هَلَكَ عَنّ۪ي سُلْطَانِيَهْۚ
Kişinin amel defterinin sol tarafından verilmesi onun dünya hayatında Allah’ın emrine uygun hareket etmediğini, dürüst ve erdemli bir hayat yaşamadığını, dolayısıyla sicilinin bozuk olduğunu gösterir. Bu durumdaki biri dünyada yaptıklarını amel defterinde görünce kendisinin cezalandırılacağını anlar, bu sebeple amel defterinin kendisine verilmesini ve içinde yazılmış olanları görmek istemez, ölümle her şeyin bitmiş olmasını temenni eder. Böyle bir temenni orada bir işe yaramayacağı gibi, dünyada helâl haram demeden biriktirmiş olduğu malı da kendisine verilecek cezayı önlemeyecektir. Artık mal, mülk, saltanat, makam, güç vb. dünyaya ait ne varsa hepsi yok olup gitmiş, sadece insanın olumlu veya olumsuz inanç ve amelleri kalmıştır.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 447هَلَكَ عَنّ۪ي سُلْطَانِيَهْۚ
Fiili cümlesidir. هَلَكَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘ dir. عَنّ۪ي car mecruru هَلَكَ fiiline mütealliktir. سُلْطَانِيَهْ fail olup ى üzere mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ى muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ه sekte içindir.
Hâ-i sekte: Kelimenin aslından olmayan, müstakil bir anlam da taşımayan, yalnız bulunduğu kelimenin son harfinin harekesini korumak için bazı kelime sonlarında görülen ( ـه ) harflerine denir.
Kıraat imamları, Kur’an-ı Kerim’de yedi kelimenin sonlarında bulunan hâ-i sektelerin;
A. Vakıf halinde sakin olarak okunması konusunda ittifak etmişlerdir. O halde bu örneklerin bulunduğu yerlerde, diğer kelime sonlarındaki sakin harfler gibi vakıf yapılmalıdır.
B. Vasıl halinde ise bu harflerin okunup okunmaması konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Kıraat imamımız İmam-ı Asım, bu yedi kelimenin tamamında vakıf ve vasıl halinde hâ-i sekteleri, sakin olarak okumuştur.
Bu yedi kelime şunlardır: Bakara, 259. ayette: لمْ يَتسَنّهْ / En’am, 90. ayette: إقْتدِهْ / Hâkka; 19, 25 . ayetlerde: كِتابيَهْ / Hâkka; 20, 26. ayetlerde: حسابيَهْ / Hâkka, 28. ayette: ماليَهْ / Hâkka, 29. ayette: سلْطانِيَهْ / Kâria, 10. ayette: ما هِيَهْ
هَلَكَ عَنّ۪ي سُلْطَانِيَهْۚ
Ayet beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. هَلَكَ fiiline müteallik olan car mecrur عَنّ۪ي , durumun ona has olduğunu vurgulamak için fail olan سُلْطَانِيَهْۚ ‘ye takdim edilmiştir.
سُلْطَانِيَهْ kelimesinin sonundaki ى harfi muzâfun ileyhtir. Arkadan gelen هُ , sekte içindir. (Yani هُ sesi üzere durulsun diye) Bu harflerin hakkı, durulduğunda var olup geçildiğinde düşmesidir; ancak bu harfler Mushaf hattında var olduğu için durmanın tercih edilmesi güzel görülmüştür. Bununla birlikte, geçerek okuyup bu harflerin düşürülmesinde bir sakınca olmadığı da söylenmiştir. İbn Muhaysın bu kelimeleri هُ olmaksızın ى harfinin iskanıyla okumuştur. Bir grup kurra ise bu kelimeleri Mushaf hattına uyarak geçerken de dururken de هُ ’yı ispatla okumuştur. (Keşşâf, Hakka/19)
السلاطة : Saltanat, otorite imkânı demektir. السلطان (Sultan) kelimesi bu kelimeden türemedir. Yani benim mülküm ve insanlar üzerindeki otoritem ve hakimiyetim yok oldu. Muhtaç ve düşkün bir halde kaldım demektir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)
سُلْطَانِيَهْۚ için iki görüş vardır:
Birincisi: Delilim aklımdan çıkıp gitti, bunu Mücâhid, İkrime, Dahhâk ve Süddi, demişlerdir.
İkincisi: Mülküm elimden gitti. Bunu da İbn Zeyd, demiştir. (Zâdu’l Mesîr)