A'râf Sûresi 144. Ayet

قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالَات۪ي وَبِكَلَام۪يۘ فَخُذْ مَٓا اٰتَيْتُكَ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ  ...

(Allah) “Ey Mûsâ! Vahiylerim ve konuşmamla seni insanlar üzerine seçkin kıldım. Öyleyse sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 يَا مُوسَىٰ Musa
3 إِنِّي şüphesiz ben
4 اصْطَفَيْتُكَ seni seçtim ص ف و
5 عَلَى üzeine
6 النَّاسِ insanlar ن و س
7 بِرِسَالَاتِي mesajlarımla ر س ل
8 وَبِكَلَامِي ve konuşmamla ك ل م
9 فَخُذْ al ا خ ذ
10 مَا şeyi
11 اتَيْتُكَ sana verdiğim ا ت ي
12 وَكُنْ ve ol ك و ن
13 مِنَ -den
14 الشَّاكِرِينَ şükredenler- ش ك ر
 

Hz. Mûsâ’nın yüce Allah’ı görme dileğinin kabul edilmemesi karşısında, teselli mahiyetinde olmak üzere, Allah Teâlâ ona, iki büyük nimetini ikram etmek üzere onu seçtiğini, bu suretle kendisini diğer insanlardan üstün ve seçkin kıldığını hatırlatmış; bu nimetlerin kadrini bilip şükrünü eda etmesini istemiştir. Bu nimetlerden biri Mûsâ’ya tebliğler (risâlât) yani vahiyler gelmesi, diğeri de Allah’ın onunla vasıtasız olarak konuşmasıdır (kelâm).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 588

 

Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Müslümanlardan biri ile Yahudilerden biri aralarında münakaşa edip küfürleştiler. Müslüman öbürüne:

“Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı âlemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl’e kasem olsun!” diye yemin etti. Yahudi de: “Musa aleyhisselam’ı âlemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl’e kasem olsun!” diye yemin etti. Derken, o böyle der demez, Müslüman elini kaldırıp Yahudi’ye bir tokat vurdu. Yahudi de doğruca Aleyhisselâtu vesselâm’a gidip hadiseyi haber verdi. Aleyhissalâtu vesselâm:

 

“Beni Hz. Musa’ya üstün kılmayın! Çünkü insanlar hep bayılacaklar. İlk  kalkan ben olacağım. Ben ayılınca Hz. Musa’yı Arş’ın bir ucundan tutmuş göreceğim. Bilemiyorum. O, bayılıp hemen ayılanlardan mıdır, yoksa Allah’ın istisna ettiklerinden midir?” buyurdu.”

 [Buhârî, Husumât 1, Enbiya 34, 35, Rikâk 43, Tevhid 31; Müslim, Fezâil 160, (2373); Ebu Dâvud, Sünnet 14, (4671); Tirmizî, Tefsir, Zümer, (3240).]

 

قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالَات۪ي وَبِكَلَام۪يۘ فَخُذْ مَٓا اٰتَيْتُكَ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  يَا مُوسٰٓى ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَا  nida harfi,  مُوسٰٓى  münadadır. Müfred alem olup takdir edilen damme üzere mebni mahallen mansubtur. Nidanın cevabı  اِنِّي اصْطَفَيْتُكَ’dir. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

اصْطَفَيْتُكَ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  اصْطَفَيْتُكَ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.

Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

عَلَى النَّاسِ  car mecruru   اصْطَفَيْتُكَ  fiiline müteallıktır.  بِرِسَالَات۪ي  car mecruru  اصْطَفَيْتُكَ  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِكَلَام۪يۘ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  بِرِسَالَات۪ي’ye matuftur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن أتتك آياتي فخذ (Eğer sana ayetlerim gelirse hemen al.) şeklindedir.

خُذْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت’dir.

Müşterek ism-i mevsûl  مَٓا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰتَيْتُكَ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰتَيْتُكَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mensubtur.

وَ  atıf harfidir.  كُنْ  nakıs emir fiildir.  كُنْ’un ismi müstetir zamir  أنت ’dir. 

مِنَ الشَّاكِر۪ينَ  car mecruru  كُنْ  fiilinin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الشَّاكِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  شكر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اصْطَفَيْتُكَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi  صفو ’dır.

اصْطَفَيْتُكَ  şeklinde gelen fiilin aslı  ت  ile  اصتفي  şeklindeyken  ص  harfinden dolayı  ت  harfi  طَ  harfine dönüşmüştür.

İftiâl babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالَات۪ي وَبِكَلَام۪يۘ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli nida üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Bu ayet, Allah Teâlâ tarafından görme isteği kabul edilmeyen Musa'yı (a.s.) teselli eder. Sanki “Ey Musa! Ben, sana Beni görme imkanı tanımamakla beraber âlemlerde hiç kimseye vermediğim nimetleri lütfettim. Sen de o nimetleri ganimet olarak bil ve onların şükrünü edaya devam et.” demektedir.

Buradaki insanlardan murad, Musa’nın çağdaşı insanlardır. Harun, peygamber olmakla beraber Musa’ya uymakla memur idi. (Ebüssuûd)

Nidanın cevabı olan  اِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالَات۪ي  cümlesi,  اِنِّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade eden  اصْطَفَيْتُكَ  cümlesi, اِنِّ ’nin haberidir. 

Ayette "üstün kılmak" anlamına gelen  اصْطَفَي , seçmek anlamında olup burada “Seni daha faziletli kıldım.” demektir. (Kurtubî)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekit ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Önceki ayette  جَعَلَهُ ’daki gaib zamirden bu ayetteki  اِنِّي’de, müfred mütekellim zamire iltifat vardır.

بِرِسَالَات۪ي ve  بِكَلَام۪يۘ  arasında mürâât-ı  nazîr vardır.

بِرِسَالَات۪ي  ve  بِكَلَام۪يۘ  izafetlerinde Allah Teâlâ’ya ait mütekellim zamirine muzâf olan  رِسَالَات۪  ve  كَلَام۪  şan ve şeref kazanmıştır.


 فَخُذْ مَٓا اٰتَيْتُكَ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

 

Rabıta harfiyle gelen cümle, takdiri  إن اٰتَيْتُكَ آياتي (Eğer sana ayetlerimi verdiysem) olan, mahzuf şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

 خُذْ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا’nın sılası  اٰتَيْتُكَ, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Ayetin fasılası  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, makabline  وَ ’la atfedilmiştir. İki cümle inşâî olmak bakımından mutabıktır ve hükümde ortaktır.

Cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır.  مِنَ الشَّاكِر۪ينَ  car mecruru  كان ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

كَان ’nin  haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

Musa’yı (a.s.) “Kelîmullah” olarak isimlendirilmesi Allah’ın onunla konuştuğunun ismen Kur’an’da zikredilmesi dolayısıyladır. Yoksa Allah Teâlâ başka bazı peygamberleriyle de konuşmuştur. Kur’an’da Allah Teâlâ’nın bir insanla yalnız üç şekilde konuştuğu bildirilmiştir. Şûra Suresi 51. ayette bu konuda bilgi vardır. 

Herkese verilen nimet onun için hayırlı olandır. Herkes kendine düşen nimete şükürle karşılık vermeli, başkasınınkine göz dikmemelidir.

AllahTeâlâ, Musa’ya (a.s.) kendisine verilen nimete razı olmaya  ve şükrünü eda etmeye çağırmaktadır. Allah herkese kaldırabileceği bir nimet verir.