En'âm Sûresi 53. Ayet

وَكَذٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِالشَّاكِر۪ينَ  ...

Böylece insanların bazısını bazısı ile denedik ki, “Allah, aramızdan şu adamları mı iman nimetine lâyık gördü?” desinler. Allah, şükreden kullarını daha iyi bilen değil mi?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَذَٰلِكَ böylece
2 فَتَنَّا biz denedik ف ت ن
3 بَعْضَهُمْ onların kimini ب ع ض
4 بِبَعْضٍ kimi ile ب ع ض
5 لِيَقُولُوا demeleri için ق و ل
6 أَهَٰؤُلَاءِ şunlara mı?
7 مَنَّ lutfu layık gördü م ن ن
8 اللَّهُ Allah
9 عَلَيْهِمْ kendilerine
10 مِنْ -dan
11 بَيْنِنَا aramız- ب ي ن
12 أَلَيْسَ değil midir? ل ي س
13 اللَّهُ Allah
14 بِأَعْلَمَ daha iyi bilen ع ل م
15 بِالشَّاكِرِينَ şükredenleri ش ك ر
 

Yüce Allah, insanların kimine türlü nimetler, kimine de sıkıntılar vermek suretiyle birbirlerine karşı nasıl tutum takınacakları hususunda onları sınamaktadır. İnsanların soy sop, makam ve mal gibi fâni ve aldatıcı durumlara göre değer taşıdıklarını zanneden inkârcıların ileri gelenleri “Aramızda Allah’ın kendilerine lutufta bulunduğu kimseler de bunlar mı?”; yani “Biz büyükler ve soylu önderler varken Allah’ın gerçeğe ulaştırdığı, hidayete kavuşturduğu kimseler bunlar olamaz!” şeklindeki alaylı ifadelerle onları küçümsemişler; sahip oldukları imkânlar kendileri için birer fitne olmuş; küstahça davranışlarıyla Allah’a karşı kötü bir imtihan vermişlerdir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 410

 

Allah Teâlâ sizin yüzlerinize ve mallarınıza değil , kalblerinize ve amellerinize bakar.
(Müslim ,Birr 33,34;İbni Mâce ,Zühd 9;Ahmed b. Hanbel, Müsned II ,284,539).

“Saçı başı dağınık,eli yüzü tozlu, kapılardan koğulmuş öyleleri vardir ki , bu şöyle olacak diye yemin etseler , Allah onlarin dediğini yapar.”
(Müslim ,Birr 138;Cennet 48).

(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)

 

وَكَذٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَ  harf-i cerdir.  مثل  kelimesi ‘’gibi’’ demektir. Bu ibare, amili  فَتَنَّا  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri;  وفتونا مثل ذلك فتنّا (Bunun gibi bir fitneyle fitneye düşürdük) şeklindedir.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

فَتَنَّا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

بَعْضَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِبَعْضٍ  car mecruru  فَتَنَّا  fiiline müteallıktır.

لِ  harfi,  يَقُولُٓوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

يَقُولُٓوا  fiili,  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harfi ile birlikte  فَتَنَّا  fiiline müteallıktır. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhuddan sonra, 4) Lam-ı ta’lîlden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada lam-ı ta’lîlden (sebep bildiren لِ) sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Mekulü’l-kavli,  اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ ’dir.  يَقُولُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. Hemze istifham harfidir. İsaret ismi  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

مَنَّ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

مَنَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.  عَلَيْهِمْ  car mecruru  مَنَّ  fiiline müteallıktır.

مِنْ بَيْنِنَا  car mecruru  مَنَّ  fiiline müteallıktır. Mütekellim  zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

 اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِالشَّاكِر۪ينَ

 

Hemze istifham harfidir.  لَيْسَ  nakıs camid fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

لَيْسَ   nakıs fiillerdendir. Nakıs fiiller şunlardır.

1. كَانَ

2. لَيْس

3. صَارَ ve benzerleri: اَصْبَحَ – اَضْحَى – اَمْسَى – ظَلَّ – بَاتَ

4. Süreklilik bildirenler: مَا زَالَ – مَا بَرِحَ – مَا فَتِئَ – مَا اِنْفَكَّ 

5.  مَا دَامَ

Bu fiiller, isim cümlesinin başına gelerek, mübtedayı ref haberi de nasb eder. Mübteda bunların ismi, haber de haberi olur. Bunlara kendinden sonra gelenin îrabını değiştirdikleri için de “nevasıh” adı verilir.

İsim cümlesindeki mübteda ve haberin özellikleri ve birbirine uyumu nasılsa, nakıs fiillerin isim ve haberi arasındaki uyum ve özellikleri de öyledir.

كَانَ  ve benzerlerinin isim ve haberlerinin îrab durumları şöyledir:

a) Müfred olduklarında; ismi damme (-ُ) ile merfû, haberi fetha (-َ) ile mansub olur.

b) Tesniye olduklarında; ismi elif (ا) ile merfû, haberi cezimli yâ (يْ) ile mansub olur.

c) Cemi müzekker salim olduklarında; ismi (و) ile merfû, haberi sakin yâ (ي) ile mansub olur.

d) Cemi müennes salim olduklarında; ismi damme (اتُ) ile merfû, haberi kesra (اتِ) ile mansub olur.

Nakıs fiillerin haberleri isim cümlesinin haberi gibi müfred, cümle (isim, fiil) veya şibh-i cümle (zarflı, harfi cerli isim) olarak gelebilir.

Nakıs fiillerin mazi, muzari, masdar, emir gibi bütün kipleri aynı şekilde amel eder.

لَيْسَ  isim cümlesini olumsuz yapar. Sadece mazisi çekildiği için camid bir fiildir. Mazi kipinde tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. Türkçeye “değildir, yoktur, hayır” vb. şeklinde tercüme edilir.

Bazen  لَيْسَ ’nin haberinin başına manayı tekid için zaid (بِ) harf-i ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اللّٰهُ  lafza-i celâli,  لَيْسَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.  بِ  zaiddir.  اَعْلَمَ  lafzen mecrurdur, çünkü ism-i tafdil kalıbı esre yerine fetha alır, لَيْسَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır.

İsm-i tafdil bazen de farklı harf-i cerler ile kullanılabilir.  بِ  harf-i ceriyle kullanılırsa bilgi ve cehalet manası ifade eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 اَعْلَمَ  burada gayri munsarif olabilen tekil kalıplara girer.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif sınıfına girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:

1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.

2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.

Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بِالشَّاكِر۪ينَ  car mecruru  اَعْلَمَ ’ye müteallıktır.  الشَّاكِر۪ينَ ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الشَّاكِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  شكر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 
 

وَكَذٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ 

 

و , atıf veya istînâfiyyedir. Ayette îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ, takdiri  فتونا  (Bir fitne) olan   فَتَنَّا  fiilinin mahzuf mef’ûlü mutlakına müteallıktır.

Bu istînafî kelâm, geçen nehyin (O'na yalvaranları kovma) neden kaynaklandığını açıklar. (Ebüssuûd)

 

Bu ayet acilen açıklamak maksadıyla birbirine atfedilmiş iki cümle arasına girmiş bir itiraziyye cümlesidir. İtiraziyye olduğuna tenbih için başına  و  harfi gelmiştir. Buna istinaf vav’ı denir. (Âşûr)   

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de  ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/28, S. 101)

 

Teşbihten maksat müşebbehe olan taaccüptür. Çünkü müşebbeh gerçekten çok şaşılacak bir şeydir. (Âşûr)  

كَذٰلِكَ  [İşte böyle], aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki kullanımı, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

Cümle müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لِيَقُولُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ  cümlesine dahil olan  لِ  sebep bildiren harf-i cerdir. Gizli bir  أنْ ‘le masdar yaptığı cümle, mecrur mahalde  فَتَنَّا  fiiline müteallıktır. 

يَقُولُٓوا  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)


لِيَقُولُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavli   اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Hemze istifham içindir. İstifhamın amacı inkâr ve taaccübtür. (Âşûr) 

"Şükredenleri en iyi bilen Allah değil mi ?" Bu kelam, onların o sözünü ret ve iptal ediyor ve şuna işaret ediyor: "İlâhî ihsana liyakat, nimetin değerini bilmek ve nimeti ihsan edenin hakkını takdir etmekle mümkündür."

İstifham, Allah'ın (cc) ilminin kemâlini açıklamak içindir. Yani şöyle buyuruluyor:"- Allah (cc) nimetlerine şükredenleri en iyi şekilde bilmiyor mu ki, O'nun müminlere ihsanını yadırgıyorsunuz?" (Ebüssuûd)

İsm-i işaret olan  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Müsnedün ileyhin ism-i işaretle gelmesi işaret edileni tahkir amacına matuftur. 

Haber konumundaki mazi fiil cümlesi   مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ , faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil hudûs ifade eder. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir.

Lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Çünkü ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen soru kastı taşımamaktadır. Alay ve hor görme kastı taşıyan istifham, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

بَعْضٍ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

كَذٰلِكَ  uzağı gösteren işaret sıfatıdır. İsaret edilenin konumunun derecesini ve mertebesini bildirir.

Onların birbirleriyle imtihan edilmiş olmalarının keyfiyeti hakkında şu izahlar yapılmıştır:

b) Soylu olanın, daha aşağı makamda olanla imtihan edilmesi...

c) Zeki olan kimsenin aptal kimse ile imtihan edilmesi…

Netice olarak diyebiliriz ki, kemâl sıfatları farklı farklıdır. Bunların hepsi, tek bir insanda asla bir araya gelmezler. Aksine bunlar, mahluklara taksim edilmiştir. Kemâl sıfatları, zatları gereği sevilirler; dolayısıyla herkes, Allah'ın kendisine vermiş olduğu kemâl sıfatlarından dolayı başkasına haset eder. (Fahreddin er-Râzî)


اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِالشَّاكِر۪ينَ

 

İstînâfiyye olan cümle fasılla gelmiştir.  لَيْسَ ’nin dahil olduğu menfi isim cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî kelamdır. 

Bu cümle, tüm cümlenin tezyîlidir. Allah’ın kelamıdır. Başkasının sözünün nakli değildir. Bunun için fasılla gelmiştir. İstifham ise takrir manasınadır. (Âşûr)  

لَيْسَ ’nin isminin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir.

Lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Çünkü ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen soru kastı taşımamaktadır. Tevbih ve korkutma kastı taşıyan istifham, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Zaid  بِ  harfi sebebiyle lafzen mecrur  بِاَعْلَمَ بِالشَّاكِر۪ينَ  cümlesi, لَيْسَ  ‘nin haberidir. Hudûs ifade eden mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtida-i kelamdır.

Ayetin bu son cümlesinde idmâc sanatı vardır.  اَعْلَمَ بِالشَّاكِر۪ينَ  [şükredenleri bilir] ifadesinde Allah Teâlâ, şükredenleri bilir anlamının yanında, lâzım-melzûm alakasıyla ‘şükretmeyenleri de bilir’ manasını kasdetmiştir. Mecaz-ı mürseldir. 

Son cümlenin mefhumu muhalifi olarak Allah çok şükredenleri iyi bildiği gibi çok şükretmeyenleri de bilir. O halde her nimete yeterince şükrediyor muyuz diye düşünmek gerekir. 

Cümle mesel tarikinde olmayan tezyîl cümlesidir. Anlamı tekid için gelmiş ıtnâb sanatıdır.