قُلِ اللّٰهُ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ
Müfessirlere göre 63. âyette geçen “karanın ve denizin karanlıkları”ndan maksat, insanların buralarda karşılaştıkları tehlikeler, acılar, felâketlerdir. Bu suretle müşrikler, inkârları ve günahları sebebiyle, benzer durumdaki eski kavimler gibi, türlü felâketlere mâruz bırakılmakla tehdit edilmekte ve bu durumlardan kendilerini ancak Allah’ın kurtarabileceği hatırlatılmaktadır. Âyette “Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?” diye sorulması, müşriklerin Allah’a inandıklarını gösterir. Nitekim cevap müsbet olacağı için zikredilmeye gerek görülmemiştir. Şevkânî’nin de belirttiği gibi, Allah’ın kurtarıcılığının soru şeklinde ifade buyurulması, müşrikler hakkında bir kınama anlamı da taşımaktadır (II, 145). Buna göre 63-64. âyetlerin anlamını şöylece açmak mümkündür: Sizi karanın ve denizin tehlikelerinden ancak Allah’ın koruduğunu bildiğiniz, üstelik O’na gizli gizli yalvararak “Eğer bizi bundan kurtarırsa andolsun şükredenlerden olacağız” diye söz de verdiğiniz halde, nasıl olur da daha sonra tekrar eski halinize dönerek birer cansız ve âciz nesneler olan putlarınızı Allah’a ortak koşarsınız!”
Bu iki âyet insanoğlunun önemli bir zaafına işaret etmektedir: İnsanlar çoğunlukla sağlık, güvenlik, bolluk ve rahatlık gibi imkânlar içinde yaşarken; özellikle ihtiraslarının, hevâ ve heveslerinin peşinde koşarken mânevî hayatlarını, hâlika ve mahlûka karşı ödevlerini ihmal eder, bunları düşünmek istemezler. Açıktan veya dolaylı bir şekilde Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr veya göz ardı ederek başka nesnelere ya da insanlara tapar yahut taparcasına bağlanır, boyun eğerler; yalnız Allah’tan beklemeleri gereken şeyleri fânilerden bekler; onları önder, rehber, hatta rab edinirler. Buna karşılık, genellikle Allah’tan başkasının gideremeyeceği türlü felâketlerin insanlar üzerinde bir uyarıcılık ve onları kendine getirme, sağlıklı düşünmelerini, değerlendirme yapmalarını ve sonuçta Allah’ı hatırlayıp O’na yönelmelerini sağlama gibi olumlu tesirleri sayesinde insanlar Allah’a yönelip kurtuluş için O’na yalvarır, hatta bundan böyle iyi birer kul olarak ödevlerini yerine getireceklerine söz verirler. Geçmişte ve günümüzde felâket anlarında Allah’ı anıp O’na sığınmayan pek az insan vardır. Ancak, birçok insan, sıkıntıdan kurtulup da her şey tekrar yoluna girince yeniden eski yanlış ve isyankâr tutumlarına döner. Söz konusu âyetler insanları bu zaafları hususunda uyarmakta, kendilerini dert ve kederlerden kurtaranın Allah olduğunu, dolayısıyla zor zamanlarda olduğu gibi rahata kavuştuklarında da O’nu tanımaları, O’ndan yüz çevirmemeleri gerektiğini hatırlatmaktadır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 419-420
قُلِ اللّٰهُ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ’dir. Mekulü’l-kavli, اللّٰهُ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olarak mahallen merfûdur.
يُنَجّ۪يكُمْ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. يُنَجّ۪يكُمْ fiili, ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مِنْهَا car mecruru يُنَجّ۪يكُمْ fiiline müteallıktır.
مِنْ كُلِّ car mecruru atıf harfi وَ ’la مِنْهَا ’daki müteallıka matuftur. كَرْبٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ
ثُمَّ hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir.) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. تُشْرِكُونَ fiili haber olarak mahallen merfûdur. تُشْرِكُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
تُشْرِكُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındadır. Sülâsîsi شرك’dır. İf’âl babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.قُلِ اللّٰهُ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Çünkü önceki ayetteki sorunun cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cevabı onlar yerine Allah Teala vermiştir. Çünkü onların bu cevabı kabul etmekten başka yapacak bir şeyi yoktur. Müsnedün ileyhin fiil olan habere takdimim ihtisas manası içindir. (Âşûr)
قُلِ fiilinin mekulü’l-kavli sübut ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. Lafza-i celal mübteda, يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا haberidir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
كَرْبٍ ‘deki tenvin nev ve kesret ifade eder.
Cevap vermek onların vazifesi iken Resulullah’a (s.a.) emredilmesi, onların bundan başka verecekleri bir cevap olmadığını bildirmek ve “Sonra da siz O’na ortak koşarsınız.” kelamını bunun üzerine bina etmek içindir.
Sizi bütün belalardan, üzüntü, sıkıntılardan ancak Allah kurtarır. Siz bu büyük nimetleri gördükten sonra bile yine de O'na ortak koşuyorsunuz. (Ebüssuûd)
ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ
ثُمَّ ile mekulü’l-kavle atfedilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mübteda ve haberden müteşekkil cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Kur’an’ın üslup olarak önce bize nasıl soru soracağımızı öğretir, sonra da buna nasıl cevap verileceğini gösterir
Son üç ayet قُلِ emriyle başlamıştır. Reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Buradaki ثُمَّ rütbeten terahi ifade eder. Çünkü onların, zor durumda kaldıklarında Allah’tan başkasına sığınmamalarına rağmen Allah’a şirk koşmaları şaşılacak bir şeydir. Burada maksat mühlet geçmesi değildir. Müsnedün ileyhin fiil olan habere takdimi sadece şirkin onlara isnadı şeklindeki haberin önemi sebebiyledir. (Âşûr)