ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ
İnsanlar ölüp ruhlar bedenlerden ayrıldıktan veya insanlar yeniden diriltildikten sonra Allah Teâlâ kendisine putları ortak koşmak ve bu suretle İslâm’ın tevhid akîdesine karşı mücadele bayrağını açmak gibi büyük bir suçun vebalini yüklenmiş olan müşriklere, dünyadaki alelâde varlıklara yahut kişilere tanrı gibi taparcasına bağlanarak hakiki mâbudlarını inkâr edenlere “Hani o bana ortak koştuğunuz putlarınız; sözde tanrılarınız nerede?” anlamında olmak üzere “Nerede boş yere davasını güttüğünüz ortaklarınız?” diye soracaktır. Sonra onlar bu fitnelerinin, bu inkârlarının neticesi olarak, Allah’ın her hallerine vâkıf olduğunu bile bile, “Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz ortak koşanlar olmadık” diyerek şaşkınlık ve çaresizlik yüzünden yalan söyleyecekler; böylece kendi kendilerine karşı, yani söylediklerinin asılsız olduğunu bizzat kendileri de bile bile yalan söyleme gereğini duyacaklardır. Üstelik dünyadayken, uydurma bir inançla, akıllı ve güçlü olduğunu, kendilerine şefaat edeceğini sandıkları putları –sözde tanrıları– kendilerinden uzaklaşmıştır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 388
Resul-i Ekrem’in açıkladığına göre ise; insanın ağzına mühür vurulup organlarına söz verilecek, organlar da onun neler yaptığını anlatarak yalanlarını birer birer çürütecektir.
(Müslim ,Zühd 16)(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)
ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ
ثُمَّ hem zaman hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَكُنْ nakıs meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
فِتْنَتُهُمْ kelimesi تَكُنْ ’un ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّٓا hasr edatıdır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, تَكُنْ ’un haberi olarak mahallen merfûdur.
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli, وَاللّٰهِ رَبِّنَا ‘dir.
وَ kasem harfidir. وَاللّٰهِ car mecruru mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, نقسم (Yemin ederiz) şeklindedir.
رَبِّنَا kelimesi lafza-i celâlin sıfatı olup kesra ile mecrurdur. Muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ cümlesi kasemin cevabıdır.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كُنَّا nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi نَا mütekellim zamiridir. مُشْرِك۪ينَ kelimesi كُنَّا ’nın haberidir. Nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
مُشْرِك۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ
Ayet … نَقُولُ cümlesine ثُمَّ ile atfedilmiştir. Menfi كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Masdar harfi اَنْ ’ i takibeden …قَالُوا وَاللّٰهِ cümlesi, masdar teviliyle كَان’nin haberi konumundadır.
Nefy harfi لَمْ ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr كَان ’nin ismi ve haberi arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. فِتْنَتُهُمْ sıfat/maksûr, ...اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا mevsuf/maksûrun aleyhtir.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ cümlesi, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Kizbî haberdir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Kasem وَ’ı ile mecrur olan وَاللّٰهِ , takdiri نقسم (yemin ederiz) olan mahzuf fiile müteallıktır.
رَبِّنَا, lafza-i celâlden bedeldir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
رَبِّنَا izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.
Menfi كَان ’nin dahil olduğu مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ cümlesi, kasemin cevabıdır. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَا كَانُ ‘li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî Tefsir, 3/79)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder.(Vakafat, s. 103)
Fitne kelimesi mazeret, çare uyduracakları tek cevap olarak tercüme edilmiştir. Bunun başında “cevap” şeklinde bir muzâf hazfolunmuştur. Yani ayetin takdiri, ثُمَّ لَمْ تَكُنْ جوابُ فتنتِهم şeklindedir.
Ya da onların küfrüdür ve bundan küfrün akıbeti kastedilir. Yani onlar ömürleri boyunca bağlı kaldıkları ve iftihar ettikleri küfürlerini “Rabbimiz Vallahi biz Sana ortak koşmadık.” diyerek inkâr eder ve ondan uzaklaşırlar. (Ebüssuûd)
تَكُنْ - كُنَّا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اللّٰهِ - رَبِّنَا ve فِتْنَتُهُمْ - مُشْرِك۪ينَ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayet, medhe benzer zemmi tekiddir.
Allah Teâlâ’yı رَبِّنَا olarak vasıflandırmaları onların şirkten uzaklaştıklarını mübalağa ile belirtmek içindir. (Ebüssûud)
Fitne, kelimesi “denemek” demektir. Altının içindeki yabancı maddelerden arındırılması için kullanılır. Dayanılamayacak bir korkudan husule gelen görüş, fikir bozukluğu, kaos için kullanılır. Çünkü böyle bir şey onu elde edenin sabır derecesini gösterir. Bu; yaşarken buğz ve sevgi hallerinde, itikat, fikir ve kargaşada ortaya çıkabilir. (Âşûr)