Hâkka Sûresi 41. Ayet

وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍۜ قَل۪يلاً مَا تُـؤْمِنُونَۙ  ...

O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve değildir
2 هُوَ O
3 بِقَوْلِ sözü ق و ل
4 شَاعِرٍ bir şa’irin ش ع ر
5 قَلِيلًا az ق ل ل
6 مَا ne de
7 تُؤْمِنُونَ inanıyorsunuz ا م ن
 

“Görebildikleriniz ve göremedikleriniz” ifadesi, varlık âleminde, görüleni ve görülemeyeni ile üzerine yemin edilmeye değer ne varsa tamamını, meselâ yüce Allah’ın zâtı, sıfatları ve evrende O’nun kudretini gösteren maddî ve mânevî varlıkları, yer ve gök cisimlerini, insanlar, melekler, cinler, âhiret âlemi vb. varlıkları kapsamaktadır.

Kur’an’ı tebliğ eden Hz. Peygamber’e müşriklerden bazıları şair, bazıları da kâhin diyorlardı. Bu sebeple yüce Allah burada yaptığı yeminle Kur’an-ı Kerîm’in bir şair veya kâhin sözü değil, değerli bir elçinin sözü olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca söz sanatı bakımından da Kur’an’ın şiir olmadığını, kâhin sözüne benzemediğini bazan kendileri de itiraf ettikleri halde müşrikler ondan ne ibret almışlar ne de onun ilâhî kelâm olduğuna inanmışlardır (Resûlullah’ın içinde yaşadığı toplumda “şair” kelimesinin kullanıldığı özel anlam hakkında bk. Yâsîn 36/69). Müfessirlerin çoğunluğu Resûlullah hakkında söylenilen şair ve kâhin sözlerini dikkate alarak 40. âyetteki, “değerli elçi”den maksadın Hz. Peygamber olduğu kanaatine varmışlardır. Tekvîr sûresinin 19. âyeti de aynı lafızları taşır; fakat çoğunluğun yorumuna göre orada elçiden maksat Cebrâil’dir. Aslında bu iki yorum arasında bir çelişki yoktur. Zira Kur’an’ı Hz. Peygamber’e Cebrâil getirmiş, o da tebliğ etmiştir. Bu sebeple Tekvîr sûresindeki âyetin bağlamına Cebrâil, buradaki bağlama ise Hz. Peygamber uygun düşmektedir. Gerçekte Kur’an Allah’ın kelâmıdır; nitekim 43. âyette âlemlerin rabbi katından indirilmiş olduğu açıkça ifade buyurulmuştur. Buna göre Cebrâil ve Hz. Peygamber Allah’ın kelâmını kullarına ulaştırmada aracı oldukları için 40. âyette söz onlara nisbet edilmiştir (bk. Râzî, XXX, 117).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 449-450
 

وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍۜ 


Ayet, atıf harfi وَ ‘la kasemin cevabına matuftur. İsim cümlesidir.  مَا   olumsuzluk harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. هُوَ  munfasıl zamir  مَا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur.  بِ  harf-i ceri zaiddir.

بِقَوْلِ  lafzen mecrur  مَا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. شَاعِرٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

  

 قَل۪يلاً مَا تُـؤْمِنُونَۙ


قَل۪يلاً  sıfatı olan masdardan naib mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur.  مَا  tekid içindir. 

تُـؤْمِنُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

تُـؤْمِنُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir. 

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍۜ 


Ayet, atıf harfi وَ  ile kasemin cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Kâfirlerin  هو شاعِرٌ  sözüne reddiye olarak gelmiştir.

Sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.  مَا  nefy harfi  ليس  gibi amel etmiştir.  بِ , tekid ifade eden zaid harftir. 

Cümlede müsnedin izafet formunda gelmesi, az sözle çok mana ifade kastına matuftur. 

مَا ‘nın haberi olan  بِقَوْلِ , masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

شَاعِرٍۜ ‘deki nekrelik muayyen olmayan cins ve umum ifade eder. Zaid  بِ  harfi sebebiyle kelime ‘hiçbir’ anlamı kazanmıştır. Olumsuz siyakta nekre, umum ve şümule işaret eder.

Olumlu cümlelerde  لَ  harfinin tekid ifade ettiği gibi, olumsuz cümlelerde de  لَيْسَ  ve  مَا 'nın haberinin başında gelen  بِ  harfi de tekid ifade eder. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, C. II, S. 142)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayet-i kerîmede aslında Kur’an’ın Cebrail (as)’ın getirdiği bir kelam olduğu ifade edilirken aynı zamanda kâfirlerin onun şair ve kâhin olduğu yönündeki iddialarına da cevap verilmiştir. Burada ele aldıklarımızın dışında bazı âyetler de vardır ki Kur’an’daki zikredildiği bağlam düşünüldüğünde bu ayetlerin ifade sadedinin, Allah’ın nimetlerinden birinin kevni ayetlerin içine gizlenerek insanlara nimetlerinin hatırlatılması olduğu görülecektir. Müfessirler bu vb. bağlamının dışında anlamlar yüklenebilen ayetlerde de idmâc sanatı olduğu görüşündedirler. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi) 


قَل۪يلاً مَا تُـؤْمِنُونَۙ


Cümle itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. 

İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  قَل۪يلاً , amili  تُـؤْمِنُونَ  olan masdardan naib olarak gelmiştir. Cümledeki zaid harf  مَا  ve mef'ûlü mutlak tekid unsurlarıdır. Cümlenin takdiri   تُـؤْمِنُونَۙ إيماناً قَلِلاً (Az bir imanla iman ediyorsunuz) şeklindedir. Bu takdire göre müspet muzari fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Ayetteki az'lık, yokluktan kinayedir. Bu, seni ziyarete hiç gelmeyen birisine: ”Ne kadar da az geliyorsun!" demene benzer. Aslında maksadın, hiç gelmediğini söylemektir. (Rûhu’l Beyân) 

قَل۪يلا  keli­mesinin nekre olarak gelmesi azlık ifade etmek içindir. Cümledeki  مَا  edatı, bu belirsizlikten çıkan azlık manasını pekiştirmektedir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr)

قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَۜ  ve قَل۪يلاً مَا تُـؤْمِنُونَۙ  cümleleri itiraz cümleleridir. Yani Kur’an şair ve kâhin sözü değildir. Bu olumsuzluk ne imanınızı ne de zikretmenizi etkiler. Çünkü siz inat ehlisiniz. (Âşûr)