Münâfikûn Sûresi 4. Ayet

وَاِذَا رَاَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ اَجْسَامُهُمْۜ وَاِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْۜ كَاَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌۜ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْۜ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْۜ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ اَنّٰى يُؤْفَـكُونَ  ...

Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 رَأَيْتَهُمْ onları gördüğün ر ا ي
3 تُعْجِبُكَ hoşuna gider ع ج ب
4 أَجْسَامُهُمْ cisimleri ج س م
5 وَإِنْ ve eğer
6 يَقُولُوا konuşsalar ق و ل
7 تَسْمَعْ dinlersin س م ع
8 لِقَوْلِهِمْ sözlerini ق و ل
9 كَأَنَّهُمْ onlar gibidirler
10 خُشُبٌ odunlar خ ش ب
11 مُسَنَّدَةٌ dayatılmış س ن د
12 يَحْسَبُونَ sanırlar ح س ب
13 كُلَّ her ك ل ل
14 صَيْحَةٍ bağırtıyı ص ي ح
15 عَلَيْهِمْ kendi aleyhlerinde
16 هُمُ onlar
17 الْعَدُوُّ düşmandır ع د و
18 فَاحْذَرْهُمْ onlardan sakın ح ذ ر
19 قَاتَلَهُمُ onları kahretsin ق ت ل
20 اللَّهُ Allah
21 أَنَّىٰ nasıl da? ا ن ي
22 يُؤْفَكُونَ döndürülüyorlar ا ف ك
 
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/63-munafikun-suresi
 

  Ceseme جسم : 

  Cisim جِسمٌ, boyu, eni ve derinliği olan nesnedir. Bir parça son haddine kadar parça parça kesilse veya parçalansa bile, bu parçalarından hiçbirinin cisimliği sona ermez. Çoğulu أجْسامٌ şeklinde gelir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de isim formunda 2 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri cisim, cismani, tecessüm, mücessem, cesamet ve cesimdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 Haşebe خشب : 

  Odun/kereste anlamındaki خُشُبٌ sözcüğü خَشَبٌ'un çoğuludur. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de isim olarak 1 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekli ahşaptır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

Senede سند :

  سَنَدَ fiili dayanmak/yaslanmak anlamına gelir.

  İsim olarak سَنَدٌ sözcüğü destek, dayanak ve aralık demektir. (Dağarcık)

  Kuran’ı Kerim’de isim olarak 1 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri senet, isnad, istinad ve mesneddir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَاِذَا رَاَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ اَجْسَامُهُمْۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَاَيْتَهُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَاَيْتَهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

تُعْجِبُكَ  damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اَجْسَامُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُعْجِبُكَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  عجب ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


 وَاِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَقُولُوا  şart fiili olup fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

فَ  karînesi olmadan gelen  تَسْمَعْ  cümlesi şartın cevabıdır. تَسْمَعْ  sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  لِقَوْلِهِمْ  car mecruru  تَسْمَعْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


كَاَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌۜ 


كَاَنَّ  harfi  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder.  هُمْ  muttasıl zamir  كَاَنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

خُشُبٌ  kelimesi  كَاَنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.  مُسَنَّدَةٌ  kelimesi  خُشُبٌ ‘nun sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُسَنَّدَةٌ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mefûludur. 


يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْۜ 


Fiil cümlesidir.  يَحْسَبُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  يَحْسَبُونَ  sanmak manasında kalp fiillerindendir.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كُلَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  صَيْحَةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  عَلَيْهِمْ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe mütealliktir. 


هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْۜ 

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُمُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  الْعَدُوُّ  haber olup lafzen merfûdur.

فَ  sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfidir. احْذَرْ  atıf harfi  فَ  ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri,  تنبه لهذا فاحذرهم (Buna dikkat et ve sakın!) şeklindedir.

احْذَرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.


قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ اَنّٰى يُؤْفَـكُونَ


Fiil cümlesidir. قَاتَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. 

اَنّٰى  istifham ismi, zarfı mekân olarak  يُؤْفَـكُونَ ‘deki failin mahzuf haline müteallik olup mahallen mansubdur. 

يُؤْفَـكُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

قَاتَلَهُمُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  قتل ’dir. 

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِذَا رَاَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ اَجْسَامُهُمْۜ 


Hükümde ortaklık nedeniyle ikinci ayetteki … اِتَّخَذُٓوا اَيْمَانَهُمْ  cümlesine atfedilmiştir. Şart üslubunda gelen bu cümlenin haber manalı olması bu atfı mümkün kılmıştır.

اِذَا  şart manalı, cümleye muzaf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Müteallakı, şartın cevap cümlesidir. Şart cümlesi olan  رَاَيْتَهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَ  karinesi olmadan gelen  تُعْجِبُكَ اَجْسَامُهُمْ  cümlesi şartın cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.) 

[Onları gördüğünde, kalıpları hoşuna gider] ifadesinde hitap Peygamber’e (s.a.v) yahut her bir muhataba yöneliktir. (Keşşâf) 

وإذا رَأيْتَهُمْ  cümlesi  فَهم لا يَفْقَهُونَ (Munafikun/3) ayetine matufdur. İhtiras (dikkat) ve dış görünüşüne (zahirlerine) aldanan kimselerinin yanılgısına engel olmak için tetmim maksadıyla gelmiştir. (Âşûr)


 وَاِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْۜ 


Atıf harfi  وَ ‘la önceki şart cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi olan  يَقُولُوا , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi olan  تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَوْلِ -  يَقُولُوا  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 يَقُولُوا - تَسْمَعْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

 

كَاَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌۜ 


Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Teşbih ve tekid harfi  كَاَنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

كَاَنَّ ‘nin ismi  هُمْ  zamiri, haberi  خُشُبٌ ‘dir.  مُسَنَّدَةٌ  kelimesi  خُشُبٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Müfredin müfrede benzetildiği teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh zikredilmediği için mücmeldir.  هُمْ  müşebbeh,  خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌۜ  müşebbehün bihtir

اِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْۜ كَاَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌ [Konuşurlarsa sözlerini dinler­sin. Tıpkı sıralanmış kof kütük gibidirler.] ayetinde mürsel mücmel teşbih vardır. Bu, parlak teşbihlerdendir.  (Safvetü’t Tefâsir) 


يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْۜ 


İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كُلَّ صَيْحَةٍ  izafeti,  يَحْسَبُونَ  fiilinin mef’ûlüdür. Car mecrur olan  عَلَيْهِمْ  mahzuf ikinci mef’ûle mütealliktir. Mef’ûlün hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.


هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْۜ


Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  هُمُ  mübteda, الْعَدُوُّ  haberdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin  الْ  takısıyla marife gelmesi, onların bu özelliğinin biliniyor olmasının yanında, kemâl vasıflara sahip olduğuna işarettir.

فَاحْذَرْهُمْۜ  cümlesi, takdiri  تنبه لهذ (Buna dikkat et!..) olan mukadder istînâfa  فَ  ile atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 


 قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ اَنّٰى يُؤْفَـكُونَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Haberî formda geldiği halde cümle haber manasından çıkarak beddua manası kazanmıştır. Muktezâ-i zâhirin hilafına durum oluşması nedeniyle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve kınama amacı taşır. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması korku ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

اَنّٰى يُؤْفَـكُونَ  cümlesi haldir. Hal cümleleri, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Zarf-ı mekan olan istifham ismi  اَنّٰى , fiildeki fail zamirin mahzuf haline mütealliktir. Fiile takdimi, istifham isminin sadaret hakkı nedeniyledir.

يُؤْفَكُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)

Ayetin bu son cümlesi, Tevbe Suresi 30. ayette aynen tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitlensin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu. 

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)

قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ [Allah onları öldürsün.] cümlesi dua cümlesidir. Onlara la­net, rezillik ve helak isteği ile yapılmış bir bedduadır. (Safvetü’t Tefâsir)

“Nasıl da ters-yüz ediliyorlar!” Yani nasıl da haktan sapıyorlar! Bu onların bilgisizliği ve sapkınlığına şaşma kabilinden söylenmiştir. (Keşşâf)