اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Kur’an âhirette müminlere büyük ödüller, (nimetlerle dolu cennetler) müjdeledikçe müşrikler dünyadaki sosyal konumlarına aldanarak böyle bir şey olduğu takdirde kendilerinin daha büyük nimetlere mazhar olmaları gerektiğini savunmuşlardı; âyetler onlara cevap vermektedir. Cevapların soru tarzında sıralanması onların tutumlarının hayret verici ve kabul edilemez olduğuna işaret etmektedir. 37-38. âyetlere göre âhiretteki mutluluk dünyadaki güç ve zenginliğe değil, iman ve iyi amele bağlıdır; bu mutluluğu kimlerin hak ettiğini de en iyi Allah bilir; çünkü hak etme şartlarını ve ölçülerini koyan yalnız O’dur. Bu husustaki rehber de O’nun kitabıdır.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 435-436اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
لِلْمُتَّق۪ينَ car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
عِنْدَ zaman zarfı mahzuf habere mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّهِمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَنَّاتِ kelimesi اِنَّ ‘nin muahhar ismi olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. النَّع۪يمِ muzafun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
لْمُتَّق۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrarî teceddüt ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur لِلْمُتَّق۪ينَ ‘nin müteallakı olan اِنَّ ‘nin mukaddem haberi mahzuftur.
جَنَّاتِ النَّع۪يمِ ibaresi, اِنَّ ’nin muahhar ismidir. Cümlede müsnedün ileyhin izafetle marife olması az sözle çok anlam ifadesi içindir.
رَبِّهِمْ izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde رَبَّ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Ihtimam için müsnedün ileyhe takdim edilen zarf-ı mekan عِنْدَ , mahzuf habere mütealliktir.
Veciz ifade kastına matuf عِنْدَ رَبِّهِمْ izafetinde, Rabb ismine muzâf olan عِنْدَ ve yine Rabb ismine müttakiler ait zamirin muzâfun ileyh olmasıyla muttakiler, tazim ve şeref kazanmıştır.
Aslında عِنْد۪ yakın mekan için kullanılan bir zarftır. Bir şeyin, bir şeydeki istikrarını ve onun üzerindeki otoritesini ifade için mecaz olarak kullanılır. Bir şeyi kontrol altında tutmak manasında da mecazî olarak kullanılır. (Âşûr, Enam/57)
Ayetteki عِنْدَ (katında) sözü, anılan nimetin şeref ve değerini belirtmek içindir. Zaten orada hem hakikaten hem de şeklen Allah'tan başka hiç kimsenin hakimiyeti yoktur. Buradaki katındalık, yer açısından değil, makam açısındandır. Bu, [Güçlü Yüce Allah'ın katında…] (Kamer/55) ayetinde ifade edildiği gibidir. Çünkü yakınlaştırılanların Allah'a yakınlıkları manevidir. Bundan dolayı meleklere: el-melâiketü'l-mukarrabûn (yaklaştırılan melekler) denilmiştir. (Ruhu’l Beyan)