Hâkka Sûresi 10. Ayet

فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَاَخَذَهُمْ اَخْذَةً رَابِيَةً  ...

Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَعَصَوْا karşı geldiler ع ص ي
2 رَسُولَ elçisine ر س ل
3 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
4 فَأَخَذَهُمْ O da onları yakaladı ا خ ذ
5 أَخْذَةً bir yakalayışla ا خ ذ
6 رَابِيَةً şiddeti gittikçe artan ر ب و
 

Firavun’dan maksat, Hz. Mûsâ zamanındaki Mısır kralıdır (İbn Âşûr, XXIX, 120; Firavun ve kavmi hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/103 vd.). “Ondan öncekiler” tamlaması ise genel bir ifade olup Firavun’a kadar gelmiş geçmiş ve isyanları sebebiyle helâk olmuş kavimleri kapsamaktadır. Yukarıda geçen Âd ve Semûd kavimleri de bu grubun içinde yer alır. Altı üstüne getirilen şehirler ise Lût aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği Sodom ve Gomore olarak yorumlanmıştır (bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83). İşte bu kavimlerin her biri kendi peygamberine isyan edip onu yalancılıkla itham ettikleri için ayrı ayrı şiddetli cezalara mâruz kalmışlardır. 10. âyetteki “resul” kelimesinin tekil olması her bir kavme gönderilmiş olan ayrı bir peygamberi ifade eder (İbn Âşûr, XXIX, 122).

11. âyette değinilen olay, Hz. Nûh zamanında meydana gelmiş olan tûfandır. Nûh kavmi peygambere isyan etmelerinin cezasını tufanda boğularak çekmişler, Nûh’a inanıp onun gemisine binenler ise kurtulmuşlardır. İşte, “Sular coştuğu vakit sizi gemide biz taşıdık” meâlindeki cümle o gün Nûh’un gemisinde bulunup da Allah’ın lutfuyla kurtuluşa eren, sular çekildikten sonra da karaya çıkan ve sonrakilerin ataları, dedeleri durumunda bulunan müminlere işaret eder. Yukarıda kısaca değinilen olaylarda inkârcıların cezalandırılmış, inananların ise kurtarılmış olduğu bildirilerek olayların nesilden nesile aktarılması ve duyan herkesin bundan ibret alması amaçlanmıştır. Nitekim bu husus 12. âyette açıkça ifade edilmiştir (Nûh kavmi ve tûfanı hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/59-64; Hûd 11/25-49). 

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 443
 

فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَاَخَذَهُمْ اَخْذَةً رَابِيَةً


Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

عَصَوْا fiili iki sakin harfin birleşmesi dolayısıyla hazfedilmiş elif üzerine mukadder fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

رَسُولَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  رَبِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  اَخَذَهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اَخْذَةً  mef’ûlun mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَابِيَةً  kelimesi  اَخْذَةً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَابِيَةً  kelimesi sülâsî mücerred olan ربو  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَاَخَذَهُمْ اَخْذَةً رَابِيَةً


Cümle atıf harfi  فَ  ile önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

رَسُولَ رَبِّهِمْ  izafetinde Rabb isminin onlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletlerini hatırlatmak ve tahkir kastı vardır. Rabb ismine muzâf olan  رَسُولَ , şan ve şeref kazanmıştır.

Bu ayette  رَسُولَ  sözü tekil kullanılmıştır ama, ‘peygamberler’ anlamındadır. (Rûhu’l Beyân)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Aynı üslupta gelen  فَاَخَذَهُمْ اَخْذَةً رَابِيَةً  cümlesi, atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

اَخْذَةً  kelimesi  اَخَذَ  fiilinin mef’ûlu mutlakıdır. 

İsm-i fail vezninde gelerek istimrar ve istikrar ifade eden  رَابِيَةً  kelimesi  اَخْذَةً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin bir özelliğine işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اَخَذَ - اَخْذَةً  ve  رَابِيَةً - رَبِّهِمْ  gruplarındaki kelimeler arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bahsedilenler eğer Firavun ve ondan öncekiler ise, bu durumda, "Rablerinin gönderdiği peygamberi", Hz Musa (as)'dır yok eğer, bahsedilenler  الْمُؤْتَفِكَاتُ (altüst olmuş) kavimler ise, bu durumda kastedilen, Hz Lut (as)'dır. Vahidî şöyle der: "Bu konuda yapılacak izah şudur:  فَعَصَوْا  "İsyan ettiler" ifadesi ile her iki ümmet kastedildiği için,  رَسُولَ  "Resul" kelimesi ile, her iki peygamber kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki,  فَاَخَذَهُمْ اَخْذَةً رَابِيَةً  "Bundan dolayı O da onları fazla bir şiddetle yakalayıverdi" ifadesindeki  ربا  bir şey artıp, kabarıp, fazlalaşınca  kullanılır. Burada şöyle bir izah yapılabilir: Nasıl bunların fiilleri, kötülük bakımından, diğer kâfirlerin fiillerinden ileri idiyse, azapları da şiddet bakımından diğer kafirlerin azaplarından ileri ve fazla olacak. (Fahreddin er-Râzî,  Âşûr)

الأخْذُ , burada  الإهْلاكِ  anlamında kullanılmıştır. (Âşûr)