اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّا | elbette biz |
|
2 | بَلَوْنَاهُمْ | bunlara da bela verdik |
|
3 | كَمَا | gibi |
|
4 | بَلَوْنَا | bela verdiğimiz |
|
5 | أَصْحَابَ | sahiplerine |
|
6 | الْجَنَّةِ | bahçe |
|
7 | إِذْ | hani |
|
8 | أَقْسَمُوا | onlar yemin etmişlerdi |
|
9 | لَيَصْرِمُنَّهَا | bahçeyi mutlaka devşireceklerine |
|
10 | مُصْبِحِينَ | sabah olunca |
|
اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
بَلَوْنَاهُمْ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. بَلَوْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
مَا müşterek ism-i mevsûlü كَ harfi ceriyle birlikte بَلَوْنَا fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası بَلَوْنَٓا ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
بَلَوْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. اَصْحَابَ mef'ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْجَنَّةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ
Fiil cümlesidir. اِذْ zaman zarfı بَلَوْنَٓا fiiline mütealliktir. اَقْسَمُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَ harfi, kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. يَصْرِمُنّ fiili mahzuf ن ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. İltika-i sakineynden dolayı zamir olan çoğul وَ mahzuftur. Fiilin sonundaki نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مُصْبِح۪ينَ kelimesi يَصْرِمُنَّهَا ‘deki zamirin hali olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مُصْبِح۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan إِفْعَال babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ‘nin haberi olan بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebi kelamdır. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Teşbih harfi ك sebebiyle mecrur mahaldeki masdar harfi مَا , amili بَلَوْنَاهُمْ olan mahzuf mef’ûlü mutlaka mütealliktir.
ما ’nın sılası olan بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
بَلَوْنَٓا fiilinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetteki müfredin müfrede benzetildiği teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh zikredilmediği için mücmeldir. Müşebbeh onların imtihan edilmesi, müşebbehe bih bahçe sahiplerinin imtihan edilmesidir.
اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ cümlesine dahil olan اِذْ zaman zarfı, بَلَوْنَا fiiline mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.
لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Kasem ve nûn-u sakile ile tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar ve teceddüt ifade etmiştir.
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder. Şeddeli nun (ن), fiilin üç defa pekiştirilmesini, şeddesiz nun (ن) ise fiilin iki defa pekiştirilmesini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
İsm-i fail vezninde gelen مُصْبِح۪ينَ kelimesi يَصْرِمُنَّهَا ‘daki zamirin halidir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
اَصْحَابَ - مُصْبِح۪ينَۙ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
“Vaktiyle o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi bunları” yani Mekkelileri “de” Peygamber’in (sav) bedduası sebebiyle “sınamakta; ”kıtlık ve açlık belasına uğratmakta“yız. Bahçe sahipleri; namaz - niyaz ehli bir topluluk idi. Bahçe de babalarına aitti. San‘a’nın iki fersah altında idi. (Baba) ondan senelik azığını alır, kalanını tasadduk ederdi. Tırpanın kesmediği mahsulleri, yığınların alt tarafını, toplama zamanından sonraya kalan üzümleri, ürünler toplandıktan sonra ağacın altına serilen serginin üzerinde kalan meyveleri yoksullara bırakırdı. Böylece onlar için çokça meyve toplanırdı. Adam ölünce oğulları, “Babamızın yaptığı gibi yaparsak dara gireriz; çünkü bizim kalabalık ailelerimiz var.” dediler. “Sabahın alaca karanlığında” yoksullardan gizlice “bağın meyvelerini toplayacaklarına” yemin ettiler. Yemin ederken inşallah (Allah dilerse) demiyorlardı. Allah (cc) da bahçelerini yaktı! Bunların İsrâiloğullarından olduğu da söylenmiştir. مُصْبِح۪ينَۙ “sabaha girerlerken; erkenden” demektir. (Keşşaf)
Hikâyeye bu şekilde önce yeminlerinden başlanmasında önemli nükteler vardır. Birincisi her sosyal bir işin bir akit ve sözleşme ile başladığını ve bundan dolayı neticede kâr ve zararın da ona bağlı bulunduğunu anlatır. İkincisi, yukarıda "her çok yemin edici" sözü en başta söylenmiş olduğu gibi burada da ondan başlanmış ve ettiği yeminin ne demek olduğunu ve giriştiği sözleşmenin ne dereceye kadar kendi ilmi ve gücü kapsamına girdiğini iyi düşünmeden kesin yemin ile bir işi üstüne almaya kalkışanların yalan yere yemin etmiş ve ondan dolayı başlarını nasıl belaya sokmuş oldukları gösterilmiştir. Çünkü bunlar şuna yemin etmişlerdi: Her ne olursa olsun, kesinlikle sabahleyin o cenneti kesecekler.
صرم , bağ kesmek, üzüm ve meyve devşirmek anlamına geldiği gibi, bir şeyi kökünden kesip tamamen ayırmak anlamına da gelir. Bunlar gönüllerince bağın kendisini değil, meyvesini devşirmeyi kastetmiş olsalar da yeminlerinde şöyle demişlerdir: "Vallahi o bağı sabahleyin mutlaka ve kesinlikle keseceğiz". Oysa bu tamamen kendi ellerinde değildi. Gerek o bağın gerek kendilerinin sabaha çıkıp çıkmayacaklarını öyle kesin bir şekilde bilemezlerdi. (Elmalılı Hamdi Yazır)