A'râf Sûresi 159. Ayet

وَمِنْ قَوْمِ مُوسٰٓى اُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِه۪ يَعْدِلُونَ  ...

Mûsâ’nın kavminden (insanları) hak ile doğru yola ileten ve onunla adaletli davranan bir topluluk da vardı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنْ ve
2 قَوْمِ kavminden ق و م
3 مُوسَىٰ Musa’nın
4 أُمَّةٌ bir topluluk vardır ا م م
5 يَهْدُونَ hakka götüren ه د ي
6 بِالْحَقِّ doğrulukla ح ق ق
7 وَبِهِ ve onunla
8 يَعْدِلُونَ adalet yapan ع د ل
 

Müfessirler, bu âyetin iki farklı anlamı ifade edebileceğini düşünmüşlerdir. Bir ihtimale göre âyetteki “Mûsâ’nın kavminden bir topluluk”tan maksat, Hz. Mûsâ döneminde ve daha sonraki devirlerde Mûsâ dininin tahrif edilmemiş şeklini korumayı ve ona göre yaşamayı başarmış İsrâiloğulları olup âyette onların gerçeği görüp kabul ettikleri ve bu sayede inanç ve yaşayışta aşırılıklardan sakınarak âdil davrandıkları, adaletle hükmettikleri bildirilmektedir. Daha zayıf görülen diğer ihtimale göre âyette Hz. Muhammed döneminde yaşayıp onun tebliğini kabul etmiş olan Abdullah b. Selâm gibi yahudi asıllı kimseler kastedilmiştir (Zemahşerî, II, 98; Râzî, XV, 31-32; İbn Atıyye, VII, 183).

 

 Âyette İsrâiloğlulları’nın bir kesiminden övgüyle söz edilirken bunlar hakkında özellikle hak ve adalet kavramlarının seçilmesi ilgi çekicidir ve bu bakımdan âyet son derece anlamlı bir uyarı içermektedir. Aslında hak ontolojik alana, adalet ise ahlâkî alana ait bir kavramdır. Bununla birlikte Kur’an bakımından bu iki kavram büsbütün birbirinden farklı ve ayrı olmayıp, makrokozmostan mikrokozmosa (evrenden insana) kadar bütün varlıklar ve olaylar âlemindeki ilâhî hikmetin eseri olan kusursuz yapıyı, düzeni ve işleyişi ifade eder. Buna göre en gerçek (hak) bilgi Allah’ın bilgisidir; en mükemmel düzen O’nun bilgi ve hikmetinin eseri olan düzendir; en doğru ve en adaletli iş de yine O’nun bilgi ve hikmetinin tecellisi olan işleridir. Şu halde hak ve adalet ilâhî ilim ve hikmetin nitelikleri ve bunların evrene yansımalarıdır. Sonuç itibariyle bunlar evrensel değerlerdir, dolayısıyla insanın inanç, bilgi, ahlâk ve davranışları için benimsemesi gereken mutlak ölçülerdir. Düşünce, inanç ve ahlâk planında hak ve adalet ölçülerine aykırı davranan birey veya topluluk ilâhî düzenle çelişmiş olacağı için mutlaka bunun bir zararını görür, acısını çeker. Bu durumda hem bireysel hem de toplumsal planda izlenmesi gereken yol, hakkın ışığında belirlenip seçilmeli; inanç ve bilgide gerçek ve doğru olanın ne olduğu araştırılıp bulunarak din ve dünya hayatı buna göre düzenlenmelidir. Kezâ insanın dinî davranışlarından diğer insanlarla ve hatta canlı-cansız tabiatla ilişkilerine kadar her alanla ilgili niyet, söz ve hareketleri hem hakka uygun olmalı, dolayısıyla gerçeğe aykırılığı ifade eden yalan, düzmece, sahte vb. nitelemelerden arınmış olmalı hem de âdil olmalı, her türlü aşırılıklardan, zulüm ve haksızlıklardan arınmış bulunmalıdır. İşte –Kur’ân-ı Kerîm’de İsrâiloğulları yer yer yanlış inanç ve davranışları yüzünden eleştirilirken– burada onların bir kesimi bilgileriyle, inançlarıyla, ahlâk ve davranışlarıyla ilâhî yasa gereğince hak ve adalet ölçülerine uydukları için takdirle anılmışlardır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 610-611

 

وَمِنْ قَوْمِ مُوسٰٓى اُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِه۪ يَعْدِلُونَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  مِنْ قَوْمِ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  مُوسٰٓى  muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder fetha ile mecrur olup gayri munsarif olduğu için esre almamıştır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُمَّةٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.

يَهْدُونَ  fiili  اُمَّةٌ kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur.  يَهْدُونَ   fiili  نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ve mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:

Not: Gayr-ı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.

Not: Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 بِالْحَقِّ  car mecruru  يَهْدُونَ ‘deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; حال كونكم متلبّسين بالحقّ (Hakka bürünmüş olan haliniz) şeklindedir.

وَ  atıf harfidir.  بِه۪  car mecruru  يَعْدِلُونَ  fiiline müteallıktır.  يَعْدِلُونَ  fiili  نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

وَمِنْ قَوْمِ مُوسٰٓى اُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِه۪ يَعْدِلُونَ

 

وَ  istînâfiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  مِنْ قَوْمِ مُوسٰٓى  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  اُمَّةٌ  muahhar mübtedadır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyh olan  اُمَّةٌ  kelimesinin nekreliği, tazim içindir.

Müspet muzari fiil sıygasında gelen  يَهْدُونَ بِالْحَقِّ  cümlesi  اُمَّةٌ  için sıfattır. Sıfatlar tetmîm yoluyla yapılan ıtnâbdır.

Kelamda kastedilen manadan başkasını çağrıştırmayacak bir fazlalığın mübalağa veya benzeri bir nükteden dolayı getirilmesine tetmîm denir.  (Ar. Gör. Ömer Kara, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 1 Yıl: 2000)

Sıfat cümlesine matuf olan  وَبِه۪ يَعْدِلُونَ  cümlesinde, car mecrur önemine binaen takdim edilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlenin atıf sebebi tezâyüftür.

يَهْدُونَ - يَعْدِلُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

بِالْحَقِّ  car mecruru ilk cümlede muktezâ-i zâhire uygun olarak, ikinci cümlede ise  بِه۪  şeklindeki zamirle önemine binaen takdim edilerek gelmiştir. Burada kasr manası kastedilmemiştir. (Âşûr)

Bu sayfadaki bütün ayetlerin sonunda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.