A'râf Sûresi 135. Ayet

فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الرِّجْزَ اِلٰٓى اَجَلٍ هُمْ بَالِغُوهُ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ  ...

Fakat erişecekleri bir süreye kadar biz azabı üzerlerinden kaldırınca hemen yeminlerini bozarlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman
2 كَشَفْنَا biz kaldırsak ك ش ف
3 عَنْهُمُ onlardan
4 الرِّجْزَ azabı ر ج ز
5 إِلَىٰ kadar
6 أَجَلٍ bir süreye ا ج ل
7 هُمْ onlar
8 بَالِغُوهُ geçirecekleri ب ل غ
9 إِذَا hemen
10 هُمْ onlar
11 يَنْكُثُونَ yeminlerini bozarlar ن ك ث
 

Hz. Mûsâ’nın duası üzerine başlarına gelen son musibet de kaldırılınca, Firavun ve adamları daha önce Mûsâ ve İsrâiloğulları’nın Mısır’ı terketmelerine izin vermiş olmalarına rağmen yine sözlerinden döndüler. Ne var ki Hz. Mûsâ ve kavmi, bütün hazırlıklarını tamamlayarak geceleyin yola çıkmışlardı. Durumu öğrenen Firavun askerleriyle birlikte onların peşine düştü (bk. Tâhâ 20/77-78). Tevrat’ta ayrıntılı bir şekilde anlatıldığına göre (bk. Çıkış, 14/1-31) Firavun kuvvetleri onlara yetişmişti. Allah’ın buyruğu uyarınca Hz. Mûsâ’nın, asâsını denize uzatması üzerine sular sağlı sollu iki duvar teşkil edecek şekilde yarıldı ve bir koridor halinde yol açıldı. Bu suretle Hz. Mûsâ ve beraberindekiler boğulmaktan korkmaksızın (Tâhâ 20/77) hızla ilerlemeye başladılar. Peşlerinden Firavun ve yanındakiler de aynı yola girdiler. Hz. Mûsâ, kendi topluluğunun karşı tarafa geçmesi üzerine asâsını yine denize doğru uzattı ve suların tekrar eski halini almasıyla yol kapandı; böylece Firavun ve askerleri Kızıldeniz’de boğuldu. “Onlardan bir nefer bile kalmadı” (Çıkış, 12/28). Yûnus sûresinin 90-91. âyetlerinde bildirildiğine göre Firavun boğulmak üzere iken iman etmiş, fakat yeis halindeki (hayattan ümit kestiği sıradaki) bu imanı kabul edilmemiştir (Firavun’un imanıyla ilgili farklı görüşler için bk. Ömer Faruk Harman, “Firavun”, DİA, XIII, 120-121).

 Eski tefsirlerin hemen tamamında âyetteki “el-yemm” kelimesi Kızıldeniz diye anlaşılmıştır. Tevrat’ın Çıkış bölümünde ise sadece “deniz” kelimesi geçmektedir. Yine bu bölümde bazı coğrafî isimler verilmekteyse de bugün bu isimlerin nerelere takabül ettiği kesinlik kazanmış değildir. M. Reşîd Rızâ ise Mûsâ ve yanındakilerin geçtiği, fakat Firavun ve askerlerinin boğulduğu denizin Nil nehri olması gerektiği kanaatindedir (IX, 98).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 578-579

 

فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الرِّجْزَ اِلٰٓى اَجَلٍ هُمْ بَالِغُوهُ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ

 

فَ  istînâfiyyedir.  لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

كَشَفْنَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كَشَفْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

عَنْهُمُ  car mecruru  كَشَفْنَا  fiiline müteallıktır.  الرِّجْزَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

اِلٰٓى اَجَلٍ  car mecruru  كَشَفْنَا  fiiline müteallıktır.

هُمْ بَالِغُوهُ  cümlesi  اَجَلٍ  kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. Munfasıl zamir   هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

بَالِغُوهُ  haber olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır. Sonundaki  نَ  muzâf olduğu için hazfedilmiştir.

Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِذَا  mufacee harfidir.  اِذَا , isim cümlesinin önüne geldiğinde “birdenbire, ansızın” manasında mufacee harfi olur.

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَنْكُثُونَ  fiili haber olarak mahallen merfûdur.

يَنْكُثُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بَالِغُوهُ  kelimesi sülâsî mücerred olan  بلغ  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الرِّجْزَ اِلٰٓى اَجَلٍ هُمْ بَالِغُوهُ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ

 

فَ  istînafiyye,  لَمَّا  şartiyyedir.  لَمَّا  cümleye muzâf olan şart manalı zaman zarfıdır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Muzâfun ileyh olan şart cümlesi ...كَشَفْنَا, müspet mazi fiil cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsim cümlesi formunda gelerek sübut ifade eden  هُمْ بَالِغُوهُ  cümlesi,  اَجَلٍ  için sıfattır. Sıfat cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.

Mufacee harfinin dahil olduğu isim cümlesi  اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ, cevaptır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

اِذَا ; müfacee harfidir. Aniden olan beklenmedik durumları ifade eder. Anında değiştiklerini ve sözlerini bozduklarını ifade eder. Sözlerini bozmaları da muzari fiille gelerek hep sözünüzü bozuyordunuz, hala da bozuyorsunuz, manasını ifade etmiştir.

النَّكْثُ  kelimesi aslında bir ipin veya ipten yapılmış bir şeyin bükümünü bozmaktır. Allah Teâlâ ahde vefasızlık manasında kullanmıştır. Aynı şekilde ip de ahd manasında müstear olmuştur. Burada da tebe-i istiare olarak gelmiştir. (Âşûr)