En'âm Sûresi 54. Ayet

وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءاً بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ  ...

Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman, de ki: “Selâm olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 جَاءَكَ sana geldikleri ج ي ا
3 الَّذِينَ kimseler
4 يُؤْمِنُونَ inanan(lar) ا م ن
5 بِايَاتِنَا ayetlerimize ا ي ي
6 فَقُلْ de ki ق و ل
7 سَلَامٌ selam olsun س ل م
8 عَلَيْكُمْ size
9 كَتَبَ yazmıştır ك ت ب
10 رَبُّكُمْ Rabbiniz ر ب ب
11 عَلَىٰ üzerine
12 نَفْسِهِ kendi ن ف س
13 الرَّحْمَةَ rahmeti ر ح م
14 أَنَّهُ kuşkusuz
15 مَنْ kim
16 عَمِلَ yaparsa ع م ل
17 مِنْكُمْ sizden
18 سُوءًا bir kötülük س و ا
19 بِجَهَالَةٍ bilmeyerek ج ه ل
20 ثُمَّ sonra
21 تَابَ tevbe eder ت و ب
22 مِنْ
23 بَعْدِهِ ardından ب ع د
24 وَأَصْلَحَ ve uslanırsa ص ل ح
25 فَأَنَّهُ muhakkak ki O
26 غَفُورٌ bağışlayandır غ ف ر
27 رَحِيمٌ esirgeyendir ر ح م
 

Her ne kadar –İbn Atıyye’nin kaydettiği gibi (III, 296)– müfessirlerin çoğunluğu âyetin ilk cümlesindeki “inananlar”la bilhassa Hz. Peygamber’in yanındaki yoksul müslümanlar olduğunu söylemişlerse de aynı müfessire göre âyet, herhangi bir zümre kastetmeksizin bütün müslümanları içermektedir. Âyetteki cehâlet kelimesi “günah olduğunu bile bile sefihlere ve hoyratlara özgü bir şekilde” veya –meâlinde gösterildiği gibi– “(günah olduğunu) bilmeyerek” şeklinde açıklanmıştır (bk. Zemahşerî, II, 17). Yüce Allah’ın, daha önce bilerek veya bilmeyerek bazı kötülükler işledikleri halde, sonradan tövbe edip inanç ve yaşayışlarını düzeltenlere merhamet edeceğini bu şekilde kesin bir ifadeyle vaad etmesi, O’nun iyi kulları için eşsiz bir lutuf ve keremidir. Ayrıca burada,ilâhî rahmete mazhar olabilmek için yalnızca tövbe edip hakka ve hayra yönelmenin şart koşulduğu, dolayısıyla insanların makam, servet, cinsiyet veya milliyet gibi durumlarına bakılmayacağı, böylece İslâm’ın –kelimenin en doğru anlamıyla– adaletçi ve eşitlikçi bir din olduğuna işaret edildiği görülmektedir. Yine bu âyette İslâm dininin en güzel ve köklü şiarlarından olan selâmlaşmanın önemine dikkat çekildiğini görüyoruz. Meâlinde “selâm size!” diye çevrilen cümlenin âyetteki karşılığı “selâmünaleyküm”dür. Diğer bazı âyetlerde ise bu ifade “esselâmüaleyküm” şeklindedir (ayrıca bk. Nisâ 4/86).

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 411-412

 

Riyazus Salihin, 427 Nolu Hadis
Muâz İbni Cebel radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben, merkeb üzerinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in terkisinde idim. Hz. Peygamber:

“Ey Muâz! Allah’ın kullar üzerinde, kulların da Allah üzerinde ne hakkı vardır, bilir misin?” buyurdu. Ben:

Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Allah’ın, kulları üzerindeki hakkı, onların sadece Allah’a kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak tutmamalarıdır. Kulların da Allah üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak tutmayan(lar)a azâb etmemesidir” buyurdu. Ben hemen:

Ey Allah’ın Resûlü! Bunu insanlara müjdeleyeyim mi? dedim.

Müjdeleme, onlar buna güvenip tembellik ederler” buyurdu.
Buhârî, Cihâd 46; Müslim Îmân 48, 49. Ayrıca bk. Buhârî, Libâs 101, İsti’zân 30, Tevhîd 1; Tirmizî, Îmân 18; İbni Mâce, Zühd 35

 

وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ 

 

وَ  atıf harfidir.  اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  إِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا: Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا dan sonraki şart cümlesinin fiili mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b) (إِذَا) nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c) Sükûn üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَٓاءَكَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَٓاءَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.

يُؤْمِنُونَ  fiili  نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِاٰيَاتِنَا  car mecruru  يُؤْمِنُونَ  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  

Mekulü’l-kavli  سَلَامٌ عَلَيْكُمْ ‘dur.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. 

سَلَامٌ  mübteda olup lafzen merfûdur.  عَلَيْكُمْ  car mecruru mahzuf mübtedanın haberine müteallıktır.

عَلَى  harf-i ceri mecruruna istila, rağmen, karşı, hal gibi manalar kazandırabilir. Buradaki  عَلَى   harf-i ceri istila manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَتَبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  رَبُّكُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَلٰى نَفْسِهِ  car mecruru  كَتَبَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الرَّحْمَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 


اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءاً بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

İsim cümlesidir.  اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb, haberini ref eder.

هُ  muttasıl zamiri  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur ve şan zamiridir.

Şan zamirleri: Müfred gaib ve gaibe (3. tekil şahıs zamiri)nde kendisine dikkat çekilmek istenen bir iş için kullanılır. İkisine birden iş zamiri denir.

Müzekkerine > zamiruş şan (هُوَ – هُ)            

Müennesine > zamirul kıssa (هِيَ – هَا)

NOT: Zamirler normalde kendinden önceki ismi açıklarken, zamiruş-şan/kıssa ise kendinden sonraki kısma dikkat çeker.

Şan zamiri “Benden sonra bir cümle gelecek; gelecek olan o cümle çok önemli” mesajı verir.

İş zamirleri 3’e ayrılır:

-  Munfasıl (ayrı iş zamirleri >هُوَ – هِيَ) mübteda olarak kullanılır.

-  Muttasıl (bitişik iş zamirleri >ىهُ – هَا) huruf-u müşebbehe bil fiil veya efali kulûb ile kullanılır.

- Mahzuf iş zamiri (hazfolmuş iş zamiri) كَأَنَّ ، أَنَّ ، إنَّ ‘nin muhaffefleri olan كَأَنْ , أَنْ , إِنْ ’den sonra hazfedilmiş olarak gelir.

İş zamirlerinin özellikleri:

1) İş zamirinin haberi cümle olur. (Müfred olmaz)

2) İş zamiri munfasıl olduğunda mübteda olur.

3) Muttasıl olduğunda ya huruf-u müşebbehe bil fiil’in ismi yahut efali kulûb’un birinci mefulu olur.

4) İş zamirleri kendisinden sonraki kısma dikkat çekmek için kullanılır.

5) Sadece müfred gaib ve gaibe (3. tekil şahıs) zamirlerinde kullanılır. Tesniye ve cemi sigaları kullanılmaz. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنْ عَمِلَ  cümlesi  اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  مَنْ  şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur.

Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. 

Şart cümlesi mazi ve muzari fiille olur. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir. 

Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ‘si) gelmez. Ayrıca  لَمْ  (cahd-ı mutlak) ve  لَا  (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ‘si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف‘si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَمِلَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.

مِنْكُمْ  car mecruru  عَمِلَ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.  سُٓوءاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

بِجَهَالَةٍ  car mecruru  عَمِلَ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri;  متلبسا بجهالة (Cehalete bürünmüş olarak) şeklindedir.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. 

ثُمَّ : Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ    ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَابَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

مِنْ بَعْدِه۪  car mecruru  تَابَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَصْلَحَ  fiili atıf harfi  وَ ’la  عَمِلَ  fiiline matuftur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun irabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُ  muttasıl zamiri  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  غَفُورٌ  kelimesi  اَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.  رَح۪يمٌ  ise  اَنَّ ’nin ikinci haberidir.
 

وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ

 

وَ  atıftır. Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi …   جَٓاءَكَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır ve  اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. 

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi bu kişilerin bilinen şahıslar olduğunu belirtmesi yanında sonraki habere dikkat çekme amacına matuftur. Mevsûlün sılası muzari fiille gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.  يُؤْمِنُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)

بِاٰيَاتِنَا  izafetinde azamet zamirine muzâf olan  اٰيَاتِ , şan ve şeref kazanmıştır. 

فَ  karînesiyle gelen cevap cümlesi  … فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mübteda ve haberden müteşekkil mekulü’l-kavl olan  سَلَامٌ عَلَيْكُمْ  cümlesinde îcaz-ı hazif sanatı vardır.  عَلَيْكُمْ  mahzuf habere müteallıktır. Müsnedün ileyh olan  سَلَامٌ  ’un nekre gelmesi teksir ve tazim ifade eder.

Zeccâc şunu söylemiştir:  سَلَامٌ عَلَيْكُمْ  "Selam sizlere" buyruğundaki "Selam" kelimesinin şu manaya gelmesi muhtemeldir:

Bunun,  السَّرَاحُ  ve  التَّسْرِيحُ  (salıvermek, bırakmak) masdarlarında olduğu gibi,- سَلَّمْتُ تَسْلِيمًا    سَلَامًا  bir masdar olmasıdır. Buna göre, سَلَّمْتُ عَلَيْهِ سَلَامًا  ifadesinin manası, "Ona, dini ve canı hakkında, bela ve musibetlerden emin olması için dua ettim..." şeklindedir. Buna göre "selâm", "teslim" (emin kılmak, salim kılmak) manasındadır. (Fahreddin er-Râzî)


Burada geçen her iki  عَلى  harf-i ceri de imanla mülabeset ve temekküne delalet eder. Yani iman sizde karar kılmış ve size giydirilmiştir. Yani korkma demektir. (Âşûr)  

O müminlerin bu vasfı, birinci vasıftan (ihlasla ibadete devam) önce geldiği halde ondan sonra zikredilmiş olması, rahmet ve mağfiret vaadinin ana sebebi, Allah'ın (cc) ayetlerine iman etmiş olmalarıdır. Tıpkı geçen kelamda kovma nehyinin ölçütü, ibadete müdavemet olduğu gibi. (Ebüssuûd)

Müstenefe olan cümle mekulü’l-kavl mahallindedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin Rab ismiyle marife olması rububiyet sıfatını ön plana çıkarmak amacına matuftur.


رَبُّكُمْ  izafetinde Rab unvanının, müminler zamirine izafe edilmesi, onların ilâhî lütfa mazhar olduklarını belirtmek ve hükmün illetini de zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)       

Arapların  كُتِبَ كَذَا عَلَى فُلَانٍ  "Falancanın üzerine yazıldı, farz kılındı" tabiri, vâcip kılmayı ifade eder.  عَلَى  harf -i ceri de aynı manayı ifade eder. Dolayısıyla, bu ikisinin toplamı, vâcip kılmada çok ileri bir dereceyi gösterir. Binaenaleyh bu da, Cenab-ı Hakk'ın, vücûbiyet üzere, kullarına merhametli ve onlara merhametli olmasını gerektirir. (Fahreddin er-Râzî)


اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءاً بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

Beyanî istînaf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.

اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi masdar teviliyle  الرَّحْمَةَۙ ’den bedeldir.

اَنَّهُ  daki  هُ  zamiri  اَنَّ ’nin ismi ve şan zamiridir.  مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءاً  cümlesi, şan zamirini tefsir eder.  اَنَّ ’nin haberi olan مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءاً  cümlesi, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.

Mazi fiil sıygasında gelen  عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءاً بِجَهَالَةٍ  şart cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı zamanda mübteda olan  مَنْ ’in haberidir.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkibin,  مَنِ ’in haberi olmasına da cevaz  vardır.

Şartın cevabı  فَ , اَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ  karînesiyle gelmiştir. Şarta bağlayan kelime şöyle takdir edilir:  غفور رحيم به . (Mahmut Sâfî) 

Mercii olmayan ''şan zamiri'' ancak  اَنَّ  ile gelir ve kelama zarafet kazandırır. Bilindiği gibi müennesine de kıssa zamiri denir. Bunların genel adı ise iş zamiridir.

Cahillik iki türlü anlaşılabilir: Duygularına kapılarak veya bilmeyerek.

سُٓوءاً  (kötülük) kelimesi nekre gelmiş, çok büyük bir günahı, çok küçük bir günahı ifade ettiği gibi bilinmeyen bir günahı da ifade edebilir.

غَفُورٌ - رَح۪يمٌ  isimleri nekre olarak ve aralarında  و  harfi olmaksızın gelmiştir. Nekre gelmesi tarifsiz olduklarını ifade eder. Aralarında  و  olmaması da Allah Teâlâ’da bu iki vasfın da bulunduğuna delalet eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

Çok müjdeleyici bir ayettir. Tövbe etmeyi ve kendimizi düzeltmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz.

غَفُورٌ- رَح۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu sıfatların ayetle anlam bütünlüğü teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

Ayetteki  تَابَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَصْلَحَ  [Sonra arkasından tövbe etmiş ve kendini düzeltmiş ise…] buyruğundaki  تَابَ  [tövbe etmiş] ifadesi, bu kimsenin geçmişte yaptığı günahlardan dolayı pişmanlık duyması manasına;  وَاَصْلَحَ  [düzeltmiş] lafzı da, o kimsenin bundan sonra yapacağı salih amellerine bir işarettir.

Daha sonra Cenab-ı Allah  فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ  [Şüphesiz ki O (Allah), çok mağfiret eden, çok merhametli olandır] buyurmuştur. Binaenaleyh Allah, cezayı silmesi sebebiyle Gafûr, rahmette son nokta olan mükâfat vermesi sebebi ile de Rahîm’dir. (Fahreddin er-Râzî)