وَكَتَبْنَا لَهُ فِي الْاَلْوَاحِ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْعِظَةً وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍۚ فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِاَحْسَنِهَاۜ سَاُر۪يكُمْ دَارَ الْفَاسِق۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَكَتَبْنَا | ve yazdık |
|
2 | لَهُ | O’nun (Musa) için |
|
3 | فِي |
|
|
4 | الْأَلْوَاحِ | levhalara |
|
5 | مِنْ | ne varsa |
|
6 | كُلِّ | her |
|
7 | شَيْءٍ | şeyi |
|
8 | مَوْعِظَةً | öğüte dair |
|
9 | وَتَفْصِيلًا | ve açıklamasına dair |
|
10 | لِكُلِّ | her |
|
11 | شَيْءٍ | şeyin |
|
12 | فَخُذْهَا | bunları tut |
|
13 | بِقُوَّةٍ | kuvvetle |
|
14 | وَأْمُرْ | ve emret |
|
15 | قَوْمَكَ | kavmine |
|
16 | يَأْخُذُوا | tutsunlar |
|
17 | بِأَحْسَنِهَا | bunların en güzelini |
|
18 | سَأُرِيكُمْ | size göstereceğim |
|
19 | دَارَ | yurdunu |
|
20 | الْفَاسِقِينَ | yoldan çıkmışların |
|
Yukarıda geçen “risâletler”in açıklaması mahiyetindeki bu âyette Tevrat’ın, “levhalar”da yazılı metinler halinde gönderildiğine ve onun içeriğine yani Mûsâ şeriatına işaret edilmektedir.
Elvâh “dörtgen biçimindeki tahta” anlamına gelen levha kelimesinin çoğulu olup burada, Mûsâ’ya bildirilen vahiylerin yazılı olduğu taş levhalar (tabletler) kastedilmiştir.
“Bunları (levhalarda yazılı buyrukları) kuvvetle tut” emriyle Hz. Mûsâ’dan, o levhaları kararlılıkla, sabır ve metanetle koruyup kollaması, uygulaması istenmiştir. “Kavmine de onların en güzelini almalarını emret” buyruğu ise Hz. Mûsâ’nın, –ikisi de meşrû olan– iki şeyden daha güzel ve faziletli olanını (meselâ kısas yerine affetmeyi) tercih etmesi veya kavminden, –biri yasaklanmış, diğeri emredilmiş olan– iki işten emredilmiş olanını yapmalarını ya da Tevrat sayfalarındaki –hepsi de güzel olan– ahkâmı almalarını istemesi gibi değişik şekillerde yorumlanmıştır (İbn Atıyye, VII, 160-161).
“Yoldan çıkmışların yurdu” ifadesinde kimlerin veya hangi ülkenin kastedildiği hususunda şu görüşler ileri sürülmüştür: a) Firavun yönetiminin hüküm sürdüğü Mısır; b) Âd, Semûd vb. toplulukların yaşadığı beldeler (Arap yarımadası); c) Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini reddedenlere yurt olacak cehennem; d) Mûsâ’nın kendileriyle savaşmak görevini üstlendiği Amâlika ve diğer kavimlerce yurt edinilmiş olan ve bugünkü Suriye ile Filistin’i içine alan Diyârışam (İbn Atıyye, VII, 161); e) “Yurt” diye çevirdiğimiz dâr kelimesi helâk kelimesiyle karşılanarak ilgili cümle, “Size yoldan çıkmışların helâk oluşunu göstereceğim” şeklinde de açıklanmıştır (Şevkânî, II, 279).
Âyetlerin siyak ve sibakı (bağlamı) dikkate alındığında bunlar içinde tercihe şayan olanın son görüş olduğu söylenebilir. İbn Âşûr’a göre bu âyette Hz. Mûsâ ve kavmine, Allah’ın kendilerine vaad ettiği mukaddes toprakları fethedeceklerinin müjdelendiği bildirilmektedir.
وَكَتَبْنَا لَهُ فِي الْاَلْوَاحِ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْعِظَةً وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍۚ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. كَتَبْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
لَهُ car mecruru كَتَبْنَا fiiline müteallıktır. فِي الْاَلْوَاحِ car mecruru كَتَبْنَا fiiline müteallıktır. مِنْ كُلِّ car mecruru مَوْعِظَةً ‘in mahzuf haline müteallıktır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَوْعِظَةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. تَفْص۪يلاً kelimesi atıf harfi وَ ’la مَوْعِظَةً’e matuftur.
لِكُلِّ car mecruru تَفْص۪يلاً’e müteallıktır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِاَحْسَنِهَاۜ
فَ atıf harfidir. خُذْهَا sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت’dir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
بِقُوَّةٍ car mecruru خُذْهَا’deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, متلبّسا (birlikte, sarınarak) şeklindedir.
وَ atıf harfidir. أْمُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت’dir.
قَوْمَكَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَأْخُذُوا talebin cevabı olduğu için ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِاَحْسَنِهَا car mecruru يَأْخُذُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سَاُر۪يكُمْ دَارَ الْفَاسِق۪ينَ
سَاُر۪يكُمْ fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. اُر۪يكُمْ fiili, ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. دَارَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
الْفَاسِق۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْفَاسِق۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan فسق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سَاُر۪يكُمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi رأي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَكَتَبْنَا لَهُ فِي الْاَلْوَاحِ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْعِظَةً وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍۚ
وَ, istinafiyedir. Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Önceki ayette فَخُذْ مَٓا اٰتَيْتُكَ ifadesindeki, müfred mütekellim zamirinden bu ayette azamet zamirine iltifat edilmiştir.
شَيْءٍ ’deki tenvin tazim ve kesret ifade eder..
كُلِّ شَيْءٍۚ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Cenab-ı Hakk’ın, “her bir şeyi” ifadesi, umum ifade etmemiştir. Aksine bundan murad, Hz. Musa ve kavminin, dinleri hususunda muhtaç oldukları helaller, haramlar, güzel şeyler ve çirkin olar şeyler (iyilikler ve kötülükler)dir. (Fahreddin er-Râzî)
تَفْص۪يلاً kelimesi مَوْعِظَةً’e matuftur. Atıf sebebi temâsüldür.
مِنْ كُلِّ شَيْءٍ ifadesi كَتَبْنَا ‘nın mef‘ûlü olup nasb mahallindedir. مَوْعِظَةً وَتَفْص۪يلاً ifadesi ise, onun bedelidir. Yani ona İsrailoğullarının din konusunda ihtiyaç duydukları bütün öğütleri ve hükümlere dair açıklamaları yazdık demektir.
فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِاَحْسَنِهَاۜ
فَ atıf harfidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan خُذْهَا بِقُوَّةٍ cümlesi, takdiri قلنا [dedik] olan fiilin mekulü’l-kavlidir.
Aynı üslupta gelen وَأْمُرْ قَوْمَكَ cümlesi, mekulü’l-kavle وَ ’la atfedilmiştir.
Meczum muzari fiil sıygasında gelen يَأْخُذُوا بِاَحْسَنِهَا cümlesi, talebin cevabıdır.
بِقُوَّةٍ ’deki tenvin kesret ve nev ifade eder.
فَخُذْهَا - يَأْخُذُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
سَاُر۪يكُمْ دَارَ الْفَاسِق۪ينَ
Ayetin son cümlesi ta’lil manasında istînâfiyyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümleye dahil olan istikbal harfi سَ tekid ifade eder.
Cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.
دَارَ الْفَاسِق۪ينَ izafeti, veciz ifade kastının yanında muzâfa tahkir ifade eder.
Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Bu ayet-i kerimede iyi kulların yoluna teşvik konusunda mübalağalı bir ifade için iltifat yapılarak üçüncü şahıstan سَاُر۪يكُمْ’da muhataba dönülmüştür.
Bu cümlede hitap, kendilerine verilen emirleri ciddiyetle yerine getirmeleri için Musa’nın kavmine tevcih edilmiştir. Ceza vaidi ve korkutma anlamında olabilir: Bu takdirde fasıkların yurdundan maksat, Mısır toprağı ile Ad ve Semûd gibi kavimlerin topraklarıdır. Çünkü o şehirlerin ahalisi boşalmış ve evlerin duvarları çatıları üzerine çökmüştür. İşte insanlar ayni felaketin kendi başlarına da gelmemesi için ibret alıp ve kötülüklerden sakınmalıdır. Ya da mükâfat vaadi ve teşvik anlamında olabilir: Bu takdirde, fasıkların yurdundan murad ya özellikle Mısır toprağıdır ya da onunla beraber Şam'daki Cebabire ve Amalîka kavimlerinin topraklarıdır. Zira o topraklar da o zamanın İsrailoğullarına takdir ve vadedilmiş topraklardı. (Ebüssuûd)