بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | بِأَيْيِكُمُ | hanginiz |
|
2 | الْمَفْتُونُ | fitnelenmiştir |
|
Sûrenin başında bulunan “nûn” harfi, “hurûf-ı mukattaa”dan olup bu tür harflerin ilk inenidir. Bakara sûresinin ilk âyetinde bunlar hakkında geniş bilgi verilmiştir.
Mekke müşrikleri şair, kâhin ve sihirbazların cinlerden bilgi ve ilham aldıklarına inanırlardı. Hz. Peygamber’in de onlar gibi cinlerin etkisi altına girdiğine ve söylediklerinin ona cinler tarafından telkin edildiğine inandıkları için ona şair, kâhin, sihirbaz ve mecnun diyorlardı (krş. Hicr 15/6; Tûr 52/29-30; Müddessir 74/24 ve bu sûrenin 51. âyeti). Bu sebeple Allah Teâlâ kaleme ve kalem ehlinin yazdığı satırlara yemin ederek onun, iddia edildiği gibi mecnun olmadığını, aksine Allah’ın lutfuna yani peygamberlik gibi bir şerefe erdiğini ifade buyurdu (Şevkânî, V, 308).
Elmalılı buradaki bir anlam inceliğine dikkat çekerken özetle şunları söyler: “(Yazanların) yazdıklarına” diye çevrilen cümledeki fiilin kalıbı, yazanların, gerçekte kalemler değil, akıl ve idrak sahibi varlıklar olduğunu gösterir. İfadenin akışı dikkate alındığında burada kalemden maksadın da bu nesnenin kendisi değil onun yazdıkları olduğu anlaşılmaktadır. Şu halde kalem ve yazılardan, akıl ve anlamlar âlemini, bunlardan da onları beşer aklına yazan ilk kalemi, bundan da onun sahibi olan rabbü’l-âlemîni anlamak gerekir. Öte yandan bu fiilin, “yazmakta oldukları ve yazacakları” anlamlarını birlikte anlattığı da gözden kaçırılmamalıdır (VIII, 5266-5267). “Kalemden maksat vahyi yazan kalem, yazdıklarından maksat Kur’an’dır” diyenler de olmuştur; ancak âyeti genel anlamda değerlendirmek daha doğru olur. Burada kalem ile simgelenen yazının, insanın düşünce, tecrübe ve kavrayışlarının kayıtlar aracılığıyla bireyden bireye, kuşaktan kuşağa ve bir kültür çevresinden diğerine aktarılmasında önemli bir etken; bilginin yazılıp korunmasında, ilim ve irfanın gelişmesinde, dolayısıyla toplumların aydınlanmasında vazgeçilmez bir araç olduğuna işaret vardır. Kur’an-ı Kerîm’in ilk inen sûresine (Alak) “oku!” buyruğuyla başlandığı gibi ikinci inen bu sûrenin ilk âyetinde de Allah Teâlâ tarafından yazı aracı olan kaleme ve kalem ehlinin onunla yazdıkları üzerine yemin edilmiş olup bu durum, İslâm’ın okuma yazmaya, bilime ve yazılı kültüre verdiği önemi göstermesi açısından oldukça anlamlıdır. Özellikle Hicaz Bölgesi Araplarının ilk defa Kur’an ile birlikte yazılı kültüre geçmelerinde –başka âmiller yanında– bu gibi âyetlerin teşvik edici bir role sahip olduğu söylenebilir.
Hz. Peygamber’e verilen “bitip tükenmeyen ödül”, dünyada peygamberlik görevini yerine getirirken her türlü engellere karşı yanında bulduğu Allah’ın yardımı, âhirette ise Allah’ın ona lutfedeceği müstesna mükâfatlardır (İbn Âşûr, XXIX, 62-63). 4. âyetteki “üstün ahlâk” ise Hz. Peygamber’in sahip olduğu Kur’an ahlâkıdır. Nitekim Hz. Âişe bir soru münasebetiyle Hz. Peygamber’in ahlâkının Kur’an ahlâkı olduğunu belirtmiş (Müslim, “Müsâfirîn”, 139); kendisi de güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini ifade buyurmuşlardır (Muvatta’, “Hüsnü’l-huluk”, 8). Bu açıklamalar, Hz. Peygamber’in, müşriklerin iddia ettiği gibi mecnun değil, aksine Allah’ın lutfuna mazhar olmuş yüksek bir şahsiyete ve üstün bir ahlâka sahip, her yönüyle mükemmel, insanlık için örnek bir önder ve güvenilir bir rehber olduğunu gösterir. 5-6. âyetler ise Hz. Peygamber’e mecnun diyenlere karşı bir cevap ve uyarı içermektedir. Burada inkârcıların, hak ettikleri cezaya çarptırıldıkları zaman Hz. Peygamber’i mi yoksa kendilerini mi cin çarpmış olduğunu görecekleri sert bir üslûpla ifade edilmiştir. Nitekim Bedir Savaşı’nda müslümanlardan beklemedikleri darbeyi yiyince cin çarpmışa dönmüşler ve neye uğradıklarını bilememişlerdir. 7. âyet, önceki âyetlerin gerekçesini anlatmaktadır; buna göre inkârcılar hem dünyada hem de âhirette kendilerine fayda sağlayacak ve mutlu kılacak olan Allah’ın dininden ve O’nun yolundan saptıkları için asıl mecnun kendileridir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 429-430بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Önceki ayetteki إبصار fiillerinden birinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَيِّ istifham ismi بِ harf-i ceriyle mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْمَفْتُونُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
الْمَفْتُونُ kelimesi, sülâsi mücerredi فتن olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Fasılla gelen ayette takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur بِاَيِّكُمُ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْمَفْتُونُ , muahhar mübtedadır. Cümle önceki ayetteki görmek fiillerinin mef’ûlü olarak mahallen mansubdur. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ferrâ ve Müberred'in tercihine göre, buradaki مَفْتُونُ ism-i mef'ûlü, فُتُون (masdarı) manasınadır. فُتُون , ‘delirmek’ demektir. Çünkü masdarlar, bazan ism-i mef'ûl sıygasında gelebilir. Nitekim mesela, عقد ve يسر manasında, معقود - ميسور kelimeleri kullanılmıştır. Buradaki بِ harfi, في harf-i ceri manasınadır. Buna göre ayetin manası, "Sen ve onlardan, hanginizde yani İslâm grubunda mı, yoksa kâfirler grubunda mı delilik olduğunu göreceksiniz" şeklindedir. مَفْتُونُ (fitneye uğramış olan), şeytandır. Çünkü şeytanın, din hususunda مَفْتُونُ olduğunda şüphe yoktur. Binaenaleyh o kâfirler, "O mecnundur" derken, sanki, "Onda şeytan vardır" demiş olurlar. İşte bu yüzden Hak Teâlâ, "onlar gelecekte, çarpmasından ötürü deliliğin ve akıl karışmasının meydana geldiği şeytanın kimde olduğunu bilecekler" demek istemişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)
(Dilde; “sınanmış” anlamına gelen) مَفْتُونُ kelimesi, burada “aklından zoru olan (cinli)” demektir; zira cinli kimse cinnet ile “imtihan edilmekte”dir. Veya Araplar deliliğin cin çarpması sonucu oluştuğunu iddia ettikleri, aralarındaki delilere فُتاّن (mfr. فاتن ) dedikleri için... -Bu durumda ( بِاَيِّكُمُ ’daki) بِ zaittir.- Veya مَفْتُونُ ‘u, معقول ve مجلود gibi masdardır; yani hanginizde imiş bakalım bu delilik!? Veya ikinizden hangi grup deliymiş bakalım; müminler grubu mu kâfirler grubu mu!? Yani bu isme müstehak kimseler hangi grubun içindeymişler bakalım!? Bu ifadede Ebû Cehl [Amr] b. Hişâm (v. 2/624), Velîd b. Muğîre (v. 1/622) ve benzerlerine tariz vardır. Tıpkı [(Ey Salih!) Yalancı şımarık kimmiş yarın öğrenecekler!..] [Kamer 54/26] ayetindeki gibi. (Keşşâf)
المَفْتُونُ kişi deliye benzetilmiştir. Bu yüzden ayetteki المَفْتُونُ kelimesi teşbih-i beliğ yoluyla iddiaî bir vasıftır. (Âşûr)