Kalem Sûresi 44. Ayet

فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ  ...

(Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur’an’ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helâka yaklaştıracağız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَذَرْنِي bana bırak و ذ ر
2 وَمَنْ kimseyi
3 يُكَذِّبُ yalanlayan ك ذ ب
4 بِهَٰذَا bu
5 الْحَدِيثِ sözü ح د ث
6 سَنَسْتَدْرِجُهُمْ onları derece derece yaklaştıracağız د ر ج
7 مِنْ
8 حَيْثُ yerden ح ي ث
9 لَا
10 يَعْلَمُونَ bilmedikleri ع ل م
 

Bu söz” diye çevirdiğimiz “hadîs” kelimesi “ilâhî vahiy, Kur’an” veya “yeniden dirilmeyi ve âhiret hesabını bildiren ilâhî haber” şeklinde yorumlanabilir. 44. âyetteki “Bu sözü yalan sayanı bana bırak” cümlesi, vahiy ve âhireti inkâr edenleri cezalandırma yetkisinin yalnız Allah’a mahsus olduğunu ifade eder. “Biz onları, bilemeyecekleri bir şekilde yavaş yavaş azaba doğru çekeceğiz” diye çevirdiğimiz cümle ise kısaca şunu anlatıyor: Allah verdikçe onlar şımarır; fakat O, imtihan sebebiyle vermeye devam eder. Bu durum İslâmî literatürde istidrâc terimiyle ifade edilmiştir (bk. A‘râf 7/182).

45. âyette “plan” diye çevirdiğimiz keyd kelimesi, Allah için kullanıl­dığında, İslâmiyet ve müslümanlar aleyhinde çalışan inkârcıların plan­larını boşa çıkaran Allah’ın adaletli ve hikmetli planını ifade eder. Yüce Allah kendi planı uyarınca, âyetlerini yalan sayanları hemen cezalan­dırmayıp onlara mühlet verdiğini, kendilerine bazı imkân ve fırsatlar tanıdığını, fakat onların bu fırsatı değerlendirmeyip derece derece kurtuluşu olmayan bir yıkıma doğru gittiklerini ifade buyurmaktadır (bk. A‘râf 7/182-183; ayrıca krş. En‘âm 6/44).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt: 5 Sayfa: 436-437
 

فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ 


فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كانت أحوالهم كذلك فذرني …(Onlar bu durumda olduklarında bana bırak) şeklindedir. 

ذَرْن۪ي  sükun üzere mebni emir emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  atıf harfi وَ ‘la  ذَرْن۪ي ‘deki mütekellim zamirine matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  يُكَذِّبُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

يُكَذِّبُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِهٰذَا  car mecruru  يُكَذِّبُ  fiiline mütealliktir.  الْحَد۪يثِ  işaret isminden bedel veya atf-ı beyan olup kesra ile mecrurdur.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُكَذِّبُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

 سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ


Fiil cümlesidir. Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  نَسْتَدْرِجُهُمْ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

مِنْ حَيْثُ  car mecruru  نَسْتَدْرِجُ  fiiline mütealliktir.  لَا يَعْلَمُونَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

حَيْثُ  mekân zarfıdır. Bu edat cümleye muzâf olur. Edattan sonraki cümle isim ve fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı, yani mef‘ûlun fihidir. 

Sonu damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَعْلَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

سَنَسْتَدْرِجُهُمْ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi  درج ‘dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ 


فَ , mahzuf şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Şart üslubunda gelen terkipte, cevap cümlesi  فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri, …  إذا كانت أحوالهم كذلك    (Onlar bu durumda olduklarında bana bırak) olan mahzuf şart cümlesiyle birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen, Hz.Peygambere destek, kastedilen kişilere de tehdit maksadıyla söylenmiş olması hasebiyle vaz edildiği anlamın dışına çıkmıştır. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu atıf harfi  وَ  ile  ذَرْن۪ي  fiilinin mef’ûlü olan mütekellim zamirine matuftur. Sılası olan  يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بِهٰذَا  car mecruru  يُكَذِّبُ ‘ ye mütealliktir.  الْحَد۪يثِ , ismi işaretten bedeldir. 

الْحَد۪يثِۜ , Kur’an manasındadır. Cem’ ve tecessüm ifade eden işaret ismi  هٰذَا , Kur’an’ı göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip, mertebesinin yüksekliğini belirtmiştir. 

Söze işaret edilen işaret ismi  هٰذَا ‘da istiare vardır.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

وَ  harfi, vavu’l maiyyedir. Kendisinden sonra gelen ise mef’ûlun meahdır. Atıf harfi olması doğru olmaz. Çünkü ‘beni onlarla bırak’ manası kastedilmiştir. (Âşûr)

İşaret ismi, daha önce Kur'an'da vahyedilen, zihinde mukadder olan (kabul edilen) bir şeye işaret eder. (Aşûr)

Mef’ûlün ism-i mevsûlle ifade edilmesi, muhatabın bu kimseleri bildiğini göstermenin yanında tahkir ifade eder.

الْحَد۪يثِ (Söz9 den maksat Kur’an’dır. Çünkü duyma veya vahiy yoluyla insana ulaşan her kelam hadis, sözdür." (Rûhu’l Beyân)

Bu kelam, mezkûr emirden icmalî olarak anlaşılan cezalandırmanın keyfiyetini beyan etmektedir.

Yani biz, onlara olan ihsanımızı, verdiğimiz sıhhatı sürdürerek ve nimetlerini artırarak kendilerini tedricî olarak azaba indireceğiz. Onlar ise, kendileri için bunun istidrac olduğunu bilmiyorlar; aksine kendilerini müminlerden üstün kıldığımızı, nimetlerimiz için onları tercih ettiğimizi sanıyorlar. Halbuki bu, onlarin helakının sebebidir. (Ebüssuûd)

  

 سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ , yakın gelecek bildirir. Tehdit anlamı bulunan cümlelerde tekid ifade eder. 

Fiilin, azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

لَا يَعْلَمُونَ  cümlesi,  نَسْتَدْرِجُهُمْ ‘ya müteallik olan mekân zarfı  مِنْ حَيْثُ ‘nun muzâfun ileyhidir. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümledeki muzari fiiller, istimrar ve teceddüt ifade etmiştir. Ayrıca muzari sıyga, anlama tecessüm anlamı katmıştır. Muzari fiil bu özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فَذَرْن۪ي ‘deki müfret sıygadan,  سَنَسْتَدْرِجُهُمْ ‘da cemi sıygaya iltifat sanatı vardır.

“Onu bana bırak!” denir ki; “Onu bana havale et, onunla ilgili olarak ben sana yeterim!” demek isterler. Adeta şöyle demektedir: “Bunu bana bırakman ve onunla benim aramdan çekilmen, yapacak iş olarak sana yeter. Ona ne yapılması gerektiğini biliyorum ve buna gücüm yetiyor!” Kastedilen şudur: “Kur’an’ı yalanlayanı cezalandırma hususunda ben yeterim, kalbini onun durumuyla meşgul etme! Ona hak ettiği cezayı verme konusunda bana güven.” Bu söz Peygamber’i (sav) teselli, yalanlayanları da tehdit etmek için söylenmiştir. Kişi, bir şeyi basamak basamak indirip bir şeyin içine düşürdüğünde  استدراجه إلى كذا  denir. “Allah’ın asileri istidrac etmesi”, onlara sıhhat ve nimet vermesi, onların da Allah’ın rızkını inkârcılıklarının ve günahlarının artmasına sebep ve basamak yapmalarıdır. (Keşşâf)