A'râf Sûresi 17. Ayet

ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ وَلَا تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِر۪ينَ  ...

“Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 لَاتِيَنَّهُمْ onlara sokulacağım ا ت ي
3 مِنْ
4 بَيْنِ ب ي ن
5 أَيْدِيهِمْ önlerinden ي د ي
6 وَمِنْ ce
7 خَلْفِهِمْ arkalarından خ ل ف
8 وَعَنْ ve
9 أَيْمَانِهِمْ sağlarından ي م ن
10 وَعَنْ ve
11 شَمَائِلِهِمْ sollarından ش م ل
12 وَلَا ve
13 تَجِدُ bulmayacaksın و ج د
14 أَكْثَرَهُمْ çoklarını ك ث ر
15 شَاكِرِينَ şükredenlerden ش ك ر
 

“Seytanın en büyük saldırısı”

https://youtu.be/Yxv9JVe1QuI

(Nouman  Ali Khan)

 
شَمَلَ Şemele : شِمالٌ; sağın (يَمِينٌ ) karşıtıdır ve sol manasındadır. الإشْتِمال بِالثَّوْبِ insanın elbisesine bürünüp, sarmalanıp onu sol yanı üzerine atmasıdır. Örtünün bedeni sardığı gibi karakter ve tabiatta insanı kuşattığı için ona da شِمالٌ denir. Aklı bürüyüp sarıp sarmaladığı için şaraba da شَمُولٌ denmiştir. Kâbe’nin kuzeyinden esen rüzgara da شِمالٌ ismi verilmiştir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri şimal, şemâil, şâmil, şümul, teşmil, müştemilattır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ

 

ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir.)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr) 

لَ  kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  اٰتِيَنَّهُمْ  fiilinin sonundaki  نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

اٰتِيَنَّهُمْ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انا ’dir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

مِنْ بَيْنِ  car mecruru  اٰتِيَنَّهُمْ  fiiline müteallıktır.  اَيْد۪يهِمْ  muzâfun ileyh olup mukadder kesra ile mecrurdur. 

Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  مِنْ خَلْفِهِمْ  car mecruru  اٰتِيَنَّهُمْ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْ  kelimeleri atıf harfi  وَ ’la  خَلْفِهِمْ’e matuftur. 


 وَلَا تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِر۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَجِدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت’dir.

اَكْثَرَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

شَاكِر۪ينَ  hal olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

شَاكِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan شكر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ 

 

İblisin sözlerinin devamı olan ayet, tertip ve mühlet ifade eden  ثُمَّ  ile önceki ayetteki kasemin cevabına atfedilmiştir. 

Ayetin ilk cümlesi mukadder kasemin cevabıdır.  لَ  ve  نَّ  ile tekid edilmiş fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Mahzufla birlikte terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ - خَلْفِهِمْ  ve  اَيْمَانِهِمْ - شَمَٓائِلِهِمْۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı ve bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Şayet “Neden ْمِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ  [önlerinden ve arkalarından] ifadesinden ibtida harfi olan وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ ,مِنْ  [sağlarından ve sollarından] ifadesinde ise mücaveze (geçme, aşma) anlamı veren  عَنْ kullanılmıştır?” dersen şöyle derim: Fiil mef‘ûlün fîh alırken nasıl harf-i cer ile alıyorsa mef‘ûlün bih alırken de öyle olur. Nasıl ki fiiller mef‘ûl alırken kullanılan harf-i cerler (hurûf-u teaddî) mef‘ûlün fîh alınırken farklılık arz ediyorsa mef‘ûlün bih alırken de farklılık arz eder. Bu, kıyas yolu ile değil, ancak öncekilerden işitme yoluyla alınıp öğrenilecek bir dil meselesidir. (Keşşâf)

İblis, mümkün olan her yönden sokulup insanları azdırma ve saptırma azmini, düşmanın dört yandan saldırmasına benzetmiştir. İşte bundan dolayıdır ki yukarı ve aşağı yönler zikredilmemiştir.

Rivayete göre İbni Abbas şöyle demiştir: “Önlerinden ahiret; arkalarından dünya;

sağlarından ve sollarından da iyilik ve kötülük cihetlerinden demektir.” (Ebüssuûd)


 وَلَا تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِر۪ينَ

 

Ayetin son cümlesi kasemin cevabına matuftur. Menfi muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsned muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Hal olan  شَاكِر۪ينَ  dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

İblis bunu zan olarak söylemiştir, bunun delili ise [Gerçek şu ki İblis, onlar hakkındaki zannında doğru çıkmış; (müminlerden bir grup hariç) ona uymuşlardı. (Sebe Suresi, 20)] ayetidir. Bir görüşe göre İblis bunu, durumu Allah Teâlâ’nın bildirmesi ile öğrenen meleklerden duymuştur. (Keşşâf)

Şükretmemek şeytanın bizim üzerimizdeki otoritesini gösterir.