وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَيَوْمَ | ve gün |
|
2 | نَحْشُرُهُمْ | topladığımız |
|
3 | جَمِيعًا | hepsini |
|
4 | ثُمَّ | sonra |
|
5 | نَقُولُ | dediğimiz |
|
6 | لِلَّذِينَ | kimselere |
|
7 | أَشْرَكُوا | ortak koşan(lara) |
|
8 | أَيْنَ | hani nerede? |
|
9 | شُرَكَاؤُكُمُ | ortaklarınız |
|
10 | الَّذِينَ | kimseler |
|
11 | كُنْتُمْ | olduğunuz |
|
12 | تَزْعُمُونَ | zannetmekte |
|
İnsanlar ölüp ruhlar bedenlerden ayrıldıktan veya insanlar yeniden diriltildikten sonra Allah Teâlâ kendisine putları ortak koşmak ve bu suretle İslâm’ın tevhid akîdesine karşı mücadele bayrağını açmak gibi büyük bir suçun vebalini yüklenmiş olan müşriklere, dünyadaki alelâde varlıklara yahut kişilere tanrı gibi taparcasına bağlanarak hakiki mâbudlarını inkâr edenlere “Hani o bana ortak koştuğunuz putlarınız; sözde tanrılarınız nerede?” anlamında olmak üzere “Nerede boş yere davasını güttüğünüz ortaklarınız?” diye soracaktır. Sonra onlar bu fitnelerinin, bu inkârlarının neticesi olarak, Allah’ın her hallerine vâkıf olduğunu bile bile, “Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz ortak koşanlar olmadık” diyerek şaşkınlık ve çaresizlik yüzünden yalan söyleyecekler; böylece kendi kendilerine karşı, yani söylediklerinin asılsız olduğunu bizzat kendileri de bile bile yalan söyleme gereğini duyacaklardır. Üstelik dünyadayken, uydurma bir inançla, akıllı ve güçlü olduğunu, kendilerine şefaat edeceğini sandıkları putları –sözde tanrıları– kendilerinden uzaklaşmıştır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 388
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
وَ atıf harfidir. Zaman zarfı يَوْمَ mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, اذكر أو اتقوا أو احذروا (Zikret veya takvalı ol veya uyanık ol) şeklindedir.
نَحْشُرُهُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. نَحْشُرُهُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. جَم۪يعاً kelimesi نَحْشُرُهُمْ’deki mef’ûlun hali olup fetha ile mansubtur.
ثُمَّ hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir.) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
نَقُولُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
اَلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, لِ harf-i ceriyle birlikte نَقُولُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اَشْرَكُٓوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اَيْنَ istifham ismi mahzuf mukaddem habere müteallıktır. شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ muahhar mübtedadır.
Muttasıl zamir كُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsmi mevsûlun sılası كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.
كُنْتُمْ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
تُمْ muttasıl zamiri كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. تَزْعُمُونَ fiili كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.
تَزْعُمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَشْرَكُٓوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındandır. Sülâsîsi شرك’dir. İftial babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
وَ atıftır. Zaman zarfı يَوْمَ , takdiri اذكر veya تَوَدُّ olan mahzuf fiile muteallıktır. Mahzufla birlikte cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
يَوْمَ kelimesini nasb eden âmil mahzuf olup, takdiri de وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ كَانَ كَيْتَ وَ كَيْتَ (Onları hep birden toplayacağımız gün, şöyle şöyle oldu) şeklindedir. Böylece bu ifade, korkutmada daha etkili olan müphem bir hal üzere kalsın diye açıkça zikredilmemiştir. (Fahreddin er-Râzî)
يَوْمَ kelimesi, gelecek gizli bir fiilin zarfıdır. O fiilin hazfedilmesi, onun izah ve beyanı için ibarenin yetersiz olduğunu zımnen bildirmek ve dinleyicilerin, o gün vuku bulacak pek büyük afet ve belaları dinlemeye bile dayanamayacaklarına işaret etmek içindir. (Ebüssuûd, Âşûr)
Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
جَم۪يعاً kelimesi هُمْ zamirinden haldir. Hal, anlamı zenginleştiren ve tekid eden ıtnâb sanatıdır.
Önceki ayetteki gaib zamirden bu ayette azamet zamirine iltifat vardır.
Aynı üsluptaki … نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ cümlesi, ثُمَّ ile muzâfun ileyhe atfedilmiştir. Bunun sebebi bu konuşmanın haşrdan çok sonra olduğunu ifade etme kastıdır ki bu üslup mücrimlerin başlarına gelecekleri beklemelerini daha şiddetli olarak ifade eder. Ayrıca bu esnada ihmal edildiklerini ifade eder ki bu da onları tahkir içindir. Ayrıca bu harf rütbe olarak da terahi ifade eder. (Âşûr)
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl لِلَّذ۪ينَ’nin sılası اَشْرَكُٓوا, müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir.
İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ cümlesi نَقُولُ cümlesinin mekulü’l-kavlidir. Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümle istifham üslubunda gelmiş olsa da soru kastı taşımamaktadır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Onun soru sorup cevap beklemesi muhaldir. Tevbih ve taaccüp kastı taşıyan bu soru cümlesi, mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
الَّذ۪ينَ ism-i mevsûlu شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ kelimesi için sıfat konumundadır. Sılası, كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.
كَان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi hudûs, teceddüt ve hükmü takviye ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesi etkilenir.
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)
يَوْمَ (o gün) kelimesi gelecek gizli bir fiilin zarfıdır. O fiilin hazfedilmesi izahı ve beyanı için ibarenin yetersiz olduğunu zımnen bildirmek ve dinleyicilerin o gün vuku bulacak pek büyük afet ve belaları dinlemeye bile dayanamayacaklarına işaret etmek içindir.
Sanki şöyle söylenmiştir: O gün onların hepsini bir araya toplayacağız sonra da onlara söyleyeceklerimizi söyleyeceğiz. Öyle korkunç haller meydana gelecek ki onlar dil ile ifade edilemez.
Diğer bir görüşe göre ise bu kelime kendisinden önce takdir edilen gizli bir fiilin mef’ûlüdür. Yani onları korkutup sakındırmak için kendilerini bir araya toplayacağımız günü hatırlat demektir. (Ebüssuûd)
Bir kişinin yapması istenen amel hakkındaki soru أيْنَ kelimesiyle sorulmuştur. Zamanı geldiğinde kişi bu fiili yapmazsa bu kelime kullanılır. Sanki soruyu soran kişi onun amelini bir yerde aramış ve bulamamıştır. Burada Allah Teâlâ muhatapları kendisinin ortağı olduğunu iddia ettikleri putları sormuştur. (Âşûr)
Bu soru Allah’ın yanında kendilerine şefaat edeceğini veya ihtiyaç anında kendilerine yardım edeceğini iddia ettikleri putlar dolayısıyla müşrikleri azarlamak kastıyladır. الزَّعْمُ; yalan söylemeye, hata yapmaya veya garipliği dolayısıyla sahibini suçlamaya meyilli bir zan demektir. (Âşûr)
نَحْشُرُهُمْ - جَم۪يعاً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الَّذ۪ينَ’lerde tevcih, tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اَشْرَكُٓوا - شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
زعم fiili de dördü bu surede olmak üzere Kur’an’da 14 kere geçmiştir.
[Sonra Allah’a şirk koşanlara, “Nerede boş yere iddia ettiğiniz ortaklarınız diyeceğiz.”] buyruğundan maksat, bir soru değil, onları tehdit edip susturmaktır. Bu sorunun, “O ortakların kendileri nerede?” manasında olabileceği gibi “Onların size şefaat etmeleri ve sizin onlardan istifadeniz nerede?” manasında da olabilir. Her iki manaya göre de bu soru, ancak bir azarlama, bir tehdit ve onların umduklarından ümitsiz kalışlarını onlara iyice anlatmadır. Böylece bu, dünyada iken yollarının yanlış olduğuna dikkatlerini çekmedir. (Fahreddin er-Râzî)