Mülk Sûresi 21. Ayet

اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي يَرْزُقُكُمْ اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُۚ بَلْ لَجُّوا ف۪ي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ  ...

Peki, Allah rızkını keserse, kimdir size rızık verecek olan? Hayır, onlar azgınlık ve nefretle direnip durdular.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمَّنْ yahut kimdir?
2 هَٰذَا o
3 الَّذِي olan
4 يَرْزُقُكُمْ size rızık verecek ر ز ق
5 إِنْ eğer
6 أَمْسَكَ tutacak olursa م س ك
7 رِزْقَهُ O rızkını ر ز ق
8 بَلْ doğrusu
9 لَجُّوا onlar direnmektedirler ل ج ج
10 فِي içinde
11 عُتُوٍّ azgınlık ع ت و
12 وَنُفُورٍ ve nefret ن ف ر
 

Yüce Allah’ın başka bir eseri olan kuşların uçma yeteneğine işaret edilerek Allah’ın kudretinin bir işareti daha gözler önüne serilmektedir. Yer çekimine rağmen kuşların gökyüzünde kanat çırparak uçması ve süzülmesi, her gün gördüğümüz için önemini gözden kaçırdığımız, gerçekte ise Allah’ın sanat ve kudretini gösteren hârika olaylardandır. Kuşlara bu yeteneği veren Allah’tır. Burada Allah’ın merhametini yansıtan Rahmân isminin kullanılmış olması, O’nun mahlûkata merhametle muamele ettiğini, varlık düzeninin O’nun rahmetinden bir yansıma olduğunu ima eder. 21. âyette “rızık” kelimesiyle ifade edilen nimetler de Rahmân isminin sürekli tecellisi olup bu tecelli bir an kesilecek olsa hayatın bütünüyle yok olacağına dikkat çekilmektedir.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 422-423
 

اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي يَرْزُقُكُمْ اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُۚ


اَمْ  munkatıadır.  بل  ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl  اَمْ . Munkatı’  اَمْ  (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir. Müşterek ism-i mevsûl  مَّنْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İşaret ismi  هٰذَا  haber olarak mahallen merfûdur. 

Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي  işaret isminden bedel olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَرْزُقُكُمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَرْزُقُكُمْ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَمْسَكَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘ dir. رِزْقَهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. 

اَمْسَكَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi مسك ’dir.

إِفْعَال  babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  


 بَلْ لَجُّوا ف۪ي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ


بَلْ , idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  ‘Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki’ anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Fiil cümlesidir.  لَجُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. ف۪ي عُتُوٍّ  car mecruru  لَجُّوا ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. نُفُورٍ

atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.

 

اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي يَرْزُقُكُمْ اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُۚ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Önceki ayetle aynı üslupta gelen cümlede,  اَمْ  munkatı’ yani  بَلْ  ve hemze manasındadır. İstifham harfi  مَّنْ  mübteda,  هٰذَا  haberdir

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tahkir ve istihza amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olduğu için ifadede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûlu, هٰذَا  ism-i işaretinden bedeldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.

Mevsûlün sılası olan  يَرْزُقُكُمْ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedin önce  هٰذَا  ile ve sonrasında mevsûlle ifade edilmesi, tahkir içindir. İsm-i işaret, cem’ ve tecessüm özelliğiyle işaret edileni göz önüne koyarak dikkat çeker.

İşaret isminde istiare vardır.  هٰذَا  ile rızık verme fiiline işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Şart üslubunda gelen  اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُ  cümlesi itiraziyyedir. Müspet mazi fiil sıygasındaki  اَمْسَكَ رِزْقَهُ  cümlesi şarttır. 

Cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Ayette cevabın hazfi, farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

Ayette  اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُ  ifadesinde alakası müsebbebiyet olan mecâz-ı mürsel sanatı vardır. Rızkın kesilmesi, rızkın ortaya çıkmasına sebep olan başta yağmur olmak üzere her türlü rızık faktörünün ortadan kaldırılması demektir. Müsebbep/sonuç olan  رِزْقَ  zikredilip, sebep olan “yağmur veya rızkın ortaya çıkmasını sağlayan herhangi bir sebep” kastedilmiştir. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebî Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması)

يَرْزُقُكُمْ  -  رِزْقَهُۚ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

 بَلْ لَجُّوا ف۪ي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ


İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  بَلْ , idrâb harfidir.  بَلِ , atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

ف۪ي عُتُوٍّ  car mecruru  لَجُّوا ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

ف۪ي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi  فِی  harfi zarfiye manası içerir. Ayette, عُتُوٍّ  ve  نُفُورٍ , içi olan bir şeye benzetilerek istiare yapılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. Bu istiareyle, içinde bulundukları halin kötülüğünün şiddeti, düşmanlık ve azgınlığın, onları kapalı bir mekân gibi tamamen kuşattığı şeklinde ifade edilerek vurgulanmıştır. 

عُتُوٍّ  ve  نُفُورٍ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu kelimelerdeki nekrelik nev, kesret ve tahkir ifade etmektedir. 

عُتُوٍّ , onların dünyaya olan düşkünlükleri sebebiyle olup, bu, amelî kuvvetlerinin bozuk olduğuna; نُفُورٍ  ise, cehaletleri sebebiyle olup, bu da nazarî kuvvetlerinin (düşünce özelliklerinin) bozulduğuna bir işarettir. (Fahreddin er-Râzî)  

‘Nefret’ diye tercüme ettiğimiz  نُفُورٍ , ‘haktan yüz çevirmek ve uzaklaşmak’ anlamındadır. ‘Direnme’ diye tercüme ettiğimiz  لَجُّوا  da, yasaklandıkları şeyi yapmakta inada devam etmektir. ‘Azgınlık’ diye tercüme ettiğimiz  عُتُوٍّ  de, ‘haddi aşmak’ anlamındadır. Bu ifadeler, onları tahkir için kullanılmıştır. (Rûhu’l Beyân)