Saf Sûresi 14. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُٓوا اَنْصَارَ اللّٰهِ كَمَا قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيّ۪نَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِ فَاٰمَنَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَكَـفَرَتْ طَٓائِفَةٌۚ فَاَيَّدْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلٰى عَدُوِّهِمْ فَاَصْبَحُوا ظَاهِر۪ينَ  ...

Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun. Nasıl ki Meryem oğlu İsa da havarilere, “Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler de, “Biz Allah’ın yardımcılarıyız” demişlerdi. Bunun üzerine İsrailoğullarından bir kesim inanmış, bir kesim de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 كُونُوا olun ك و ن
5 أَنْصَارَ yardımcıları ن ص ر
6 اللَّهِ Allah’ın
7 كَمَا nitekim
8 قَالَ demişti ق و ل
9 عِيسَى Îsa
10 ابْنُ oğlu ب ن ي
11 مَرْيَمَ Meryem
12 لِلْحَوَارِيِّينَ havarilere ح و ر
13 مَنْ kimdir?
14 أَنْصَارِي benim yardımcılarım ن ص ر
15 إِلَى (yolunda)
16 اللَّهِ Allah
17 قَالَ dediler ق و ل
18 الْحَوَارِيُّونَ havariler ح و ر
19 نَحْنُ biziz
20 أَنْصَارُ yardımcların ن ص ر
21 اللَّهِ Allah(yolun)un
22 فَامَنَتْ inandı ا م ن
23 طَائِفَةٌ bir zümre ط و ف
24 مِنْ -ndan
25 بَنِي oğulları- ب ن ي
26 إِسْرَائِيلَ İsrail
27 وَكَفَرَتْ ve inkar etti ك ف ر
28 طَائِفَةٌ bir zümre ط و ف
29 فَأَيَّدْنَا biz de destekledik ا ي د
30 الَّذِينَ kimseleri
31 امَنُوا inanan(ları) ا م ن
32 عَلَىٰ karşı
33 عَدُوِّهِمْ düşmanlarına ع د و
34 فَأَصْبَحُوا onlar oldular ص ب ح
35 ظَاهِرِينَ üstün gelenlerden ظ ه ر
 
Bütün varlıkların Allah’ı tesbih ettiği yani Allah’ın evrendeki mutlak egemenliği hatırlatılıp bu gerçeği dikkate alanlar açısından özü sözü bir olmamanın, hele Allah’a karşı zevâhiri kurtarma çabası içine girmenin ne kadar saçma olduğuna dikkat çekilerek başlayan sûrenin sonunda, kurtuluş yolunun samimi bir iman ve bu imana uygun davranışlardan geçtiği bildirilmekte; Hz. Muhammed’den önceki peygamber Hz. Îsâ’nın hayatından canlı bir örnek verilerek Allah’ın dinine içtenlikle destek olanlar büyük fetihler ve zaferlerle, sonunda da en büyük başarı olan âhiret mutluluğuna erişmekle müjdelenmektedir. 13. âyetin “Allah’ın yardımı ve yakın bir fetih! Haydi müminleri müjdele” şeklinde çevrilen kısmı, savaşlarda müslümanların morallerini yükseltici bir ifade olarak sık sık tekrar edilmiş; özellikle Osmanlı’da ordunun muzaffer olacağı inancını pekiştirmek üzere mehteranın icrâ ettiği mûsikinin arasında coşku verecek biçimde seslendirilmiştir. Hz. Îsâ’ya iman etmiş olanlar büyük sıkıntılara mâruz kalsalar da sonunda inkârcılara karşı büyük bir üstünlük elde etmişlerdir. 14. âyet bu tarihî gerçeğe gönderme yaparak müslümanların bundan sonuçlar çıkarmaları istenmektedir. Bununla birlikte gözden kaçırılmaması gereken bir husus, dünyada elde edilecek zafer ve üstünlüğün 13. âyette “hoşunuza gidecek bir şey daha” şeklinde nitelenmiş olduğu ve 12. âyette belirtildiği üzere asıl güzel sonucun, keza kurtuluş ve başarının Allah’ın hoşnutluğuna ve âhiret mutluluğuna erişmek olduğudur. 14. âyetin “Böylece üstün geldiler” şeklinde çevrilen son cümlesi, “Allah Hz. Muhammed’i gönderip iman eden o kimseleri onaylayan bildirimlerde bulununca, özellikle Hz. Îsâ’nın Allah’ın kelimesi olduğunu haber verince, onların delilleri açık hale geldi veya delillerinin üstünlüğü ortaya çıktı” gibi mânalarla da açıklanmıştır (bk. Taberî, XXVIII, 92-93; İbn Atıyye, V, 305; Râzî, XXIX, 319. İman temeline dayalı olarak can ve malla Allah yolunda cihad etmenin ticaret olarak nitelenmesinin izahı için bk. Tevbe 9/111; “cihad” hakkında bk. Nisâ 4/84, 95; Mâide 5/35; Tevbe 9/73; Hac 22/77-78; adn cenneti hakkında bk. Ra‘d 13/23-24; “Allah’ın yardımcıları olma”nın anlamı hakkında bk. Âl-i İmrân 3/52; “havâri”, Hz. Îsâ’nın havârileri ve aralarında geçen konuşma hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/3-4, 19, 45, özellikle 52; Mâide 5/110-115). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 339-340
 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُٓوا اَنْصَارَ اللّٰهِ كَمَا قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيّ۪نَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ 

 

يَا  nida harfidir.  اَيُّ ; münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  ٱلَّذِینَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  كُونُوا اَنْصَارَ ’dır.  

كُونُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir.  كُونُوا ‘nun ismi, cemi müzekker olan  و , merfû muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. 

اَنْصَارَ  kelimesi  كُونُوا ‘nun haberi  olup fetha ile mansubdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

كَ  harfi  مِثْلِ  manasında, mahzuf masdarın sıfatı olarak mahallen mansustur. Müşterek ismi mevsul  مَا , muzafun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  قَالَ ‘ dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  ع۪يسَى  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

ابْنُ  ise  ع۪يسَى ’nın sıfatı veya bedelidir.  مَرْيَمَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.  لِلْحَوَارِيّ۪نَ  car mecruru  قَالَ  fiiline mütealliktir.  لِلْحَوَارِيّ۪نَ  kelimesinin cer alameti  ى  harfidir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.

Mekulü’l-kavli  مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِ 'dir.  مَنْ  istifham harfi mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَنْصَار۪ٓي  mübtedanın haberi olup ى üzere mukadder damme ile merfûdur.  اِلَى اللّٰهِ  car mecruru mahzuf hale mütealliktir. Takdiri, متوجّها إلى نصرة اللَّه  (Allah’ın yardımına yönelerek) şeklindedir.

اٰمَنُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  امن ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الْحَوَارِيُّونَ  fail olup ref alameti وَ ‘dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.

Mekulü’l-kavli  نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur. اَنْصَارُ  haberdir.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


 فَاٰمَنَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَكَـفَرَتْ طَٓائِفَةٌۚ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir. Veya mukadder istînafa matuftur. Takdiri  فلمّا رفع عيسى عليه السلام إلى السماء افترق الناس فرقا فآمنت طائفة  (Îsa’yı semaya kaldırdığı zaman insanlar bu konuda ikiye ayrıldı, bunlardan biri iman etti) şeklindedir.

اٰمَنَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  طَٓائِفَةٌ  fail olup lafzen merfûdur. 

مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ  car mecruru  اٰمَنَتْ ’deki failin haline mütealliktir.  بَن۪ٓي  kelimesi, cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti  ى ’dir.

اِسْرَٓاء۪يلَ  muzâfun ileyhtir. Gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır. 

كَـفَرَتْ طَٓائِفَةٌۚ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 

كَـفَرَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  طَٓائِفَةٌ  fail olup lafzen merfûdur. 


 فَاَيَّدْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلٰى عَدُوِّهِمْ فَاَصْبَحُوا ظَاهِر۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  اَيَّدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. عَلٰى عَدُوِّهِمْ  car mecruru  اَيَّدْنَا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  atıf harfidir.  اَصْبَحُوا  nakıs damme üzere mebni mazi fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder. Zamir olan çoğul  و ’ı  اَصْبَحُوا ’nun ismidir.     

ظَاهِر۪ينَ  kelimesi  اَصْبَحُوا ’nun haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

اَصْبَحُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  صبح ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

ظَاهِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظهر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَيَّدْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  أيد ‘dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ulun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُٓوا اَنْصَارَ اللّٰهِ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayetin ilk cümlesi nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.  يَٓا  nida edatı,  اَيُّهَا  münadadır.

الَّذ۪ينَ  münadadan bedeldir. Bedel ıtnâb sanatı babındandır. Mevsûlün sılası olan  اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Nidanın cevabı olan  كُونُٓوا اَنْصَارَ اللّٰهِ  cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  nidasında, müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey insanlar” ve “Ey iman edenler” hitaplarıyla başlayan ayetler, taşıdıkları mesajlar bakımından benzerlik taşıdıkları gibi ayrıştıkları noktalar da vardır. Her iki hitap da kendinden sonra itikat, ibadet, helal ve haram, cezalar, sosyal hayat gibi konulara yer vermektedir. Ancak “Ey iman edenler” hitabıyla verilen mesajlar Medenî sureler çerçevesinden verildiğinden dolayı hüküm ayetleri ağır basmaktadır. Aile hukuku, cihat, gibi konular “Ey iman edenler” hitabından sonra işlenmektedir. (Enver Bayram, Kur’an’da Geçen “Ey İnsanlar” ve “Ey İman Edenler” Hitaplarıyla Başlayan Ayetler Arasında Bir Mukayese)  

Kur’an’da bu tip  يَٓا اَيُّهَا  formunda nida çoktur. İçinde tekid türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekid unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra  اَيُّ  harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan emri uyanık ve dikkatli bir şekilde almak için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan  هَا  gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri't T'abîri'l Kur'ânî, Dirâsetu Tahlîliyye li Sûreti'l Ahzâb, s. 43)

Yüce Allah, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  hitabıyla Kur'an'ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. Ey iman edenler ifadesi hep Medeni surelerde geçmiştir. Bu hitap bir teşriftir. Mekkî surelerde “Ey insanlar” ifadesi vardır. Medine’de emir ve yasaklar fazlalaşmıştır. Mekke'de fazla emir ve yasak yoktur.

Muhataplara "Ey müminler!" diye seslenilmesi, onlara, bu iman sahibinin, Allah'ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir) 

اَنْصَارَ  kelimesi  كُونُٓوا ‘nin haberidir.

Müsnedin izafetle marife olması, veciz ifadenin yanında tazim ve teşrif içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. 


كَمَا قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيّ۪نَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ

 

İstînafiyye olarak fasılla gelen cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Teşbih harfi  ك  sebebiyle mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا , takdiri olan mahzuf fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ما ’nın sılası olan   قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيّ۪نَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  مَنْ  istifham harfi mübteda,  اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِ  haberdir. 

Car mecrur olan  اِلَى اللّٰهِ , mütekellim zamirinin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri; متوجّها إلى نصرة اللَّه (Allah’ın yardımına yönelerek) şeklindedir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

الْحَوَارِيُّونَ : Îsa (as)'ın halis ve samimi yardımcılarıydı.  الحور  kökünden gelmektedir.  الحور , halis beyaz demektir. Bunlar Hz Îsa'ya ilk iman edenlerdir ve 12 erkektir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr) 


 

قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِ

 

Beyanî istînaf olarak gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِ  cümlesi, mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَنْصَارُ اللّٰهِ  izafetinde, bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâle muzâf olması  اَنْصَارُ ’ya şan ve şeref kazandırmıştır.

Müsnedin izafet şeklinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesinin yanında müsnedün ileyhe tazim ifade eder. Çünkü müsned tazim ifade eden kelimeye muzâf olmakla müsnedün ileyhin de tazimine işaret etmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 الْحَوَارِيُّونَ  kelimesinnin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.



 فَاٰمَنَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَكَـفَرَتْ طَٓائِفَةٌۚ 

 

 فَ , istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Fail olan  طَٓائِفَة ‘deki nekrelik cins ve tazime işarettir.

مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ  car mecruru  طَٓائِفَةٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.    

وَكَـفَرَتْ طَٓائِفَةٌۚ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fail olan  طَٓائِفَةٌ ’deki nekrelik cins ve tahkire işarettir.

اٰمَنَتْ - كَـفَرَتْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

فَاٰمَنَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ  cümlesiyle,  وَكَـفَرَتْ طَٓائِفَةٌۚ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

Cümleler arasında ihtibâk sanatı vardır.  فَاٰمَنَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ  dedikten sonra sadece  وَكَـفَرَتْ طَٓائِفَةٌۚ  ifadesiyle yetinilmiş,  مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ  hazf edilmiştir. 

İhtibâk: Sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831) 

طَٓائِفَةٌ , sayı bakımından fırkadan az olan bir topluluk, demektir. (Rûhu’l-Beyân)



 فَاَيَّدْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلٰى عَدُوِّهِمْ فَاَصْبَحُوا ظَاهِر۪ينَ

 

Cümle, atıf harfi  فَ  ile  كَـفَرَتْ طَٓائِفَةٌ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  اٰمَنُوا  cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

عَلٰى عَدُوِّهِمْ  car mecruru  اَيَّدْنَا  fiiline mütealliktir.  

فَاَيَّدْنَا  cümlesine atfedilen  فَاَصْبَحُوا ظَاهِر۪ينَ  cümlesi, nakıs fiil  اَصْبَح ’nın dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada isim cümlesi, fiil cümlesine atfedilmiştir. 

İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

اَصْبَح ’nın haberi olan  ظَاهِر۪ينَ , ism-i fail kalıbında gelerek durumun sübut ve istikrarına işaret etmiştir. 

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatab artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmid ve tehlil, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî İlmi)

Surenin sonunda konuyu en güzel şekilde bağlayarak mükemmel bir sonuç teşkil eden bu ayet, sözün makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlanması olan hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.