ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا فَطُبِعَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا فَطُبِعَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَنَّ ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle mübteda ذٰلِكَ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.
أَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. هُمْ muttasıl zamir أَنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. اٰمَنُوا fiili أَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
طُبِعَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. عَلٰى قُلُوبِهِمْ car mecruru طُبِعَ fiiline mütealliktir. Naib-i faildir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَا يَفْقَهُونَ cümlesi haber olarak mahallen merfûdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَفْقَهُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.
Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ذٰلِكَ mübtedadır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular. İşaret isminde istiare vardır. ذٰلِكَ ile münafıkların kötü amellerine işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
أَنَّ ve masdar-ı müevvel, sebep bildiren بِ harfi nedeniyle mecrur mahalde olup harfi cerle birlikte ذَ ٰلِكَ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir. Haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Masdar-ı müevvel olan اَنَّهُمْ اٰمَنُوا cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. اَنَّ ‘nin haberinin mazi fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Aynı üslupta gelen ثُمَّ كَفَرُوا cümlesi tezat nedeniyle اَنَّ ’nin haberine atfedilmiştir.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
ذَ ٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
كَفَرُوا - اٰمَنُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
بِأنَّهم آمَنُوا sözü işaret isminin haberidir. بِ 'nin manası sebebiyyedir. ثُمَّ ise rütbeten terahi içindir. Bu yüzden imanı göstererek küfrü iptal etmek, apaçık küfürden daha büyüktür. Onların küfürleri, gösterdikleri imandan daha derin bir şekilde içlerinde yerleşmiştir. (Âşûr)
İman, hakikat ve mecaz manasıyla kullanılmıştır. Çünkü münafıkların dereceleri, münafıklık ve küfrün şiddeti bakımından farklılık gösterir. İçlerinde Kur'an ayetlerini işittiğinde veya Peygamber Efendimiz'den (sav) nur gördüğünde iman ederler ama bu iman kalplerinde kalmaz. (Âşûr)
Buna benzer gruplar için kullanılan iman kelimesi mecazdır. (Âşûr)
فَطُبِعَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ
Cümle ta’liliyye cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir.
İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Bu cümlede istiare-i tasrîhiyye vardır. Çünkü kalplere gerçek anlamda mühürleme mümkün olmaz. Allah'ın emirlerini yerine getirmedikleri, cihat çağrısına uymadıkları için onların kalpleri kapatılmış, kendisine yararı olan herhangi bir şeyin içeri girmesinin mümkün olmadığı, mühürlenmiş bir kaba benzetilmiştir. Allah Teâlâ, istiare-i tasrîhiyye yoluyla طُبِـعَ kelimesini müstear olarak kullanmıştır.
وَطُبِـعَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ (Kalplerine mühür vuruldu.) ibaresinde kalpler mühürlü bir kaba benzetilmiştir. Hidayet onun içine sızmaz. Yani istiare vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)
طُبِـعَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ ifadesinde istiare vardır. Kalp, hidayetin içine konulacağı, mühürlenebilen bir kaba benzetilmiştir. Kâfirlerin büyüklenme ve inanmama konusundaki inatlarının ulaştığı şiddeti ifade etmek için bu istiare yapılmıştır. Bu ifade Bakara Suresi 7. ayetteki ختم اللهغلى قلةبهم ifadesine benzemekle beraber bu fiilde mana açısından daha kuvvetlidir. Çünkü bu fiil para basmakta kullanılır ve gümüş para üzerinde iz bırakmak manasındadır. Çamur veya mum üzerinde iz bırakmak manasında ise ختم fiili kullanılır. (Şerîf er-Radî, Kur’an Mecazları)
Makabline matuf olan فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Anlamında sabitlik ve devamlılık olan isim cümlesi, yenilenme ve tekrarlanma ifade eden fiil cümlesine atfedilmiştir.
Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Menfi fiil cümlesi formunda gelen müsned لَا يَفْقَهُونَ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesinde olayı canlandırarak onun dikkatini uyanık tutmayı sağlar.
Nefy harfinin müsnedün ileyhten sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır. (Kuran Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَهم لا يَفْقَهُونَ cümlesi آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا cümlesine tefrîdir. بِ harf-i cerinin sebep manasına uygun olarak, imandan sonra inkar etmeleri, kötü amellerine sebep olmuştur. Bu da tefrî harfi ف ‘nin gereğince nazarî gerçeklerin farkında olmamalarının bir sebebidir. (Âşûr)