وَاَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذ۪ينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْاَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنٰى عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ بِمَا صَبَرُواۜ وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَوْرَثْنَا | ve mirasçı kıldık |
|
2 | الْقَوْمَ | milleti |
|
3 | الَّذِينَ |
|
|
4 | كَانُوا | olan |
|
5 | يُسْتَضْعَفُونَ | hor görülüp ezilmekte |
|
6 | مَشَارِقَ | doğularına |
|
7 | الْأَرْضِ | yerin |
|
8 | وَمَغَارِبَهَا | ve batılarına |
|
9 | الَّتِي | öyle ki |
|
10 | بَارَكْنَا | bereketlendirdik |
|
11 | فِيهَا | içini |
|
12 | وَتَمَّتْ | ve tam yerine geldi |
|
13 | كَلِمَتُ | (verdiği) sözü |
|
14 | رَبِّكَ | Rabbinin |
|
15 | الْحُسْنَىٰ | güzel |
|
16 | عَلَىٰ | üzerine |
|
17 | بَنِي | oğulları |
|
18 | إِسْرَائِيلَ | İsrail |
|
19 | بِمَا | yüzünden |
|
20 | صَبَرُوا | sabretmeleri |
|
21 | وَدَمَّرْنَا | ve yıktık |
|
22 | مَا | şeyleri |
|
23 | كَانَ |
|
|
24 | يَصْنَعُ | yapageldiği |
|
25 | فِرْعَوْنُ | Fir’avn’ın |
|
26 | وَقَوْمُهُ | ve kavminin |
|
27 | وَمَا | ve |
|
28 | كَانُوا | oldukları |
|
29 | يَعْرِشُونَ | yükselttiyor (sarayları) |
|
Allah Teâlâ, İsrâiloğulları’nı Hz. Mûsâ vasıtasıyla Firavun’un zulmünden kurtardıktan sonra onları “İçini bereketle doldurduğumuz ülkenin doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı kıldık” buyuruyor. Burada işaret edilen bu bereketli ve verimli ülkenin neresi olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Bazı müfessirler âyetteki “doğu tarafı” ile Diyârışam’ın (Filistin-Suriye), “batı tarafı” ile de Mısır’ın kastedildiği (meselâ bk. Zemahşerî, II, 149; Şevkânî, II, 274); bazıları da daha sonra İsrâil soyundan gelen Dâvûd ve Süleyman’ın hâkim olduğu ülkelerin kastedildiği kanaatindedirler (bk. Râzî, XIV, 221). Diğer bir görüşe göre ise burada sadece Diyârışam’a işaret edilmiştir. Nitekim âyetin devamında yer alan “bereketlerle doldurduğumuz” şeklindeki niteleme de bunu gösterir. Zira akarsuları ve bitki örtüsü gibi zenginlikleri bakımından belirtilen nitelemeye yalnızca bu bölge uygun düşmektedir (meselâ bk. İbn Atıyye, VII, 147; İbn Kesîr, III, 464). İsrâiloğulları’nın hâkimiyetine verilen bu yer, Mâide sûresinin 21. âyetinde “Allah’ın size yazdığı kutsal toprak” diye anılıyor. İsrâ sûresinin başında da Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan bahsedilirken, bu sûrede sözü edilen yer hakkındaki aynı niteleme ile (bâreknâ) “çevresini mübarek (bereketli, verimli) kıldığımız Mescid-i Aksâ…” şeklinde söz edilmektedir. Şu halde İsrâiloğulları’nın hâkimiyetine verilen yer sadece Filistin olmalıdır (bk. Ateş, III, 385; Mevdûdî, II, 81; ayrıca bk. Mâide 5/21-26).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 579-580
دمر Demera : Bir şeyi ona hakim olacak şekilde yok etmek ve helak etmek demektir. Türkçede de bununla paralel anlamda kullanılmaktadır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de tef’il babında fiil ve mastar olarak toplam 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli dumur (a uğramaktır). (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذ۪ينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْاَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اَوْرَثْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
الْقَوْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, الْقَوْمَ’nin sıfatı olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَانُوا nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و ; muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.
يُسْتَضْعَفُونَ fiili كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur.
يُسْتَضْعَفُونَ fiili نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
مَشَارِقَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْاَرْضِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَغَارِبَهَا kelimesi atıf harfi وَ ’la مَشَارِقَ ‘ya matuftur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الَّت۪ي müfred müennes has ism-i mevsûlu, مشارق الأرض ومغاربها ifadesinin sıfatı olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası بَارَكْنَا ف۪يهَا’dır. Îrabtan mahalli yoktur.
بَارَكْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
ف۪يهَا car mecruru بَارَكْنَا fiiline müteallıktır.
يُسْتَضْعَفُونَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsî fiili ضعف ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
بَارَكْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi برك ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنٰى عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ بِمَا صَبَرُواۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. تَمَّتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. كَلِمَتُ fail olup lafzen merfûdur. كَلِمَتُ fail olup lafzen merfûdur.
رَبِّكَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْحُسْنٰى kelimesi كَلِمَتُ’nun sıfatı olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
عَلٰى بَن۪ٓي car mecruru تَمَّتْ fiiline müteallıktır. بَن۪ٓي kelimesi cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti ى ’dir. اِسْرَٓاء۪يلَ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا ve masdar-ı müevvel, بِ harf-i ceriyle birlikte تَمَّتْ fiiline müteallıktır.
صَبَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. دَمَّرْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası كَانَ ’nın dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi müstetir هو zamiridir.
يَصْنَعُ fiili كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur. يَصْنَعُ merfû muzari fiildir. فِرْعَوْنُ fail olup gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَوْمُهُ kelimesi atıf harfi وَ ‘la فِرْعَوْنُ’ye matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. Müşterek ism-i mevsûl مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَانُوا nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و ; muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.
يَعْرِشُونَ fiili كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur.
يَعْرِشُونَ fiili نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
دَمَّرْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi دمر ‘dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَاَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذ۪ينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْاَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ
وَ istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْقَوْمَ için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ’nin sılası …كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ, isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
كان’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, 103)
Cümledeki ikinci ism-i mevsûl مَغَارِبَهَا ,الَّت۪ي ’nın sıfatıdır. Sılası بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, istikrar ve temekkün ifade etmiştir. Mevsûllerde müphem yapıları nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara delalet eder. (Vakafat, s. 107)
الَّت۪ي - الَّذ۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مَشَارِقَ - مَغَارِبَهَا arasında tıbâk-ı îcab vardır.
وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنٰى عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ بِمَا صَبَرُواۜ
وَاَوْرَثْنَا ’ya وَ ’la atfedilen cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki masdar harfi مَٓا’nın sılası صَبَرُوا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel بِ harfi ile birlikte تَمَّتْ fiiline müteallıktır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
كَلِمَتُ رَبِّكَ izafetinde Rabb ismine muzâf olan كَلِمَتُ ve muzâfun ileyh olan كَ zamiri, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَوْرَثْنَا ’daki azamet zamirinden رَبِّكَ ’de, gaib zamire iltifat edilmiştir.
وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ
وَاَوْرَثْنَا ’ya وَ ’la atfedilen cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. دَمَّرْنَا fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsul مَٓا’nın sılası …كَانَ يَصْنَعُ, isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Cümledeki aynı üslupla gelen ikinci mevsûl, birinciye matuftur.
كان’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, 103, Âşûr)
Mevsûllerde müphem yapıları nedeniyle tevcih sanatı vardır. Farklı şeyleri temsil eden bu mevsûller arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَانَ - كَانُوا kelimeleri arasında iştikak cinası, tekrarlanmasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ sözü manayı muhatabın zihninde canlandırmak için mazi fiil yerine muzari fiille gelmiştir. مَا كَانُوا يَعْرِشُونَ cümlesi de böyledir.
دَمَّرْنَا - يَصْنَعُ ve دَمَّرْنَا - يَعْرِشُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
يَعْرِشُونَ fiilinin piramitler ve heykellerde olduğu gibi binaları yükseltmek manasında olması da caizdir. Bu kelime دَمَّرْنا fiiline münasiptir. Yüksek binalar arşa benzetilmiştir. Ama يَعْرِشُونَ fiilinin devlet ve mülk (saltanat) manasında müstear olması da caizdir. دَمَّرْنا fiili de muraşşaha manası için gelmiştir. (Âşûr)
كَان ’nin iki haberinin de muzari fiil olarak gelmesi teceddüt ve tekerrüre delalet eder. (Âşûr)