قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قُلْ لَٓا اَتَّبِـعُ اَهْوَٓاءَكُمْۙ قَدْ ضَلَلْتُ اِذاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | إِنِّي | elbette ben |
|
3 | نُهِيتُ | men’olundum |
|
4 | أَنْ |
|
|
5 | أَعْبُدَ | tapmaktan |
|
6 | الَّذِينَ |
|
|
7 | تَدْعُونَ | yalvardıklarınıza |
|
8 | مِنْ |
|
|
9 | دُونِ | başka |
|
10 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
11 | قُلْ | de ki |
|
12 | لَا |
|
|
13 | أَتَّبِعُ | ben uymam |
|
14 | أَهْوَاءَكُمْ | sizin keyiflerinize |
|
15 | قَدْ | çünkü |
|
16 | ضَلَلْتُ | sapıtmış olurum |
|
17 | إِذًا | o takdirde |
|
18 | وَمَا | ve olmam |
|
19 | أَنَا | ben |
|
20 | مِنَ |
|
|
21 | الْمُهْتَدِينَ | yola gelenlerden |
|
Hz. Peygamber’e, inançsızlar istiyor diye onların taptıklarına tapmaktan, böylece tebliğinin birinci esası olan tevhid ilkesini ihlâl etmekten menedildiğini açıklaması emrolunmaktadır. Bu, onun şahsında bütün müslümanlara yöneltilen ve imanlarından tâviz vermelerini yasaklayan bir tâlimattır. 56-57. âyetler, Hz. Peygamber’in, tebliğ ettiği din ve ondaki esasların doğruluğu hakkında en küçük bir tereddüdü bulunmadığının güzel bir örneğidir. Zira, burada açıkça ifade edildiği gibi, Hz. Muhammed, Allah’tan gelmiş bulunan bir “delil”e, yani kesin bilgiye (veya başka bir yoruma göre Kur’an’a) dayanmakta, imanının gücünü, gerek kendisi gerekse sağlıklı düşünen her insan için apaçık olan bu gerçeklerden almaktadır. Hak peygamberi yalancılardan, sahte önderlerden ayıran en belirgin özelliklerden biri de onun, savunduğu inanç ve fikirlerin doğruluğuna, önerdiği hayat tarzının güzelliğine öncelikle kendisinin kuşkusuz olarak inanması ve yaşamasıdır. Bu açıdan hiçbir gerçek peygamber, kendisini yükümlülük ve sorumlulukların dışında, kural ve kanunların üstünde görmemiştir. Bu âyette, Hz. Muhammed’in de –farzımuhal– tevhidden sapması halinde “dalâlete düşmüş ve hidayete erenlerden ayrılmış” olacağı açıkça ifade edilmiştir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 413-414
قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ’dir. Mekulü’l-kavli, اِنّ۪ي نُه۪يتُ ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
Muttasıl zamir olan ي harfi اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
نُه۪يتُ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. نُه۪يتُ sükun üzere meçhul mebni mazi fiildir.
Muttasıl zamir تُ naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf عن harfi ceriyle birlikte نُه۪يتُ fiiline müteallıktır. اَعْبُدَ mansub muzari fiildir. Fail müstetir olup takdir انا ’dir.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
تَدْعُونَ fiili نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ دُونِ car mecruru تَدْعُونَ fiiline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
قُلْ لَٓا اَتَّبِـعُ اَهْوَٓاءَكُمْۙ قَدْ ضَلَلْتُ اِذاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ’dir. Mekulü’l-kavli, لَٓا اَتَّبِـعُ اَهْوَٓاءَكُمْ ’dur. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
لَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَتَّبِـعُ merfû muzari fiildir. Fail müstetir olup takdir انا ’dir.
Muttasıl zamir اَهْوَٓاءَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. ضَلَلْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. اِذاً cevap harfidir.
وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun irabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَٓا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. اَنَا۬ munfasıl zamiri مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur. مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ car mecruru مَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.
الْمُهْتَد۪ينَ kelimesinin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُهْتَد۪ينَ sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَتَّبِـعُ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir. İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mekulü’l-kavl olan …اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır.
Failin zikrine ihtiyaç olmadığı, kastedilen açıkça belli olduğu için نُه۪يتُ fiili meçhul getirilmiştir. Yani Allah nehyetti demektir. (Âşûr)
اَنْ ve akabindeki müspet muzari fiil cümlesi masdar teviliyle, mahzuf bir عَنْ harf-i ceriyle birlikte نُه۪يتُ fiiline müteallıktır.
اَعْبُدَ fiilinin mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Putlar hakkında akıllılar için kullanılan ism-i mevsûl getirilmiştir. Çünkü onlar putlara akıl sahibi imiş gibi davrandıkları veya cinlere ve bazı insanlara da taptıkları için itikatlarına uygun bir zamir gelmiştir. (Âşûr)
تَدْعُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
Bir soruya cevap verilirken çoğunlukla cümlenin başında اِنّ۪ bulunur. Yani, lafzî ve mukadder soruların cevaplarının başında bulunur. Ya da soru soran kişinin, verilecek cevabın aksi bir düşünceye sahip olduğunun bilindiği durumlarda (yani inkâr makamında) cevabın başına اِنّ۪ gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )
دُونِ اللّٰهِ izafeti, az sözle çok anlam ifade etmek ve gayrıyı tahkir içindir.
دُونِ kelimesi ise bir şeyin mekân itibarıyla altıdır. أَلشَّيْئُ أَلدُّونُ hakir, bayağı ve değersiz şey demektir. Bu kökten türeyen دَوَّنَ kelimesi, kitapları toplamak anlamında دَوَّنَ أَلْكُتُبَ şeklinde kullanılır. Çünkü bir şeyleri toplamak demek, onları birbirlerine yaklaştırmak, aralarındaki mesafeyi azaltmak demektir. Bir şey diğerinden azıcık daha aşağı, değersiz ise “bu şunun dûnudur / dûnundadır” denir. دُونَكَ هذا (şunu al) ifadesinin aslı, “Bunu yakınına al, yani sana en yakın olan yere al” şeklindedir. İşte bu kelime bu anlamdan istiare yoluyla hal ve rütbe farklılığı ifade anlamına intikal ettirilmiştir. (Keşşâf)
قُلْ لَٓا اَتَّبِـعُ اَهْوَٓاءَكُمْۙ قَدْ ضَلَلْتُ اِذاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ
Müstenefe olan cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli لَٓا اَتَّبِـعُ اَهْوَٓاءَكُمْۙ şeklinde menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَهْوَٓاءَكُمْۙ izafeti, hem muzâfı hem de muzâfun ileyhi tahkir içindir.
İstînâfi beyani olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Tahkik harfi قَدْ ile tekid edilmiş mazi fiil sıygasında faide haber talebî kelamdır.
"O zaman gerçekten sapmış (dalalete düşmüş) olurum..."Bu istinafî kelâm,
- Peygamberin, men olduğu şeyden sakındığını tekid eder,
- Onların büyük bir dalalet ve azgınlık içinde olduklarını belirtir.
Daha açık bir deyişle bunun anlamı şudur:"- Ben, sizin heva ve heveslerinize uyarsam işte o zaman gerçekten dalalete düşmüş olurum."
- "...Ve hidayete erenlerden olmam." Burada isim cümlesine dönülmesi, devamlılık manasını ifade etmek içindir. Bu olumsuzluğun sürekli olması demektir. Bunun anlamı da şudur: "- Ben, o arzu ve heveslerine uyanlarla beraber olursam hiçbir zaman hidayetten bir nasibim olmaz." (Ebüssuûd)
قَدْ ضَلَلْتُ إذًا cümlesi mukadder şartın cevabıdır. Yani “Eğer arzularınıza uyarsam o takdirde sapmış olurum” demektir. Bu durumda إذًا kelimesi müstakbel manası taşımayan fiilin başına gelmiş olur. Yani إنَّ ile şarta bağlanmış mukadder bir şartın veya açıkça zikredilmiş bir لَوْ harfinin cevabı olarak gelmiştir. (Âşûr)
Bu ayette cevabın إذًا kelimesine takdimi ihtimamı dolayısıyladır. (Âşûr)
Cevap harfi اِذاً ile gelen وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ cümlesi menfi isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ifade eder.
اَنَا۬ zamirinin başına olumsuzluk harfi مَٓا geldiği için kasır cümlesi olmuştur.
الْمُهْتَد۪ينَ ‘deki elif lam ahdi ilmidir. الْمُهْتَد۪ينَ ‘deki tarif cins içindir. (Âşûr)