Mülk Sûresi 22. Ayet

اَفَمَنْ يَمْش۪ي مُكِباًّ عَلٰى وَجْهِه۪ٓ اَهْدٰٓى اَمَّنْ يَمْش۪ي سَوِياًّ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ  ...

Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen mi?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَفَمَنْ kimse mi?
2 يَمْشِي yürüyen م ش ي
3 مُكِبًّا kapanarak ك ب ب
4 عَلَىٰ
5 وَجْهِهِ yüzüstü و ج ه
6 أَهْدَىٰ doğru gider ه د ي
7 أَمَّنْ yoksa kimse mi?
8 يَمْشِي yürüyen م ش ي
9 سَوِيًّا düzgün س و ي
10 عَلَىٰ üzerinde
11 صِرَاطٍ yol ص ر ط
12 مُسْتَقِيمٍ dosdoğru ق و م
 

Şeytanlara uyarak, mânevî körlük içinde bâtıl yollarda giden inkârcı nankör ile hak yolda yürüyen mümin temsilî olarak karşılaştırılmakta, bunlardan hangisinin hedefine daha güvenli olarak ve şaşmadan ulaşacağı soru-cevap yöntemiyle anlatılmaktadır.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 423
 

اَفَمَنْ يَمْش۪ي مُكِباًّ عَلٰى وَجْهِه۪ٓ اَهْدٰٓى


Hemze istifham harfidir.  فَ  istînâfiyyedir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَمْش۪ي ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَمْش۪ي  fiili  ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مُكِباًّ  kelimesi  يَمْش۪ي ‘deki failin hali olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

عَلٰى وَجْهِه۪ٓ  car mecruru  مُكِباًّ ‘ e mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَهْدٰٓى  kelimesi mübteda  مَنْ ‘nin haberi olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. 

مُكِباًّ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan إِفْعَال  babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَهْدٰٓى  ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

اَمَّنْ يَمْش۪ي سَوِياًّ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ


اَمْ  atıf harfi hemzenin muadilidir. Müşterek ism-i mevsûl  مَّنْ  atıf harfi  اَمْ  ile birinci  مَّنْ ‘e matuftur.

İsim cümlesidir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَمْش۪ي ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَمْش۪ي  fiili  ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  سَوِياًّ  kelimesi  يَمْش۪ي ‘deki failin hali olup fetha ile mansubdur. Öncesinin delaletiyle mübteda  مَّنْ ‘nin haberi hazf edilmiştir.

عَلٰى صِرَاطٍ  car mecruru  يَمْش۪ي  fiiline mütealliktir.  مُسْتَق۪يمٍ  kelimesi  صِرَاطٍ ‘ın sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُسْتَق۪يمٍ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan istإِفْعَال  babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَفَمَنْ يَمْش۪ي مُكِباًّ عَلٰى وَجْهِه۪ٓ اَهْدٰٓى اَمَّنْ يَمْش۪ي سَوِياًّ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

 


فَ  atıf harfidir. Ayet siyakın mazmunundan anlaşılan mukadder bir cümleye matuftur. Hemze takrîrî istifham harfidir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Sübut ifade eden isim cümlesinde  مَنْ  mübteda,  اَهْدٰٓى  haberdir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tehaddi ve kınama manası taşıyan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası olan  يَمْش۪ي مُكِباًّ عَلٰى وَجْهِه۪ٓ  cümlesi, müspet muzari fiil olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade eder.

مُكِباًّ  kelimesi,  يَمْش۪ي ‘deki failin halidir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.  عَلٰى وَجْهِه۪ٓ  car mecruru  مُكِباًّ ’e mütealliktir. 

Mevsûl için haber olan  اَهْدٰٓى , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

اَمْ , hemzeye muadil olan atıf harfidir. Ayetteki ikinci müşterek ism-i mevsûl  مَّنْ , birinci  مَّنْ ’e matuftur. İsm-i mevsûlün sılası olan  يَمْش۪ي سَوِياًّ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.   

سَوِياًّ  kelimesi  يَمْش۪ي  fiilinin failinden haldir. Hal, cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlarla yapılan ıtnâb sanatıdır.

مُسْتَق۪يمٍ  kelimesi  يَمْش۪ي ’ye müteallik olan  عَلٰى صِرَاطٍ  car mecruru için sıfattır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

صِرَاطٍ ‘deki nekrelik, nev ve tazim içindir. 

صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۜ  ibaresinde istiare vardır. Müstear  صِرَاطٍ  kelimesidir, hissîdir. Müstearun leh İslam’dır, aklîdir.  صِرَاطٍ  kelimesi ‘yol’ demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) hazf edilmiş müstearun minh kalmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

مُسْتَق۪يمٍ  ve  اَهْدٰٓى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

مَنْ - يَمْش۪ي  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يَمْش۪ي مُكِباًّ عَلٰى وَجْهِه۪ٓ  cümlesiyle  يَمْش۪ي سَوِياًّ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

اَفَمَنْ يَمْش۪ي مُكِباًّ عَلٰى وَجْهِه۪ٓ اَهْدٰٓى اَمَّنْ يَمْش۪ي سَوِياًّ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ [Şimdi, yüz üstü kapanarak yürüyen mi varılacak yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda yürüyen mi?] ayetinde istiare-i temsîliyye vardır. Bu, mümin ve kâfir için misal getirme üslubuyla anlatılmıştır. Mümin dosdoğru yolda dimdik yürür, kâfir ise, yüz üstü eğilmiş olarak cehenneme doğru yürür. Allah'ım! Bu ne parlak bir istiare! (Safvetü’t Tefâsir-Âşûr)