Mülk Sûresi 1. Ayet

تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ  ...

Hükümranlık elinde olan Allah, yücedir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَبَارَكَ ne mübarektir ب ر ك
2 الَّذِي bulunan
3 بِيَدِهِ elinde ي د ي
4 الْمُلْكُ mülk م ل ك
5 وَهُوَ ve O’nun
6 عَلَىٰ üzerine
7 كُلِّ her ك ل ل
8 شَيْءٍ şey ش ي ا
9 قَدِيرٌ gücü yeter ق د ر
 

Sûrenin özeti mahiyetinde olan bu âyetlerin ilkinde Allah’ın yüceliği, kudreti, evrendeki hükümranlığı ve her şeyin kendisinin kudret elinde olduğu, evrende istediği gibi tasarrufta bulunabileceği ifade edilmiş, sonraki âyetlerde ise O’nun kudretinin eserlerinden örnekler verilmiştir (1. âyette “aşkındır, cömerttir” diye çevirdiğimiz tebâreke fiilinin diğer anlamları hakkında bilgi için bk. Furkān 25/1). 2. âyet yüce Allah’ın kudret ve tasarrufunu en açık bir şekilde gösteren delilleri içermekte; Allah’ın, dünyada insanların güzel işler yapma hususunda birbirleriyle rekabet etmelerini sağlamak, kimlerin kendi emir ve yasaklarına uyarak daha güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak için hayatı ve ölümü yarattığını bildirmektedir. Aynı âyette önce ölüm, sonra hayat geçtiği için burada “ölüm” kavramıyla, hayattan önceki cansızlık halinin mi yoksa dünya hayatının sona ermesi ve âhiret hayatına geçiş halinin mi kastedildiği hususunda farklı görüşler vardır. Bir kısım müfessirler âyetteki sıralamayı dikkate alarak ölümden maksadın dünya hayatından âhiret hayatına geçiş hali, hayattan maksadın ise âhiret hayatı olduğunu söylemişlerdir (Râzî, XXX, 55; Elmalılı, VII, 5159). İkinci grup ise ölümle dünya hayatından âhiret hayatına geçiş halinin, hayatla da dünya hayatının kastedildiği kanaatindedir (Zemahşerî, IV, 134); bizim tercihimiz de budur. Zira hayat da ölüm de imtihan için yaratılmıştır; imtihan yeri ise âhiret değil dünyadır. Her ikisinin de bu dünyada olması amaca daha uygun görünmektedir. Hayat ölümden önce olduğu halde âyette sonra gelmesi ise çeşitli şekillerde yorumlanmıştır (bk. Râzî, XXX, 55; Ateş, IX, 526-527). Dikkat çekici bir yoruma göre eşyada aslolan yokluk olduğu, varlık ve hayat sonradan verildiği için âyette ölüm önce gelmiştir (Şevkânî, V, 297). Bizce de isabetli olan diğer bir yoruma göre ölüm insanlara hayatın sorumluluğunu hatırlattığı, onları iyi işler yapmaya teşvik ettiği ve bir uyarıcı olduğu, nihayet insanda “imtihan” sorumluluğunu daha canlı tuttuğu için âyette ölüm önce zikredilmiştir. Nitekim hayat bir hayırlı faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığının verileceği ebedî varlık sahnesine geçişi sağlayan dönüm noktası, Hz. Peygamber’in de belirttiği gibi bir uyarıcıdır (bk. Râzî, XXX, 55). İfadenin akışına ve lafız güzelliğine daha uygun olduğu için “mevt” (ölüm) kelimesinin önce geldiği de düşünülebilir. 

3-4. âyetlerde evrenin eksiksiz-kusursuz yaratılışına, mükemmel işleyişine ve düzenine dikkat çekilmekte, böylece bu muhteşem varlık düzeninin bir tesadüfle meydana gelmiş olamayacağı ve devam edemeyeceği; bunun ancak üstün bir ilim, irade ve kudret sahibinin yaratması ve yönetmesiyle mümkün olduğu belirtilmektedir (yedi göğün anlamı hakkında bk. Bakara 2/29).

Meâlde “Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak” diye tercüme ettiğimiz cümlenin lafzî karşılığı, “Sonra gözünü iki kez daha çevir de bak” şeklindedir. Ancak bu ibare çokluktan kinaye olup sayı olarak iki defayı değil, defalarca bakmayı ifade eder (bk. İbn Âşûr, XXIX, 19-20).

Yıldızlarla donatılmış gibi bir görüntü verdiği için gökyüzünün kandillerle süslenmesinden söz edilmiş, yıldızlar geceleyin kandil gibi ışık saçtıklarından onlara mecaz olarak “kandiller” (mesâbîh, tekili: misbâh) denilmiştir (Taberî, XXIX, 3). Yıldızlarla şeytanların taşlanmasından maksat ise göklerdeki meleklerin konuşmalarını dinleyip onlardan bilgi sızdırmak için kulak hırsızlığı yapmak isteyen şeytanların bu yıldızlardan çıkan parlak ışıklarla, bir tür ateş toplarıyla engellenmesidir. Bu ve benzeri âyetlerle ilgili olarak klasik tefsirlerde ayrıntılı yorumlar bulunmakla birlikte müteşâbihattan olan bu tür âyetlerin anlamları hakkında zamana, şartlara, bilimsel verilere göre farklı görüşler ileri sürmek mümkündür. Ayrıca gayb konularına giren âyetlerin yorumunda iddialı olmamak gerekir. Çünkü gayb âleminin mahiyetini Allah’tan başka kimse bilemez; biz gayb bilgilerine sadece inanırız (gökyüzünün yıldızlarla süslenmesi ve bunlarla şeytanların taşlanması konusunda bilgi için bk. Hicr 15/16-18; Sâffât 37/6-10).

Taşlanma” şeklinde çevirdiğimiz rücûm kelimesi “sağlam bir bilgiye dayanmadan konuşmak, kafadan atmak” mânasına da geldiği için âyete, “insan ve cin şeytanlarının yıldızlara bakarak aslı faslı olmayan şeyler söylemeleri” mânası da verilmiştir (Şevkânî, V, 299).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 416-417
 

تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ 


Fiil cümlesidir.  تَبَارَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  بِيَدِهِ الْمُلْكُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.  

بِيَدِهِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  الْمُلْكُ mübteda olup lafzen merfûdur.   

تَبَارَكَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  برك ‘dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür( görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak, aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat (mufaale babına ait bir fiilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerret mana (türemiş olduğu mücerret fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.  


 وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ

 

وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  عَلٰى كُلِّ  car mecruru قَد۪يرٌ۟ ‘e mütealliktir.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

قَد۪يرٌ۟  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. قَد۪يرٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv)

 

تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ 


Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Ayet ibtidaiyye olarak gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.  تَبَارَكَ  mazi fiildir, çekimi yoktur; ancak Allah için kullanılır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

Arapların beliğ konuşmalarındaki örneklerinden ender rastlanan harika (örneksiz) bir giriştir. Çünkü Arapların konuşmaya başlamaları çoğunlukla sadece isim veya ismin yanında munkatı harflerle olur. (Âşûr)

تَبَارَكَ  kelimesinin kök manası berekettir, bu da ziyadelik, büyüme demektir.  تفاعلة  babından dolayı mübalağa ifade eder. Ziyadelik, gelişme ve büyüme manaları Allah Teâlâ hakkında kullanılırsa takdis, tenzih ve tazim ifade eder. (Muhammed Ebu Mûsâ , Zuhruf Suresi Belâgî Tefsiri, c. 4, s. 367.)

Bereket;  تَبَارَكَ اللّٰهُ [Allah zengin ve cömerttir.] (A‘râf 7/54) ayetinde olduğu gibi hayrın çokluğu ve artışı demek olup iki anlamı vardır: Hayrı sürekli olarak artıp çoğalan veya sıfat ve fiillerinde her şeyden daha ileri ve yüce olan. (Keşşâf)

İlâhi hayrın bulunduğu şeye “mübarek” denilir. İlâhi hayır, dar bir kalıba sokulup sayılamayacak ve hislerle bilinemeyecek bir şekilde meydana geldiğinden, kendisinde beş duyu ile bilinemeyen bir ziyadelik tespit edilen şeye de “mübarek” denilir. Şu halde mübareklik, bizzat kendisinden zuhur etmek üzere mübareklikte büyük bir yükseklik ile kararlılık ifade eder. (Elmalılı)

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, sonraki haberin önemine işaret etmenin ve tazim içindir.

تَبَارَكَ  fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  بِيَدِهِ الْمُلْكُ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  بِيَدِهِ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  الْمُلْكُ , muahhar mübtedadır.  بِ  harf-i ceri ya في  manasındadır ya da sebebiyye ifade eder. (Âşûr)

Car mecrurun takdimi kasr ifade etmiştir. Kasr, mübteda ve haber arasındadır. Takdim kasrında takdim edilen her zaman maksûrun aleyh, tehir edilen ise maksûrdur.  بِيَدِهِ , maksurun aleyh/sıfat,  الْمُلْكُۘ  maksur/mevsûf olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Yani müsnedün ileyhin, takdîm edilen bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.

Mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar, mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda  كائِنٍ  benzeri bir müstekar takdiriyle husûl ve sübut ifade eder. (Âşûr, Şuarâ/113)

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayet-i kerîmede alem isim olan lafzatullah zikredilmeyip, yerine sadece ism-i mevsûl getirmekle yetinilmesi tazim ve tefhîr içindir. (Safvetü’t-Tefâsîr)

Ayet-i kerîme, sadece Allah’ın yüceliğini bildirme amacı taşıyan haberî bir üslup olabileceği gibi, aynı zamanda lafzen haber cümlesi olmasına rağmen mana itibariyle kulların Allah’ı nasıl öveceklerini ve yücelteceklerini öğretmeyi amaçlayan inşâî bir üslup olması da muhtemeldir. Nitekim  تبارك  fiili, tazim ve dua maksadıyla kullanılan ve sadece Allah’a nispet edilen bir fiildir. Dolayısıyla  تبارك  fiilinin manası dikkate alınarak yüklemin, haberî üslupla “yüceler yücesidir.” veya inşâî üslupla “ne yücedir!” şeklinde tercüme edilmesini uygun buluyoruz. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebî Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması) 

الْمُلْكُ  kelimesi lam-ı tarif ile marife yapılmıştır. Burada lam-ı tarif, cins için gelmiştir. (Âşûr) ve cins için gelen lam-ı tarifte, isim mana yönüyle nekreliğini devam ettirirken lafız cihetiyle marife olmaktadır. Varlığını bildiğimiz ya da bilmediğimiz hakiki anlamda tüm mülkleri kapsayan müşterek bir isim olması hasebiyle medlûlünü tek bir mülke hasretmek söz konusu değildir. Dolayısıyla ayette  الملك  kelimesiyle, istisnasız her türlü mülk; mutlak anlamda hakimiyet ve tasarruf yetkisi kastedilmiştir. 

Bu ayet, insanlara sadece Allah’ın yüceliğini ve sıfatlarındaki kemâlini bildirme maksadı taşıyan ibtidaî haber cümlesi olabileceği gibi, ayrıca gerek ayetin sena makamı kastedilen bir kinaye üslubu barındırması, gerekse de hem haberî cümle hem de inşâî cümle üsluplarında mana itibariyle kullanılabilecek ortak bir fiille başlaması sebebiyle, ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ رَبِّ ٱلۡعَـٰلَمِینَ (Fâtiha, ½)  ayetinde olduğu gibi insanlara Allah’ı nasıl öveceklerini ve ona nasıl hamd edeceklerini öğretme amacı taşıyan inşâî bir cümle olarak da değerlendirilebilir. Zira bu üslup dışında farklı bir üslup kullanılmış olsaydı her iki manaya da delâlet etmesi söz konusu olmazdı. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebî Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması) 

Ayet-i kerîmedeki  يد (el) kelimesinde, alakası sebebiyyet olan mecâz-ı mürsel vardır. Çünkü  يد  kelimesi; güç, kudret ve tasarrufta bulunmanın sebebidir. Sebep olan  يد  zikredilmiş, ancak müsebbep olan, Allah’ın mülk üzerinde mutlak hakimiyeti ve tasarruf sahibi olması kastedilmiştir.  بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ ; yani mülkün sahibi odur, istediği gibi tasarruf eder. Ayrıca  بِيَدِهِ , ifadesindeki  بِ  harf-i ceri, وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ بِبَدْرٍ [Allah, Bedir'de de size yardım etmişti.] Âl-i İmrân, 3/123. ayetinde olduğu üzere mekan isimlerine dahil olan  بِ  gibi,  فِى  manasında olup buradaki zarfiyet, Allah’ın kudretinin mülkün hakikatini ihata etmesi anlamında mecazî olarak kullanılmıştır. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebî Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması, Âşûr)

تَبَارَكَ ‘nin kökü olan  البركة  kelimesi ister hissi, ister aklî olsun ziyadelik ve artış anlamı ifade eder. ”Şanı yüce" diye tercüme ettiğimiz  تَبَارَكَ  kelimesi, Allah'ın kemâlinin zirvesine ve yüceliğin doruğuna delalet eder. Bu izahtan sonra ayetin manasını şöyle ifade edebiliriz: ”Her işte tam hükümranlık ve kudret elinde olan, emreden, yasaklayan, veren, engel olan, yaşatan, öldüren, yücelten, alçaltan, fakirleştiren, zenginleştiren, hasta eden, şifa veren ve daha birçok büyük işleri yapan Allah Teâlâ zat, sıfat ve fiil olarak yücedir ve kutsaldır."

Kimi alimler  البركة  kelimesinin, ‘yaratıklarına çeşit çeşit hayırlardan bol bol vermesi itibariyle, hayır çokluğu ve sürekliliği’ anlamında olduğunu söylerler.

Râgıb el-İsfehânî,  البركة  kelimesini şu şekilde izah etmiştir: ”‘ilâhi hayrın bir şeyde bulunmasıdır. İçerisinde bu hayrın bulunduğu şey de mübarektir. İlâhi hayır, sayılamayacak ve zabtu rabt altına alınamayacak, hissedilemeyecek bir biçimde çıkınca kendisinden hissedilemeyen bir fazlalığın çıktığı her şeye mübarek denilmiştir. Onda bereket vardır, özelliklerinden yüce oldu anlamına geldiğini, ب - ر - ك  harflerinden yapılan tüm kelimelerin bu manayı içerdiği söylenmiştir. (Rûhu’l Beyân)


 وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ


Bu cümle atıf harfi  وَ ‘la sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Sıladaki tahsisi tamamlamak için gelen cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ , ihtimam için amili olan  قَد۪يرٌ۟ ‘a takdim edilmiştir. 

شَيْءٍ ’deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder.

قَد۪يرٌ۟  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Sıla cümlesi  بِيَدِهِ الْمُلْكُ  cümlesine matuf olan ve  هُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ  cümlesi, tahsisten sonra ta’mîm ifade etmektedir. Nitekim birinci cümle  بِيَدِهِ الْمُلْكُ  Allah’ın tüm mevcudattaki tasarrufunun umumiliğine delalet ederken, ikinci cümle olan ve  هُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ  ise tüm mevcudat ve ma’dumattaki (hem varlıkta hem de yoklukta) tasarrufunun umumiliğine delalet etmektedir. Var olanı yok etmek ve yok olanı da var etmek yalnız O’nun elindedir. Ayrıca ve وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ  cümlesinde car mecrurun takdimiyle cümlenin içerdiği tamim manasına vurgu yapılırken diğer taraftan müşrikleri, taptıkları putların gökleri ve yeri, ölümü ve yaşamı yaratmaya güçlerinin yetmediğini itirafa zorlayarak onlara uluhiyet sıfatını yükleme düşüncesini boşa çıkartmaktadır.(Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebî Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması, Âşûr)

Ayetin bu cümlesi Kur’an’da aynen veya ufak değişikliklerle birçok kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf Sûresi, C. 7, S. 314)