Hâkka Sûresi 42. Ayet

وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍۜ قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَۜ  ...

Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve değildir
2 بِقَوْلِ sözü ق و ل
3 كَاهِنٍ bir kahinin ك ه ن
4 قَلِيلًا az ق ل ل
5 مَا ne de
6 تَذَكَّرُونَ düşünüyorsunuz ذ ك ر
 

“Görebildikleriniz ve göremedikleriniz” ifadesi, varlık âleminde, görüleni ve görülemeyeni ile üzerine yemin edilmeye değer ne varsa tamamını, meselâ yüce Allah’ın zâtı, sıfatları ve evrende O’nun kudretini gösteren maddî ve mânevî varlıkları, yer ve gök cisimlerini, insanlar, melekler, cinler, âhiret âlemi vb. varlıkları kapsamaktadır.

Kur’an’ı tebliğ eden Hz. Peygamber’e müşriklerden bazıları şair, bazıları da kâhin diyorlardı. Bu sebeple yüce Allah burada yaptığı yeminle Kur’an-ı Kerîm’in bir şair veya kâhin sözü değil, değerli bir elçinin sözü olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca söz sanatı bakımından da Kur’an’ın şiir olmadığını, kâhin sözüne benzemediğini bazan kendileri de itiraf ettikleri halde müşrikler ondan ne ibret almışlar ne de onun ilâhî kelâm olduğuna inanmışlardır (Resûlullah’ın içinde yaşadığı toplumda “şair” kelimesinin kullanıldığı özel anlam hakkında bk. Yâsîn 36/69). Müfessirlerin çoğunluğu Resûlullah hakkında söylenilen şair ve kâhin sözlerini dikkate alarak 40. âyetteki, “değerli elçi”den maksadın Hz. Peygamber olduğu kanaatine varmışlardır. Tekvîr sûresinin 19. âyeti de aynı lafızları taşır; fakat çoğunluğun yorumuna göre orada elçiden maksat Cebrâil’dir. Aslında bu iki yorum arasında bir çelişki yoktur. Zira Kur’an’ı Hz. Peygamber’e Cebrâil getirmiş, o da tebliğ etmiştir. Bu sebeple Tekvîr sûresindeki âyetin bağlamına Cebrâil, buradaki bağlama ise Hz. Peygamber uygun düşmektedir. Gerçekte Kur’an Allah’ın kelâmıdır; nitekim 43. âyette âlemlerin rabbi katından indirilmiş olduğu açıkça ifade buyurulmuştur. Buna göre Cebrâil ve Hz. Peygamber Allah’ın kelâmını kullarına ulaştırmada aracı oldukları için 40. âyette söz onlara nisbet edilmiştir (bk. Râzî, XXX, 117).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 449-450
 

  Kehene كهن:

  كاهِنٌ Bir tür zan yoluyla geçmişteki gizli haberlerle ilgili bilgi veren kimsedir.

  عَرَّافٌ ise aynı yolla gelecek haberler hakkında bilgi veren kimsedir. Bu fiilin mastarı كَهانَةٌ olarak gelir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de ismi fail formunda 2 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri kâhin ve kehanettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍۜ


لَا  zaid harftir. لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.  بِقَوْلِ كَاهِنٍ  atıf harfi وَ ‘la   بِقَوْلِ شَاعِرٍ ‘e matuftur.  كَاهِنٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.    


 قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَۜ


قَل۪يلاً  masdardan naib mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur.  مَا  kılleti tekid içindir. تَذَكَّرُونَۜ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  تَ ‘lerden biri hazf edilmiştir. 

تَذَكَّرُونَۜ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ذكر ’dir. Aslı  يَتَذَكَّرُونَ  şeklindedir.  تَ  harflerinden biri hazf edilmiştir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍۜ 


Ayette  لَا بِقَوْلِ كَاهِنٍۜ  izafeti, önceki ayetteki  مَا ‘nın haberi olan  بِقَوْلِ شَاعِرٍ ‘e atfedilmiştir. Kâfirlerin  هو كاهِنٌ  sözüne reddiye olarak gelmiştir.

Zaid nefy harfi  لَا ‘nın tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. Matufun aleyhteki gibi,  بِ  harfi manayı pekiştirmek için gelmiş zaid harftir.

Olumlu cümlelerde  لَ  harfinin tekid ifade ettiği gibi, olumsuz cümlelerde de  لَيْسَ  ve  مَا 'nın haberinin başında gelen  بِ  harfi de tekid ifade eder. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, C. II, S. 142) 

كَاهِنٍۜ ‘deki nekrelik muayyen olmayan cins ve umum ifade eder. Zaid  مِنْ  harfi sebebiyle kelime ‘hiçbir’ anlamı kazanmıştır. Olumsuz siyakta nekre, umum ve şümule işaret eder.

Cümlede müsnedin izafet formunda gelmesi, az sözle çok mana ifade kastına matuftur. 

كَاهِنٍۜ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Ayette, iman, şairliğin olmaması ile birlikte, düşünmek de, kâhinliğin olmaması ile birlikte zikredilmiş. Çünkü Kur’an'ın şiire benzememesi, apaçık bir husustur; inatçıdan başka onu inkâr eden yoktur. Kur’an'ın kehanete benzememesi ise, Peygamberimizin ahvalini ve kâhinlerin yoluna tamamen zıt olan Kur’ân'ın manalarını ve kâhinlerin sözlerinin manalarını kıyaslayıp düşünmeye bağlıdır. Ancak, böyle demişlerse de, malumun olduğu üzere bu hakikatler de, fazlaca düşünmeyi asla gerektirmez. (Ebüssuûd)

  

 قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَۜ


Cümle ikinci itiraziyye olarak fasılla gelmiştir.

İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. قَل۪يلاً , amili  تَذَكَّرُونَ  olan masdardan naib olarak gelmiştir. Cümledeki zaid harf  مَا  ve mef'ûlü mutlak tekid unsurlarıdır. Cümlenin takdiri   تَذَكَّرُونَۜ تذكيراً قليلاً  (Az ibret alarak düşünüyorsunuz) şeklindedir. Bu takdire göre müspet muzari fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

قَل۪يلا  keli­mesinin nekre olarak gelmesi azlık ifade etmek içindir. Cümledeki  مَا  edatı, bu belirsizlikten çıkan azlık manasını pekiştirmektedir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr)

Kur’an’daki fasılaların en önemli meselelerinden birini de pek çok dil bilimci ve müfessirin üzerinde konuştuğu akılla direk bağlantılı olan  تَعَقُّل , تَفَكُّر , تَدَبُّر , تَذَكُّر  ve  تَفَقُّه  kavramları oluşturmaktadır. Kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan  تَعَقُّل  kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken, geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken  لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ  gibi tezekküre çağıran fasılalarla bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise  أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ  ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكَّرُ) geleceğe yol bulmaları (تَدَبَّرُ) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise tefakkuh kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)

تَذَكَّرُونَ  fiili  تفعّل  babındadır. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar. Mücerret sülasi fiilin anlamını da taşıyabilir.

تفعّل  kalıbı  فاعل 'nin mutâvaatıdır; انفعل  kalıbı ise  فعل 'nin mutâvaatıdır. Bir de  تفعّل 'un aslı tekellüf (zorlanmak) içindir. (Beyzâvî)

[“Ne de az!” ifadesinde] “azlık”, ‘hiçlik’ anlamında kullanılmıştır; yani hiç inanmıyorsunuz ve hiç düşünmüyorsunuz. Mana şöyledir: Siz ne inkârcı, ne gafil insanlarsınız!.. (Keşşâf)