فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَانْتَقَمْنَا | biz de öc aldık |
|
2 | مِنْهُمْ | onlardan |
|
3 | فَأَغْرَقْنَاهُمْ | onları boğduk |
|
4 | فِي |
|
|
5 | الْيَمِّ | yemm(su)da |
|
6 | بِأَنَّهُمْ | çünkü onlar |
|
7 | كَذَّبُوا | yalanlamışlardı |
|
8 | بِايَاتِنَا | ayetlerimizi |
|
9 | وَكَانُوا | ve olmuşlardı |
|
10 | عَنْهَا | onları |
|
11 | غَافِلِينَ | umursamaz |
|
Hz. Mûsâ’nın duası üzerine başlarına gelen son musibet de kaldırılınca, Firavun ve adamları daha önce Mûsâ ve İsrâiloğulları’nın Mısır’ı terketmelerine izin vermiş olmalarına rağmen yine sözlerinden döndüler. Ne var ki Hz. Mûsâ ve kavmi, bütün hazırlıklarını tamamlayarak geceleyin yola çıkmışlardı. Durumu öğrenen Firavun askerleriyle birlikte onların peşine düştü (bk. Tâhâ 20/77-78). Tevrat’ta ayrıntılı bir şekilde anlatıldığına göre (bk. Çıkış, 14/1-31) Firavun kuvvetleri onlara yetişmişti. Allah’ın buyruğu uyarınca Hz. Mûsâ’nın, asâsını denize uzatması üzerine sular sağlı sollu iki duvar teşkil edecek şekilde yarıldı ve bir koridor halinde yol açıldı. Bu suretle Hz. Mûsâ ve beraberindekiler boğulmaktan korkmaksızın (Tâhâ 20/77) hızla ilerlemeye başladılar. Peşlerinden Firavun ve yanındakiler de aynı yola girdiler. Hz. Mûsâ, kendi topluluğunun karşı tarafa geçmesi üzerine asâsını yine denize doğru uzattı ve suların tekrar eski halini almasıyla yol kapandı; böylece Firavun ve askerleri Kızıldeniz’de boğuldu. “Onlardan bir nefer bile kalmadı” (Çıkış, 12/28). Yûnus sûresinin 90-91. âyetlerinde bildirildiğine göre Firavun boğulmak üzere iken iman etmiş, fakat yeis halindeki (hayattan ümit kestiği sıradaki) bu imanı kabul edilmemiştir (Firavun’un imanıyla ilgili farklı görüşler için bk. Ömer Faruk Harman, “Firavun”, DİA, XIII, 120-121).
Eski tefsirlerin hemen tamamında âyetteki “el-yemm” kelimesi Kızıldeniz diye anlaşılmıştır. Tevrat’ın Çıkış bölümünde ise sadece “deniz” kelimesi geçmektedir. Yine bu bölümde bazı coğrafî isimler verilmekteyse de bugün bu isimlerin nerelere takabül ettiği kesinlik kazanmış değildir. M. Reşîd Rızâ ise Mûsâ ve yanındakilerin geçtiği, fakat Firavun ve askerlerinin boğulduğu denizin Nil nehri olması gerektiği kanaatindedir (IX, 98).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 578-579
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. انْتَقَمْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْهُمْ car mecruru انْتَقَمْنَا fiiline müteallıktır.
اَغْرَقْنَاهُمْ cümlesi atıf harfi فَ ile انْتَقَمْنَا fiiline matuftur. اَغْرَقْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mecrurdur.
فِي الْيَمِّ car mecruru اَغْرَقْنَاهُمْ fiiline müteallıktır.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
أَنَّ ve masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup بِ harf-i ceriyle birlikte اَغْرَقْنَاهُمْ fiiline müteallıktır. بِ harf-i ceri, sebebiyyedir.
هُمْ muttasıl zamiri أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. كَذَّبُوا fiili أَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
كَذَّبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِاٰيَاتِنَٓا car mecruru كَذَّبُوا fiiline müteallıktır.
Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. كَانُوا damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
Zamir olan çoğul و ’ı كَانَ ’nin ismi olup mahallen merfûdur. عَنْهَا car mecruru غَافِل۪ينَ’ye müteallıktır.
غَافِل۪ينَ kelimesi كَانُوا’nun haberi olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler, ي ile nasb olurlar.
غَافِل۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan غفل fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
انْتَقَمْنَا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındadır. Sülâsîsi نقم ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
كَذَّبُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ
فَ atıf harfidir. Ayet, … ولمّا وقع şeklinde başlayan cümledeki istînâfa matuftur. (Mahmut Sâfî)
Ayetin müspet mazi fiil sıygasındaki cümlesi فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen … فَاَغْرَقْنَاهُمْ cümlesi, فَانْتَقَمْنَا ‘ya فَ ile atfedilmiştir.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ve dahil olduğu هُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا cümlesi masdar teviliyle mecrur mahaldedir. بِ harfi ve masdar-ı müevvel, فَاَغْرَقْنَاهُمْ fiiline müteallıktır.
بِاٰيَاتِنَا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اٰيَاتِ şan ve şeref kazanmıştır.
و ’la masdar-ı müevvele atfedilen وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car mecrur كَان , عَنْهَا ’nin haberi olan غَافِل۪ينَ ’ye, önemine binaen takdim edilmiştir.
كَانُوا kelimesinden dolayı ”gaflet içinde yaşamayı adet edinmişlerdi” manası vardır.
Allah’ın intikam alması tabirinde istiare vardır. Allah intikam almaktan münezzehtir. Cezalarını verdi manasındadır.
كَذَّبُوا - غَافِل۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.
الْيَمِّ kelimesi deniz manasında Mısırlıların kullandığı bir kelimedir. Kur’an’da sadece Musa ve Firavun’la ilgili yerlerde geçmiştir.
Burada الْيَمِّ sözündeki tarif meânî alimlerine göre ahdi zihnidir. Nahivciler buna cinsi tarif derler. Çünkü bu ibarede özel bir deniz değil, bu nevden herhangi biri kastedilmiştir. (Âşûr)
Burada haber bu yüz çevirmenin onlarda sabit, yerleşmiş, kök salmış bir davranış olduğuna delalet için isim cümlesiyle gelmiştir. İsim cümlesinin haberi de ayetlerle birlikte bu yüz çevirme fiilinin teceddüt ettiğine delalet etmek üzere fiil olarak gelmiştir. (Âşûr)