وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ وَلِتَسْتَب۪ينَ سَب۪يلُ الْمُجْرِم۪ينَ۟
Bazı tefsirlerde, “suçlular” diye çevirdiğimiz âyetteki “mücrimler”den, özellikle Hz. Peygamber ve çevresindeki mâsum müslümanlara karşı haksız tutumlarıyla cürüm (suç) işleyen, türlü şekillerde hakarete yeltenen müşriklerin kastedildiği belirtilmektedir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 412
وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ وَلِتَسْتَب۪ينَ سَب۪يلُ الْمُجْرِم۪ينَ۟
وَ istînâfiyyedir. كَ harf-i cerdir. مثل ; ‘gibi’ demektir. Bu ibare نُفَصِّلُ fiilinin mahzuf mef’ûlu mutlakına müteallıktır. Takdiri; تفصيلا مثلَ ذلك نفصل الآيات (Bunun benzeri bir açıklamayla ayetleri açıklarız) şeklindedir.
ذا işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
نُفَصِّلُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. الْاٰيَاتِ mef’ûlun bih olup cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
وَ atıf harfidir.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِ harfi, تَسْتَب۪ينَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harfi ile birlikte نُفَصِّلُ fiiline müteallıktır.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى) ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lâm-ı cuhuddan sonra, 4) Lâm-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vavul maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ) ’sinden sonra. Burada harf-i cer olan (حَتّٰٓى) ’dan sonra sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سَب۪يلُ fail olup lafzen merfûdur. الْمُجْرِم۪ينَ۟ muzâfun ileyh olup cer alameti ى ’dir. Cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُجْرِم۪ينَ۟ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَسْتَب۪ينَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi بين ’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar.وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ وَلِتَسْتَب۪ينَ سَب۪يلُ الْمُجْرِم۪ينَ۟
وَ , istînâfiyyedir. Ayette îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ, takdiri تفصيلا olan fiilin mahzuf mef’ûlü mutlakına müteallıktır.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/28, S. 101)
Cümle önce geçen enam suresi 51. ayetteki وأنْذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخافُونَ أنْ يُحْشَرُوا إلى رَبِّهِمْ cümlesi için tezyîldir. (Âşûr)
كَذٰلِكَ [İşte böyle], aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki kullanımı işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Cümle müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَلِتَسْتَب۪ينَ سَب۪يلُ الْمُجْرِم۪ينَ۟ cümlesi وَ ’la takdiri ليظهر الحق [Hakkı ortaya koymak için] olan mahzufa atfedilmiştir. Cümleye dahil olan sebep bildiren harf-i cer لِ ‘nin gizli أنْ ‘le masdar yaptığı cümle, mecrur mahalde نُفَصِّلُ fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
53. ayet gibi وَكَذٰلِكَ ile başlamıştır. Bu kelimeler arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
سَبِيلَ المُجْرِمِينَ [Günahkârların yolu] ile kastedilen zulümde, hasette, kibirde, insanları hor görmede ve inkârda katılıkları şeklindeki yolları ve yaşayış biçimleridir. (Âşûr)
Günahkârlar müşriklerdir. Kastedilenin ne olduğunu belirtmek ve kendilerinin suçlarını anlatmak için zamir yerine açık isim olarak getirilmiştir. (Âşûr)
Cenab-ı Hak niçin, لِتَسْتَب۪ينَ سَب۪يلُ الْمُجْرِم۪ينَ۟ "Mücrimlerin yolu iyice belli olsun" diyerek, mücrimlerin yolundan bahsetmiş de, müminlerin yolundan bahsetmemiştir?
Cevap: "Bu iki kısımdan birinin zikredilmesi, diğerine delalet eder. Nitekim, "Sizi sıcaktan koruyacak libaslar... " (Nahl, 81) ifadesinde, (elbiselerin) "soğuktan" kelimesi zikredilmemiştir. Yine iki zıt şey, aralarında bir ilgi olmayacak bir şekilde bulunup, her ne zaman birinin özelliği ortaya çıkarsa, diğerinin özelliği de oraya çıkar. Hak ile batıl arasında da bir ilgi yoktur. Dolayısıyla mücrimlerin yolu iyice belli olunca, hak ehlinin yolu da iyice belli olur. (Fahreddin er-Râzî)