Tahrim Sûresi 9. Ayet

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ  ...

Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا Ey O!
2 النَّبِيُّ Peygamber ن ب ا
3 جَاهِدِ cihad et ج ه د
4 الْكُفَّارَ kafirlerle ك ف ر
5 وَالْمُنَافِقِينَ ve münafıklarla ن ف ق
6 وَاغْلُظْ ve katı davran غ ل ظ
7 عَلَيْهِمْ onlara karşı
8 وَمَأْوَاهُمْ onların varacağı yer ا و ي
9 جَهَنَّمُ cehennemdir
10 وَبِئْسَ ne kötü ب ا س
11 الْمَصِيرُ varılacak yerdir ص ي ر
 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ 


يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir. 

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

النَّبِيُّ  münadadan bedel veya atf-ı beyan olup, lafzen merfûdur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

جَاهِدِ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. الْكُفَّارَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Nidanın cevabıdır. 

الْمُنَافِق۪ينَ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuf olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile îrablanır.  اغْلُظْ  atıf harfi وَ ‘la  جَاهِد ‘e matuftur. 

اغْلُظْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  عَلَيْهِمْ  car mecruru اغْلُظْ  fiiline mütealliktir.

جَاهِدِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  جهد ’dir. 

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (işteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مُنَافِق۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan müfâale babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ 


Cümle atıf harfi وَ ‘la mukadder ta’lil cümlesine matuftur. Takdiri, سنحاسبهم ومأواهم جهنّم (Onları hesaba çekeceğiz ve varacakları yer cehennemdir.) şeklindedir.

مَأْوٰيهُمْ  mübteda olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  جَهَنَّمُ  haber olup lafzen merfûdur.


 وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ


وَ  istînâfiyyedir. Haliyye olması da caizdir. بِئْسَ  zem anlamı taşıyan camid fildir. الْمَص۪يرُ  fail olup lafzen merfûdur. Mahsusu mahzuftur. Takdiri, جهنّم ‘dir.

بِئْسَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır: 

1. Failinin  ال ’lı gelmesi  2. Failinin  ال ’lı isme muzâf olarak gelmesi  3. Bu fiillerin  مَا  harfine bitişik olarak gelmesi  4. Failinin ism-i mevsul olarak gelmesi. Burada  بِئْسَ  fiilinin faili  ال ‘lı isme muzâf olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ 


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.  يَٓا  nida edatı,  اَيُّ  münadadır.  هَا  tekid ifade eden tenbih harfidir.

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ  nidasıyla, arkadan gelen mananın önemine dikkat çekilmiştir.

Nidanın cevabı olarak gelen  جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Ayetteki cihad kelimesi hem hakiki manada hem mecazi manada kullanılmış olabilir. Kılıçla hakiki, delil getirmekle mecazi savaş olur. Nifakları dolayısıyla münafıklara da tariz vardır. (Âşûr)

مُنَافِق۪ينَ - الْكُفَّارَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Aynı üslupta gelen  وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ  cümlesi, atıf harfi  وَ ‘la nidanın cevabına atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.

اغْلُظْ  kelimesinde istiare vardır. Aslında bir şeydeki sertliği ifade eden kelime, şiddetli davranmak anlamında müstear olmuştur.

Allahu Teâlâ, bu surenin başında, ‘’Ey peygamber niçin ... haram kılıyorsun?’’ buyurmuş; daha sonra da yine ‘’Ey peygamber kafirlerle ve münafıklarla savaş’’ buyurmuş; mesela, Ey Âdem, Ey Musa, Ey İsa dediği gibi, Hazret-i Peygamber (sav)'e ismi ile değil, vasfı ile, yani peygamberlik vasfı ile hitap etmiştir (niçin)? Deriz ki: Hazret-i Peygamber (sav)'e, diğer peygamberlerden üstün olduğunu göstermek için, ismiyle değil vasfıyla hitap etmiştir. Bu, açık bir manadır. (Fahreddin er-Râzî)


 وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ


Cümle atıf harfi وَ ’la takdiri  سنحاسبهم (Onlardan hesap soracağız.) olan mukadder ta’lil cümlesine atfedilmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مَأْوٰيهُمْ  mübteda,  جَهَنَّمُ  haberdir. Cümlede müsnedün ileyhin izafetle gelmesi, tahkir içindir.

İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ  ifadesinde istiare vardır.  مَأْوٰي , aslında sığınılacak yer, barınak, ev demektir. Burada Cehennemin, insanın huzur bulmak, rahatlamak için gittiği bir yere benzetilmesi, cehennemin korkunçluğunu mübalağa içindir. Aralarındaki zıddiyet, tehekküm ve alay maksadıyla tenasübe benzetilmiştir.

Ayetteki, Onların barınacakları yer cehennemdir... ifadesi, onların varacakları yerin, mutlak manada kötü bir yer olduğuna delalet eder. Çünkü bu mutlak ifade, bu azabın devamlı olduğuna delalet eder. Mutlak olmayan ifadeler ise, böyle bir devamlılığa delalet etmezler. Zira Cenab-ı Hakk haklarında mutlak ifade olmayanları günahlarından arındırmış olabilir. (Dolayısıyla bunların azabı devamlı olmaz) (Fahreddin er-Râzî)

جَهَنَّمُۜ - جَاهِدِ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

 وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ


وَ , istînâfiyyedir. Cümle gayrı talebî inşâî isnaddır. Zem anlamı taşıyan camid fiil  بِئْس ’nin mahsusu mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri  جهنّم ’dir. Bu hazifle, muhatabın muhayyilesi harekete geçirilerek cehennemin korkunçluğunu kayıtlamadan, serbestçe tahayyül etmesi sağlanmıştır. Zem fiili mahsusuyla birlikte tekid ifade eder.

Bu cümle, Kur’an-ı Kerim’in  birçok  suresinde aynen tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

مَص۪يرُ -  مَأْوٰي  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.