manasında mecaz olarak kullanılır ve ulaştırmak manasında müstear olur. Çoğunlukla müstear olduğu alet de bununla birlikte zikredilir. Bu kelime de burada olduğu gibi  ب  harfiyle gelir. Böylece biri fiilde biri harfte olmak üzere iki istiare bir arada olur. Araf Sûresi’nde de böyle bir ayet vardır: ولا تَمَسُّوها بِسُوءٍ [Ona bir kötülük etmeyin.] (Araf/57) Mana şöyledir: Allah sana bir kötülük veya zarar ulaştırırsa…(Âşûr)

إنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ  cümlesi وإنْ يَمْسَسْكَ اللَّهُ بِضُرٍّ  cümlesinin daha umumi olarak mukabilidir. Çünkü hayır menfaati de kapsar ki mukabil olarak zikredilmesi için daha uygundur ve hoşlanılmayan ürkülen şeylerden de kurtulmayı da ifade eder. Böylece zarardan daha umumi olduğuna işaret edilmiştir. (Âşûr) 

فَهُوَ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ  sözü şart için cevap olarak gelmiştir. Çünkü zikredilmiş cevabın ve mahzuf cevabın da illetidir. Takdir şöyledir: وإنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَلا مانِعَ لَهُ لِأنَّهُ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٍ في الضُّرِّ والنَّفْعِ (Size bir hayır dokundurursa O’na engel olacak bir şey yoktur. Çünkü O’nun ister hayır ister şer olsun her şeye gücü yeter) Bu umumi manayla arkadan gelen söze de bir hazırlık yapılmıştır. (Âşûr)