اِنَّا لَمَّا طَغَا الْمَٓاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِۙ
Firavun’dan maksat, Hz. Mûsâ zamanındaki Mısır kralıdır (İbn Âşûr, XXIX, 120; Firavun ve kavmi hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/103 vd.). “Ondan öncekiler” tamlaması ise genel bir ifade olup Firavun’a kadar gelmiş geçmiş ve isyanları sebebiyle helâk olmuş kavimleri kapsamaktadır. Yukarıda geçen Âd ve Semûd kavimleri de bu grubun içinde yer alır. Altı üstüne getirilen şehirler ise Lût aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği Sodom ve Gomore olarak yorumlanmıştır (bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83). İşte bu kavimlerin her biri kendi peygamberine isyan edip onu yalancılıkla itham ettikleri için ayrı ayrı şiddetli cezalara mâruz kalmışlardır. 10. âyetteki “resul” kelimesinin tekil olması her bir kavme gönderilmiş olan ayrı bir peygamberi ifade eder (İbn Âşûr, XXIX, 122).
11. âyette değinilen olay, Hz. Nûh zamanında meydana gelmiş olan tûfandır. Nûh kavmi peygambere isyan etmelerinin cezasını tufanda boğularak çekmişler, Nûh’a inanıp onun gemisine binenler ise kurtulmuşlardır. İşte, “Sular coştuğu vakit sizi gemide biz taşıdık” meâlindeki cümle o gün Nûh’un gemisinde bulunup da Allah’ın lutfuyla kurtuluşa eren, sular çekildikten sonra da karaya çıkan ve sonrakilerin ataları, dedeleri durumunda bulunan müminlere işaret eder. Yukarıda kısaca değinilen olaylarda inkârcıların cezalandırılmış, inananların ise kurtarılmış olduğu bildirilerek olayların nesilden nesile aktarılması ve duyan herkesin bundan ibret alması amaçlanmıştır. Nitekim bu husus 12. âyette açıkça ifade edilmiştir (Nûh kavmi ve tûfanı hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/59-64; Hûd 11/25-49).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 443اِنَّا لَمَّا طَغَا الْمَٓاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِۙ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنّ ‘nin ismi olup mahallen mansubdur.
Şart ve cevap fiilleri اِنّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefî harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
طَغَا الْمَٓاءُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. طَغَا şart fiili olup elif üzere mukadder fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. الْمَٓاءُ fail olup lafzen merfûdur.
فَ karînesi olmadan gelen حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ cümlesi şartın cevabıdır. حَمَلْنَاكُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. فِي الْجَارِيَةِ car mecruru حَمَلْنَا fiiline mütealliktir.اِنَّا لَمَّا طَغَا الْمَٓاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِۙ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنْ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ‘nin haberi olan لَمَّا طَغَا الْمَٓاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ cümlesi, şart üslubunda gelmiştir.
لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Cevap cümlesine mütealliktir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan طَغَا الْمَٓاءُ şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِۙ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)
لَمَّا ; maziden önce ‘vakta ki,...dığı zaman’, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
Burada طَغَا (coştu, taştı, sınırı aştı) fiili, زاَد (arttı) manasına kullanılmış olup gerçek anlamın kastedilmesine engel karîne الْمَٓاءُ lafzıdır. Bu istiarede müşebbeh ve müşebbehün bihin mülayiminden herhangi bir şey zikredilmediği için istiâre-i mutlaka olarak isimlendirilir. (Süleyman Gür, Kadı Beyzâvî Tefsirinde Mecâz)
Burada istiare tâli bir yolla gerçekleşmiştir. İstiare, طَغَا kelimesindedir. Ayet-i kerîmede طَغَا kelimesi çok su manasında kullanılmıştır. Vech-i şebeh haddi aşmak ve itidalden çıkmaktır. Burada Allah Teâlâ’nın kudreti beyan edilmektedir. Her yerin sular altında kaldığı korkunç bir sel durumunda, müminleri bir gemi içinde kurtarması anlatılmaktadır. Bu istiare; ilerde geniş olarak anlatılacağı gibi müşebbehün bih (müsteârun minh) zikredildiği için tasrîhiyye ve müstear olan kelime de fiil olduğu için tebeiyyedir. Bu ayetteki istiareyi farklı bir şekilde düşünmek de mümkündür. Müstear olan isim tuğyan değil الْمَٓاءُ kelimesidir. Su; teşhis (şahıslaştırma) yoluyla bir zalim ya da azgına benzetilmiştir. Zalimin haddini aşması durumunda helâk olması gibi, suyun fazlası da sel şeklini alarak zarar verir. İstiare bu şekilde düşünüldüğünde müşebbehün bih (müstearun minh) mahzuftur. Onun yerine müşebbeh (müstearun leh) zikredildiği için mekniyye olmuştur. Müstear olan kelime de fiil değil, camid bir isim olan الْمَٓاءُ kelimesi olduğu için de asliyyedir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Müstear ve müstearun minh طَغَا kelimesidir, aklîdir. Çünkü insanın bir sıfatıdır. Kibirlenmesi ve itidalden ayrılmasını ifade eder. Müstearun leh, suyun taşmasıdır, hissîdir. Câmî’ aşırı bir hakimiyet isteğidir, aklîdir. (Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Beyân İlmi)
Burada da tuğyân kelimesinin müsteâr olduğunun delîli; su hakkında kullanılmasıdır. Bu da istihâle (değişiklik) çeşidinden bir karînedir. Belâğat âlîmleri tasrîhi istiarede karînenin müşebbehle, meknî istiarede ise karînenin müşebbehün bihle alakalı olması gerektiğini söylemişlerdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi, Âşûr)
Önceki ayetteki اَخَذَهُمْ ile bu ayetteki حَمَلْنَاكُمْ arasında gaibden mütekellime geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.
Ayetteki حَمَلْنَاكُمْ ifadesinde, taşıma ile edilen iyiliğe dikkat çekilmektedir. Çünkü babalarının kurtuluşu, onların doğumlarına sebeptir. Gemi, akan giden anlamına gelen الْجَارِيَةِۙ kelimesi ile ifade edilmiştir. Çünkü gemi suyun üstünde akar gider. Onları taşımaktan murad, tufan günleri bitene kadar suyun üstünde yükseltmektir. (Rûhu’l Beyân)
الجارِيَةُ , mahzuf olan السَّفِينَةُ ‘nin sıfatıdır. Bu kullanım çok yaygındır. (Âşûr)