Kalem Sûresi 2. Ayet

مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ  ...

Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.  (1 - 2. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَا değilsin
2 أَنْتَ sen
3 بِنِعْمَةِ ni’metiyle ن ع م
4 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
5 بِمَجْنُونٍ cinlenmiş (deli) ج ن ن
 

Sûrenin başında bulunan “nûn” harfi, “hurûf-ı mukattaa”dan olup bu tür harflerin ilk inenidir. Bakara sûresinin ilk âyetinde bunlar hakkında geniş bilgi verilmiştir.

Mekke müşrikleri şair, kâhin ve sihirbazların cinlerden bilgi ve ilham aldıklarına inanırlardı. Hz. Peygamber’in de onlar gibi cinlerin etkisi altına girdiğine ve söylediklerinin ona cinler tarafından telkin edildiğine inandıkları için ona şair, kâhin, sihirbaz ve mecnun diyorlardı (krş. Hicr 15/6; Tûr 52/29-30; Müddessir 74/24 ve bu sûrenin 51. âyeti). Bu sebeple Allah Teâlâ kaleme ve kalem ehlinin yazdığı satırlara yemin ederek onun, iddia edildiği gibi mecnun olmadığını, aksine Allah’ın lutfuna yani peygamberlik gibi bir şerefe erdiğini ifade buyurdu (Şevkânî, V, 308). 

Elmalılı buradaki bir anlam inceliğine dikkat çekerken özetle şunları söyler: “(Yazanların) yazdıklarına” diye çevrilen cümledeki fiilin kalıbı, yazanların, gerçekte kalemler değil, akıl ve idrak sahibi varlıklar olduğunu gösterir. İfadenin akışı dikkate alındığında burada kalemden maksadın da bu nesnenin kendisi değil onun yazdıkları olduğu anlaşılmaktadır. Şu halde kalem ve yazılardan, akıl ve anlamlar âlemini, bunlardan da onları beşer aklına yazan ilk kalemi, bundan da onun sahibi olan rabbü’l-âlemîni anlamak gerekir. Öte yandan bu fiilin, “yazmakta oldukları ve yazacakları” anlamlarını birlikte anlattığı da gözden kaçırılmamalıdır (VIII, 5266-5267). “Kalemden maksat vahyi yazan kalem, yazdıklarından maksat Kur’an’dır” diyenler de olmuştur; ancak âyeti genel anlamda değerlendirmek daha doğru olur. Burada kalem ile simgelenen yazının, insanın düşünce, tecrübe ve kavrayışlarının kayıtlar aracılığıyla bireyden bireye, kuşaktan kuşağa ve bir kültür çevresinden diğerine aktarılmasında önemli bir etken; bilginin yazılıp korunmasında, ilim ve irfanın gelişmesinde, dolayısıyla toplumların aydınlanmasında vazgeçilmez bir araç olduğuna işaret vardır. Kur’an-ı Kerîm’in ilk inen sûresine (Alak) “oku!” buyruğuyla başlandığı gibi ikinci inen bu sûrenin ilk âyetinde de Allah Teâlâ tarafından yazı aracı olan kaleme ve kalem ehlinin onunla yazdıkları üzerine yemin edilmiş olup bu durum, İslâm’ın okuma yazmaya, bilime ve yazılı kültüre verdiği önemi göstermesi açısından oldukça anlamlıdır. Özellikle Hicaz Bölgesi Araplarının ilk defa Kur’an ile birlikte yazılı kültüre geçmelerinde –başka âmiller yanında– bu gibi âyetlerin teşvik edici bir role sahip olduğu söylenebilir. 

Hz. Peygamber’e verilen “bitip tükenmeyen ödül”, dünyada peygamberlik görevini yerine getirirken her türlü engellere karşı yanında bulduğu Allah’ın yardımı, âhirette ise Allah’ın ona lutfedeceği müstesna mükâfatlardır (İbn Âşûr, XXIX, 62-63). 4. âyetteki “üstün ahlâk” ise Hz. Peygamber’in sahip olduğu Kur’an ahlâkıdır. Nitekim Hz. Âişe bir soru münasebetiyle Hz. Peygamber’in ahlâkının Kur’an ahlâkı olduğunu belirtmiş (Müslim, “Müsâfirîn”, 139); kendisi de güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini ifade buyurmuşlardır (Muvatta’, “Hüsnü’l-huluk”, 8). Bu açıklamalar, Hz. Peygamber’in, müşriklerin iddia ettiği gibi mecnun değil, aksine Allah’ın lutfuna mazhar olmuş yüksek bir şahsiyete ve üstün bir ahlâka sahip, her yönüyle mükemmel, insanlık için örnek bir önder ve güvenilir bir rehber olduğunu gösterir. 5-6. âyetler ise Hz. Peygamber’e mecnun diyenlere karşı bir cevap ve uyarı içermektedir. Burada inkârcıların, hak ettikleri cezaya çarptırıldıkları zaman Hz. Peygamber’i mi yoksa kendilerini mi cin çarpmış olduğunu görecekleri sert bir üslûpla ifade edilmiştir. Nitekim Bedir Savaşı’nda müslümanlardan beklemedikleri darbeyi yiyince cin çarpmışa dönmüşler ve neye uğradıklarını bilememişlerdir. 7. âyet, önceki âyetlerin gerekçesini anlatmaktadır; buna göre inkârcılar hem dünyada hem de âhirette kendilerine fayda sağlayacak ve mutlu kılacak olan Allah’ın dininden ve O’nun yolundan saptıkları için asıl mecnun kendileridir.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 429-430
 

مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ


Ayet, kasemin cevabıdır. İsim cümlesidir.  مَٓا  olumsuzluk harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. 

اَنْتَ  munfasıl zamir  مَٓا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur.  بِ  sebebiyyedir.  بِنِعْمَةِ  car mecruru  مَجْنُونٍ ‘a mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بِ   zaiddir.  مَجْنُونٍ  lafzen mecrur  مَٓا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur. 

مَجْنُونٍ  kelimesi, sülâsi mücerredi  جنن  olan fiilin ism-i mef’ûludür.

 

مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ

 

Fasılla gelen ayet önceki ayetteki kasemin cevabıdır. Sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

مَٓا  nefy harfi  ليس  gibi amel etmiştir.  بِنِعْمَةِ deki  بِ  harfi sebebiyyedir. Car mecrurun mütallakı  بِمَجْنُونٍۚ ‘dir. 

بِنِعْمَةِ deki  بِ  harfi mülâbese veya sebebiyyedir. (Âşûr)

بِنِعْمَةِ رَبِّكَ  izafeti, az sözle çok anlam ifade eden icaz yolu olarak gelmiştir. Peygamber Efendimize ait zamirin  رَبِّ  ismine izafesi, ona destek tazim ve şeref ifade eder. Nimet kelimesi de  رَبِّ  ismine muzâf olmak hasebiyle şeref kazanmıştır.

Müsned olan  بِمَجْنُونٍ ’deki  بِ  harfi zaiddir. Tekid ifade eder. 

Olumlu cümlelerde  لِ  harfinin tekid ifade ettiği gibi, olumsuz cümlelerde de  لَيْسَ  ve  مَٓا 'nın haberinin başında gelen  بِ  harfinin de tekid bildirdiğini söylenir. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, II, 142)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  رَبِّ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cenab-ı Hak, Hazret-i Peygamber (sav) 'in deli olmadığını belirtmiş, sonra da bu iddiaya, bunun doğruluğuna kesinkes delalet edecek şeyi eklemiştir. Bu böyledir, çünkü ayetteki, [Rabbinin nimeti sayesinde…] ifadesi, Cenab-ı Hakk'ın, tam bir fesahat, mükemmel bir akıl, beğenilen bir gidişat, her türlü kusur ve ayıptan uzak olma ve her türlü olumlu sıfatla muttasıf olma gibi nimetlerinin, Hazret-i Peygamber (sav) de çok net bir şekilde mevcut olduğuna delalet eder. Bu nimetler, Hazret-i Peygamber (sav)'de, adeta elle tutulur, gözle görülür bir biçimde mevcut olunca, bunların o peygamberde mevcut oluşları, onda bir deliliğin bulunmasına ters düşer. Binaenaleyh Hak Teâlâ, onların, o Peygamber (s.av)'e, ‘’Sen bir delisin" şeklindeki sözlerinde yalancı olduklarına, yakîn bir delaletle, delalet etsin diye, işte bu inceliğe dikkat çekmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki Allah'ın nimetinden murad, peygamberlik ve umumi riyasettir.

Bu kelamdan amaç, Peygamberimizin, en üstün akıl ve en yüksek fikre sahip olduğunu o kâfirlerin kesin olarak bilmelerine rağmen, sırf haset, düşmanlık ve inatlarından dolayı ona isnad ettikleri delilikten kendisini tamamen tenzih etmektir. (Ebüssuûd)