23 Eylül 2024
A'râf Sûresi 12-22 (151. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

A'râf Sûresi 12. Ayet

قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ  ...


Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 مَا nedir?
3 مَنَعَكَ seni alıkoyan م ن ع
4 أَلَّا
5 تَسْجُدَ secde etmekten س ج د
6 إِذْ zaman
7 أَمَرْتُكَ sana emrettiğim ا م ر
8 قَالَ dedi ق و ل
9 أَنَا ben
10 خَيْرٌ hayırlıyım خ ي ر
11 مِنْهُ ondan
12 خَلَقْتَنِي beni yarattın خ ل ق
13 مِنْ
14 نَارٍ ateşten ن و ر
15 وَخَلَقْتَهُ onu ise yarattın خ ل ق
16 مِنْ
17 طِينٍ çamurdan ط ي ن

Yüce Allah’ın, İblîs’i hemen rahmetinden kovmayıp isyan etmesinin sebebini sorması, savunmayı herkes için bir hak olarak tanıdığını gösterir. İblîs, kendisinin ateşten, Âdem’in ise topraktan yaratıldığı, şu halde kendisinin ondan daha değerli olduğu şeklinde bir istidlâlde bulunmuşsa da, gerçekte birçok bakımdan isabetsiz olan (ayrıntısı için bk. Elmalılı, III, 2130-2134) bu gerekçe haklı görülmemiş ve İblîs bulunduğu makamdan kovulmuştur. Burada İblîs’in kibre kapıldığına ve bunun cezası olarak aşağılıklardan biri haline getirildiğine bilhassa dikkat çekilmektedir.

 Müfessirler, 13. âyetteki “in oradan!” ifadesiyle kastedilen yer konusunda farklı görüşler üzerinde durmuşlardır. İbn Abbas’a isnad edilen bir rivayete dayanılarak buranın cennet olduğu söylenmiştir. Daha güçlü bir görüşe göre orası semâdır. Burayı “melekler katı” diye anlayanlar da olmuştur (Râzî, XIV, 33; Şevkânî, II, 220).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 506

Riyazus Salihin, 1850 Nolu Hadis
Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Melekler nûrdan, cinler kızıl ateşten, Âdem de size bildirilen şeyden (topraktan) yaratılmıştır.”
Müslim, Zühd 60. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, VI, 153, 168
 

قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ


Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Mekulü’l-kavli,  مَا مَنَعَكَ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

مَا  istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.

مَنَعَكَ  fiili  مَا ’nın haberi olarak mahallen merfûdur.  مَنَعَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

اَنْ  masdar harfidir.  لَا  zaid harftir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  مَنَعَ  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. 

تَسْجُدَ  mansub muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

اِذْ  zaman zarfı  تَسْجُدَ  fiiline müteallıktır.  اَمَرْتُكَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَمَرْتُكَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.


 قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. Mekulü’l-kavli,  اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

Munfasıl zamir  اَنَا۬  mübteda olarak mahallen merfûdur.  خَيْرٌ  haber olup lafzen merfûdur.  مِنْهُ  car mecruru  خَيْرٌ ‘e müteallıktır. 

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ

 

Fiil cümlesidir.  خَلَقْتَن۪ي  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

Sonundaki  ن۪  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.

مِنْ نَارٍ  car mecruru  خَلَقْتَن۪ي  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  خَلَقْتَهُ  sükun  üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

مِنْ ط۪ينٍ  car  mecruru  خَلَقْتَهُ  fiiline müteallıktır.

قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ

 

İstînâfiyye olan ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olduğu için soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Masdar harfi  أنْ  ve akabindeki muzari fiil sıygasındaki  اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَ  cümlesi, masdar teviliyle  مَنَعَكَ  fiilinin ikinci mef’ûlü konumundadır. Masdar-ı müevvel cümlesi zaid  لا  ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır.

Mazi fiil sıygasında gelen  اَمَرْتُكَ  cümlesi zaman zarfı  اِذْ  için muzâfun ileyhtir.

Bu ayette, önceki ayetteki azamet zamirinden gaib zamirine iltifat vardır.

Şayet “Neden onu secdeden alıkoyan şeyin ne olduğunu sormuştur, onu zaten biliyor değil midir?” dersen şöyle derim: Bunu, onu kınamak ve inatçılığını, küfrünü, kibrini, aslı ile iftihar edişini, Âdem’in aslını küçük görüşünü, Rabbinin emrine muhalefet etmiş olduğunu, faziletçe daha üstün olanın altta olana secde etmesinin yanlış olduğunu düşünmekle kendisine verilmiş ilâhî emrin kendisi için vâcip olmadığına inandığını göstermek için söylemiştir. (Keşşâf)


 قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ

 

Beyanî istînâf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemal-i ittisâldir.  Müspet  mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. İblisin sözleri kizbî haberdir. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ  ise sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Mübteda  ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

 

 خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ

 

Fasılla gelen cümle, beyanî istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemal-i ittisâldir. Veya cümle ta’liliyedir. Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ [“Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.” dedi.] ifadesinde cem’ ma’at-tefrîk sanatı vardır. Aynı üsluptaki  وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ  cümlesi  وَ ’la makabline atfedilmiştir.

Cem’ ma’at-tefrîk: Önce iki şey bir hükümde birleştirilir, sonra farklılıkları zikredilir (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

İblisin kıyası yanlıştır. Ateş ile toprak arasındaki üstünlüğü neye göre yapmıştır? Kibir; başkasını küçük görmektir.

خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ  ve خَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ  cümleleri arasında mukabele,  نَارٍ - ط۪ينٍ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

قَالَ - خَلَقْتَ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Şayet “ İblis’in ‘seni alıkoyan nedir?’ şeklindeki soruya cevap olarak ‘Çünkü ben ondan daha hayırlıyım.’ şeklinde cevap vermesi nasıl söz konusu olabilir? Zira bu soruya cevap olarak, ‘Beni falan şey alıkoydu.’ demesi gerekmez miydi?” dersen, şöyle derim: Aslında “Ben ondan daha hayırlıyım.” sözüyle yeni bir anlatım başlamıştır yani bu, o soruya cevap değildir ve bu anlatımda İblis kendisinin Âdem’den daha üstün olduğunu bildirmekte ve bu üstünlüğün nedenini ifade etmektedir ki bu da onun aslının ateş, Âdem’in aslının ise çamur olmasıdır. Bu ifadeden, hem o sorunun cevabı hem de daha fazlası anlaşılmaktadır yani emri yadırgamakta ve kendisi gibi bir varlığın Âdem gibi bir varlığa secde etmekle memur olmasını uzak görmektedir. Adeta “Bu sıfatlara sahip birine böyle bir emir vermek olacak şey değil!” demiş olmaktadır. (Keşşâf)

Bu olay hikâye edilirken değişik ibarelerin kullanılmasından anlaşıldığına göre melûn İblis, bir günah içinde üç hata işlemiştir. Şöyle ki:

1. Emre muhalefet etmek,

2. Cemaatten ayrılmak ve Allah Teâlâ'ya çok yakın melekler sınıfı içinde olmaktan kaçınmak,

3. Büyüklük taslayıp Âdem'i tahkir etmek.

İblis, o zaman bunların her biri için kınanmıştır; ancak her hikaye edilişte, başka biri zikredilmiştir.

Her yerde hepsinin zikredilmemesi, kınanması için her birinin yeterli ve onun yaptığının batıl olduğunu göstermek içindir.

İblis'in kınanmasının hikâye edilmesi, Bakara, İsra, Kehf, Tâ-Hâ Surelerinde hiç zikredilmemiştir. (Ebüssuûd)

Bundan anlaşılır ki alim geçinenlerin bir çoğunda görülebilen sadece maddeye yöneliş (maddecilik) İblis’in mesleklerinden bir meslektir. İşte yukarıda işaret edildiği üzere bu yanlış görüşüyledir ki İblis, “Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” küçük önermesi altında; “Ateş çamurdan üstündür, üstün olandan yaratılan da üstündür.” diye iki gizli büyük önermeye işaret ederek, bunları birer açık gerçek ve müselleme (yardımcı teorem) gibi varsaymış ve bundan “Ben ondan daha hayırlıyım.” sonucunu çıkarmak istemiştir. Oysa ikinci önerme toptan doğru olmadığı gibi birinci önerme de mutlak olarak doğru değildir. Gerçekte genellikle yaratılış bakımından ikisi de mahluk olmak ve yaratıcının hükmüne mahkum bulunmak bakımından eşit olduktan başka özellik bakımından da toprağa mahsus özellikler, ateşe mahsus özelliklerden daha kapsamlı ve üstündür. Hele ahlakî bir temsil ile düşünüldüğü zaman ateşin hafifliğine, hiddet ve şiddetine, telaş ve ızdırabına, kibire eğilimli ve yayılmacı olmasına karşılık toprağın vakar ve sakinliği, sabır ve dayanıklılığı, sebatı, yumuşaklığı, haya ve cömertliği, seçkinlik ve olgunlaşma yeteneği ne kadar yüksektir. İblis gerek bilgi edinme noksanlığından, gerek anlayışındaki bozukluktan yani bilgiyi haktan değil nefsinden almak davasında bulunduğundan dolayı bunda da yanlışa düşmüştür. Ve yine bu yanlış iledir ki Âdem’i sırf çamur, kendisini sırf bir ateş seviyesinde mukayese etmiş, çamurdan yaratılan Âdem’in Allah’ın seçkin kılması ile çamurdan büsbütün başka şerefli bir duruma yükseleceğini, kendisinin de ateşten büsbütün başka bir lanete uğrayacağını anlayamamıştır. (Elmalılı)

A'râf Sûresi 13. Ayet

قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ ف۪يهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِر۪ينَ  ...


Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 فَاهْبِطْ öyle ise in ه ب ط
3 مِنْهَا oradan
4 فَمَا değildir
5 يَكُونُ (haddin) ك و ن
6 لَكَ senin
7 أَنْ
8 تَتَكَبَّرَ büyüklük taslamak ك ب ر
9 فِيهَا orada
10 فَاخْرُجْ çık خ ر ج
11 إِنَّكَ çünkü sen
12 مِنَ
13 الصَّاغِرِينَ aşağılıklardansın ص غ ر

قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ ف۪يهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِر۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Mekulü’l-kavli, şart fiili ve cevabıdır.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن امتنعت عن الطاعة فاهبط  (İtaat etmekten kaçınırsan in.) şeklindedir.

اهْبِطْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت’dir.  مِنْهَا  car mecruru اهْبِطْ  fiiline müteallıktır.

فَ  ta’liliyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَكُونُ  tam muzari  fiil olup  يببغى  manasındadır.  لَكَ  car mecruru  يَكُونُ  fiiline müteallıktır.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يَكُونُ’nun faili olarak mahallen merfûdur. تَتَكَبَّرَ  mansub muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri  أنت’dir.

ف۪يهَا  car mecruru  تَتَكَبَّرَ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.

فَ  atıf harfidir.  اخْرُجْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كَ  muttasıl zamir  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  مِنَ الصَّاغِر۪ينَ  car mecruru  اِنَّ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

الصَّاغِر۪ينَ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الصَّاغِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صغر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَتَكَبَّرَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi كبر ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ ف۪يهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِر۪ينَ

 

Ayet, istînâfiyyedir. Cümle, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l kavli olan  فَاهْبِطْ مِنْهَا, mahzuf şartın cevap cümlesidir. Takdiri,  إن امتنعت عن الطاعة [İtaat etmeyi reddedersen] şeklindedir. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Cümleye dahil olan  فَ  ta’liliyye,  مَا  nafiyedir. Menfi muzari fiil cümlesinde masdar harfi  اَنْ  ve müteakip  تَتَكَبَّرَ ف۪يهَا  cümlesi, masdar teviliyle, tam fiil olan  يَكُونُ ’nun faili konumundadır.

Ta’lil cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

فَاخْرُجْ  cümlesi aynı üsluptaki  فَاهْبِطْ مِنْهَا  cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. 

Ta’liliyye olan  اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِر۪ينَ  cümlesi fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemal-i ittisâldir. Sübut ifade eden isim cümlesi  اِنَّ  ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır.  اِنَّ , مِنَ الصَّاغِر۪ينَ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır. 

فَاهْبِطْ  -  فَاخْرُجْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

تَتَكَبَّرَ - الصَّاغِر۪ينَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

[Öyle ise in oradan!] Yani itaatkâr ve mütevazı meleklerin mekânı olan gökten, asi, mütekebbir insan ve cinlerin mekânı olan yeryüzüne. “Orada büyüklenmek” ve isyan etmek “sana düşmez” böyle bir şey yapman uygun değildir. [Çık, şüphesiz küçülenlerdensin sen!] Yani kibirlenmiş olduğun için Allah nezdinde ve O’nun dostları nezdinde küçük ve değersiz kimselerdensin. (Keşşâf)

Allah buyurdu ki: “Öyleyse in oradan, o bulunduğun cennetten yahut melekler toplumu içinden. Çünkü senin orada büyüklenip gururlanman olmaz. O yüce makam, haddini bilen taat ve tevazu sahibi kimselere mahsustur. O halde çık, sen artık küçülenlerdensin.’’ Kibirlenmek küçüklüktür; büyüyecek olan büyüklenmez, büyüklenen mutlaka küçülür, alçalır, küçük düşürülür. Yücelik sıfatları kendisine ait olan Yüce Allah, bu emirle onu bulunduğu makamdan derhal azledip indirdi. Kibirine karşılık küçüklüğe ve hakarete mahkum etti. Aslının ateş olmasına güvenerek, hayırlılık ve fazileti kendisinde aslından intikal eden bir miras, elinden alınmaz bir kişisel özellik gibi varsayarak bu imtihan zamanına kadar bulunduğu o mutluluk makamından düşmeyeceğini zanneden ve bu zannıyla: Yaratıcı’nın emrini eleştirmeye kalkışan İblis’e bu ilâhî emir, eşyanın bütün özelliklerinin sadece bir Allah vergisi olduğunu, bu şekilde bir defada fiilen anlatıverdi. (Elmalılı)
A'râf Sûresi 14. Ayet

قَالَ اَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ  ...


Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 أَنْظِرْنِي bana süre ver ن ظ ر
3 إِلَىٰ kadar
4 يَوْمِ güne ي و م
5 يُبْعَثُونَ tekrar dirilecekleri ب ع ث

İblîs’in, Allah’tan kendisini, kıyamete kadar değil de insanların yeniden diriltilecekleri zamana kadar yaşatmasını dilemesi ölümsüzlüğü istemesi anlamına gelir. Çünkü ba‘sten sonra artık ölüm olmayacak, İblîs de kendisine uyanlarla birlikte cehennemi boylayacaktır (Şevkânî, II, 221). Onun bu dileğinin kabul edilmesi, insanoğlu için dünya hayatının bir imtihan süresi olması yönündeki ilâhî takdirin de bir sonucudur. Ayrıca burada şeytanın insanlar aleyhindeki kötü planları onlara haber verilerek, bir bakıma insanlar dünya ve âhiret hayatlarını mahvedecek olan bu tehlike karşısında uyarılmışlardır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 507

قَالَ اَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Mekulü’l-kavli,  اَنْظِرْن۪ٓي’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اَنْظِرْن۪ٓي  mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri,  أنت ’dir. Sonundaki  ن۪  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.

اِلٰى يَوْمِ  car mecruru  اَنْظِرْن۪ٓي  fiiline müteallıktır.  يُبْعَثُونَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يُبْعَثُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir.  Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

اَنْظِرْن۪ٓي  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  نظر ’dır.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

قَالَ اَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

 

Ayet, istînâfiyyedir. Cümle, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle emir üslubunda geldiği halde emir manasından çıkıp dua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Emir fiil aslen; makam bakımından yukarıda olan bir kişinin, makam bakımından daha alt seviyede olan birinden, henüz husûle gelmemiş bir fiilin yapılmasını istemek için vaz edilmiştir(ki buna isti'lâ yoluyla denir). Vücûb ifade eder. Eğer emir alt seviyede olan birinden daha üst seviyede olan birine yönelik olursa buna “dua” denir. Aynı seviyede olan iki kişi arasındaki emre ise “iltimas” denir (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi) 

Müspet muzari fiil cümlesi  يُبْعَثُونَ, zaman zarfı  يَوْمِ’nin muzâfun ileyhi konumundadır.


A'râf Sûresi 15. Ayet

قَالَ اِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَ  ...


Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 إِنَّكَ haydi sen
3 مِنَ
4 الْمُنْظَرِينَ süre verilmişlerdensin ن ظ ر

قَالَ اِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Mekulü’l-kavli,  اِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كَ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

مِنَ الْمُنْظَر۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

الْمُنْظَر۪ينَ ‘nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُنْظَر۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûludur.

قَالَ اِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَ  cümlesi اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesinde îcaz-ı hazif sanatı vardır.  اِنَّ  ,مِنَ الْمُنْظَر۪ينَ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

Şayet “ İblis’in süre talebi neden kabul edilmiştir? Zira o, sırf Allah’ın kullarını yoldan çıkarmak, onları ifsat etmek için bu süreyi istemiştir.” dersen şöyle derim: Çünkü bu durum kulların imtihanını ihtiva etmektedir ve İblis’e muhalefet etmek en büyük sevaplardandır. Bu durum, dünyada yaratılmış olan türlü zevkler, eğlenceler, insanların gönüllerine yerleştirilen arzular gibi olup hepsini Allah kullarını imtihan etmek için yaratmıştır. (Keşşâf)

Bu ilâhî kelam açıkça şunu ifade eder:

- İblis’e ezelden takdir edilmiş mühlet haber verilmiştir.

- Yoksa duası kabul edilerek kendisine özel mahiyette bir mühlet verilmemiştir.

- Süre verilmesi dileği, ölümünün ertelenmesi (tehir edilmesi) talebidir.

Çünkü ölümün tehiri ile süre verilmesi gerçekleşmektedir. Bazılarının dediği gibi İblis’in bu talebi azabının tehir edilmesi değildir.

Allah Teâlâ da İblis’e şöyle buyuruyor: “Şüphesiz sen, tekvinî (yaratma ile ilgili) hikmetimin gereği olarak ezelde ecellerini, (her şeyin yok olacağı vakte, ikinci dirilmeye kadar değil) ‘birinci nefha’ya kadar tehir ettiklerimdensin.” (Ebüssuûd)

İsim cümlesi bu manaya işaret eder.

Hiçbir yaratığın herhangi bir dilek ve duasını toptan reddetmek, şânından olmayan ve “göğüslerde olanı bilen” yüce Allah, huzurundan kovduğu İblis’in bile ricasını mutlak suretle reddetmeyerek Hicr ve Sâd Surelerinde de geleceği üzere bilinen vaktin gününe kadar bir ecelle geciktirdi ki “Sûra üflendiği gün göklerde ve yerde bulunan kimseler, hep korku içinde kalır. Yalnız Allah’ın diledikleri müstesna.” (Neml Suresi, 87) buyruğu üzere ilk nefha (sûra üfürme) günüdür. Âdem’e secde emri İblis’in iç yüzünü ortaya koyan ve meleklerden ayırt eden bir imtihan olduğu gibi İblis’in geri bırakılması (zaman tanınması) da Âdem ve soyu hakkında bir imtihan olacaktır. İblis isyandan tövbe ve kurtuluşu düşünmeyip zillet içinde hayat hırsıyla ilgili olan bu istek ve duasında, Âdem’in hemen tövbeye acele edip bağışlanma ve rahmet istek ve duasıyla kıyaslanınca aradaki farkın ne kadar önemli olduğu anlaşılır. (Elmalılı)


A'râf Sûresi 16. Ayet

قَالَ فَبِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَق۪يمَۙ  ...


Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 فَبِمَا karşılık
3 أَغْوَيْتَنِي beni azdırmana غ و ي
4 لَأَقْعُدَنَّ ben de oturacağım ق ع د
5 لَهُمْ onlar(ı saptırmak) için
6 صِرَاطَكَ senin yolunun üstüne ص ر ط
7 الْمُسْتَقِيمَ doğru ق و م

Şeytan insanları, dinî ve dünyevî bakımdan en doğru ve en güzel yaşayış tarzı demek olan “sırât-ı müstakîm”den saptıracağına ant içmiş; Allah ise bu şekilde kötü niyet taşıyan ve kötü planlar peşinde olan şeytanı “yerilmiş ve kovulmuş” bir mahlûk sayarak bulunduğu makamdan uzaklaştırmıştır. Bu durum, İblîs’in Allah’a isyan etmesinin bir sonucu olduğu kadar, insanları kıskanıp onlar hakkında kötü emeller beslemesinin de bir cezasıdır. Nitekim buradaki âyetlerde şeytanın kovulduğuna ilişkin buyruk da iki defa zikredilmiştir. Şu halde insanları kıskanıp onlar hakkında zararlı fikirler taşımak, huzur ve mutluluklarını bozacak planlar peşinde olmak şeytanî bir niyet ve davranış olup Allah katında çok ağır cezaî sonuçlar doğuracaktır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 507-508

Resul-i Ekrem şöyle buyurdu:” Şeytan ‘Ya Rabbi! İzzetine yemin ederim ki, Kullarin can taşıdığı sürece onları azdiracagim’ dedi. Bunun üzerine Allah teâlâ da ‘İzzetin ve celâlim hakkı için onlar Benden bağışlanma diledikleri sürece Ben de onlari bagislayacagim’ buyurdu.”
(Ahmed b. Hanbel ,Müsned ,III ,29,41,76;Ebu Ya’la ,el-Müsned[Esed],III,458,530).

(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR
 

قَالَ فَبِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَق۪يمَۙ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. Mekulü’l-kavli şart ve cevabıdır.  

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن أنظرتني فأنا أقسم بإغوائك (Eğer bana mühlet verirsen yemin ederim ki seni aldatacağım) şeklindedir.

مَٓا  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  mahzuf  أقسم  fiiline müteallıktır. اَغْوَيْتَن۪ي  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur. 

لَ  kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  اَقْعُدَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

اَقْعُدَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انا ’dir. 

Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

لَهُمْ  car mecruru  اَقْعُدَنَّ  fiiline müteallıktır.  صِرَاطَكَ  mekân zarfı,  اَقْعُدَنَّ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  الْمُسْتَق۪يمَ  kelimesi  صِرَاطَكَ’nin sıfatıdır.

الْمُسْتَق۪يمَ  sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babından ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَغْوَيْتَن۪ي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındadır. Sülâsîsi غوي’dır.

İf’âl babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

قَالَ فَبِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَق۪يمَۙ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  فَبِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاَقْعُدَنَّ لَهُمْ  cümlesi mahzuf şartın cevabıdır. Mahzufla birlikte cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber inkârî kelamdır. 

Mahzuf şartın cevabı, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. 

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَٓا, kasem harfi  بِ  ile birlikte, takdiri  أقسم  olan, kasem fiiline müteallıktır.  بِ  harfinin sebebiyye olduğu da söylenmiştir.

لَاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَق۪يمَۙ  cümlesi kasemin cevabıdır.  لَ  ve  نَّ  ile tekid edilmiş fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

صِرَاطَ  için sıfat olan  الْمُسْتَق۪يمَۙ  dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Burada İblis Allah’a suç isnad etmektedir.

Dosdoğru yoluna oturma tabirinde istiare vardır.  صِرَاطَ (yol) kelimesi Allah’ın hem dünya hem de ahiret kurtuluşuna vesile kıldığı dinden kinayedir.  صِرَاطَكَ  (senin yolun) buyurulması dinin Allah Teâlâ’nın rızasına ve sevabına götüren cennet ve nimetlere ulaştıran yol gibi olmasındandır. Sanki İblis hileleri, tuzakları, entrikaları ve fısıldamaları ile din yoluna yönelen herkesi saptırmak, ona gelen herkes geri çevirmek için yol üzerine oturmaya ahdetmiştir. Böylece bu yola gidenleri korkutup döndürmek, hedeflerinden saptırmak amacıyla yollardan birinin bir noktasına oturan kimseye benzetilmiştir. Ayrıca bu ifadede  على  harfi hazfedilmiş, beliğ bir üslup olmuştur.

[Beni azdırmana karşılık] yani senin beni azdırmış olman sebebiyle [ben de onları azdırmak için çörekleneceğim!] Allah’ın İblis’i azdırması; ona azmasına sebep olan şeyi yani Âdem’e secde etmeyi emretmiş, onu bununla mükellef tutmuş olması, onun da hem zâtî olarak hem de konum itibariyle kendisinden de Âdem’den daha faziletli olan melekler gibi sebat edememiş olmasıdır. (Keşşâf)

İblis, dileğinin kabulünü gördükten sonra, o uzun ömrünü tövbe ve şükür ile kurtuluşa kullanacak yerde şöyle dedi: Öyleyse beni azıtman, azdırma ve saptırmama izin vermen hakkı için elbette ben onlar için o Adem cinsini azıtmak için senin doğru yoluna oturacağım. Sana, senin nimetine götüren iman, İslâm ve doğruluk yolunu kesip pusuya duracağım. (Elmalılı)

Bundan murad, İblis’in ifsadına devam edeceği ve bundan bir an olsun vazgeçmeyeceğidir. İşte bu manadan ötürü İblis, “oturma” tabirini kullanmıştır. Çünkü bir işi iyice tamamlamak isteyen kimse, o işi bitirinceye kadar başında oturur. Böylece onun maksadını tamamlaması mümkün olmuş olur. İblis’in ifsadına devam etmesi ise aralıksız vesvese vermesidir. (Fahreddin er-Râzî)

A'râf Sûresi 17. Ayet

ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ وَلَا تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِر۪ينَ  ...


“Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 لَاتِيَنَّهُمْ onlara sokulacağım ا ت ي
3 مِنْ
4 بَيْنِ ب ي ن
5 أَيْدِيهِمْ önlerinden ي د ي
6 وَمِنْ ce
7 خَلْفِهِمْ arkalarından خ ل ف
8 وَعَنْ ve
9 أَيْمَانِهِمْ sağlarından ي م ن
10 وَعَنْ ve
11 شَمَائِلِهِمْ sollarından ش م ل
12 وَلَا ve
13 تَجِدُ bulmayacaksın و ج د
14 أَكْثَرَهُمْ çoklarını ك ث ر
15 شَاكِرِينَ şükredenlerden ش ك ر

“Seytanın en büyük saldırısı”

https://youtu.be/Yxv9JVe1QuI

(Nouman  Ali Khan)

شَمَلَ Şemele : شِمالٌ; sağın (يَمِينٌ ) karşıtıdır ve sol manasındadır. الإشْتِمال بِالثَّوْبِ insanın elbisesine bürünüp, sarmalanıp onu sol yanı üzerine atmasıdır. Örtünün bedeni sardığı gibi karakter ve tabiatta insanı kuşattığı için ona da شِمالٌ denir. Aklı bürüyüp sarıp sarmaladığı için şaraba da شَمُولٌ denmiştir. Kâbe’nin kuzeyinden esen rüzgara da شِمالٌ ismi verilmiştir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri şimal, şemâil, şâmil, şümul, teşmil, müştemilattır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ

 

ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir.)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr) 

لَ  kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  اٰتِيَنَّهُمْ  fiilinin sonundaki  نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

اٰتِيَنَّهُمْ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انا ’dir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

مِنْ بَيْنِ  car mecruru  اٰتِيَنَّهُمْ  fiiline müteallıktır.  اَيْد۪يهِمْ  muzâfun ileyh olup mukadder kesra ile mecrurdur. 

Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  مِنْ خَلْفِهِمْ  car mecruru  اٰتِيَنَّهُمْ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْ  kelimeleri atıf harfi  وَ ’la  خَلْفِهِمْ’e matuftur. 


 وَلَا تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِر۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَجِدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت’dir.

اَكْثَرَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

شَاكِر۪ينَ  hal olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

شَاكِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan شكر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ 

 

İblisin sözlerinin devamı olan ayet, tertip ve mühlet ifade eden  ثُمَّ  ile önceki ayetteki kasemin cevabına atfedilmiştir. 

Ayetin ilk cümlesi mukadder kasemin cevabıdır.  لَ  ve  نَّ  ile tekid edilmiş fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Mahzufla birlikte terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ - خَلْفِهِمْ  ve  اَيْمَانِهِمْ - شَمَٓائِلِهِمْۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı ve bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Şayet “Neden ْمِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ  [önlerinden ve arkalarından] ifadesinden ibtida harfi olan وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ ,مِنْ  [sağlarından ve sollarından] ifadesinde ise mücaveze (geçme, aşma) anlamı veren  عَنْ kullanılmıştır?” dersen şöyle derim: Fiil mef‘ûlün fîh alırken nasıl harf-i cer ile alıyorsa mef‘ûlün bih alırken de öyle olur. Nasıl ki fiiller mef‘ûl alırken kullanılan harf-i cerler (hurûf-u teaddî) mef‘ûlün fîh alınırken farklılık arz ediyorsa mef‘ûlün bih alırken de farklılık arz eder. Bu, kıyas yolu ile değil, ancak öncekilerden işitme yoluyla alınıp öğrenilecek bir dil meselesidir. (Keşşâf)

İblis, mümkün olan her yönden sokulup insanları azdırma ve saptırma azmini, düşmanın dört yandan saldırmasına benzetmiştir. İşte bundan dolayıdır ki yukarı ve aşağı yönler zikredilmemiştir.

Rivayete göre İbni Abbas şöyle demiştir: “Önlerinden ahiret; arkalarından dünya;

sağlarından ve sollarından da iyilik ve kötülük cihetlerinden demektir.” (Ebüssuûd)


 وَلَا تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِر۪ينَ

 

Ayetin son cümlesi kasemin cevabına matuftur. Menfi muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsned muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Hal olan  شَاكِر۪ينَ  dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

İblis bunu zan olarak söylemiştir, bunun delili ise [Gerçek şu ki İblis, onlar hakkındaki zannında doğru çıkmış; (müminlerden bir grup hariç) ona uymuşlardı. (Sebe Suresi, 20)] ayetidir. Bir görüşe göre İblis bunu, durumu Allah Teâlâ’nın bildirmesi ile öğrenen meleklerden duymuştur. (Keşşâf)

Şükretmemek şeytanın bizim üzerimizdeki otoritesini gösterir.

 
A'râf Sûresi 18. Ayet

قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْؤُ۫ماً مَدْحُوراًۜ لَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكُمْ اَجْمَع۪ينَ  ...


Allah, dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ buyurdu ق و ل
2 اخْرُجْ haydi çık خ ر ج
3 مِنْهَا oradan
4 مَذْءُومًا yerilmiş olarak ذ ا م
5 مَدْحُورًا ve kovulmuş olarak د ح ر
6 لَمَنْ andolsun kim
7 تَبِعَكَ sana uyarsa ت ب ع
8 مِنْهُمْ onlardan
9 لَأَمْلَأَنَّ dolduracağım م ل ا
10 جَهَنَّمَ cehennemi
11 مِنْكُمْ sizin
12 أَجْمَعِينَ hepinizle ج م ع

Şeytan insanları, dinî ve dünyevî bakımdan en doğru ve en güzel yaşayış tarzı demek olan “sırât-ı müstakîm”den saptıracağına ant içmiş; Allah ise bu şekilde kötü niyet taşıyan ve kötü planlar peşinde olan şeytanı “yerilmiş ve kovulmuş” bir mahlûk sayarak bulunduğu makamdan uzaklaştırmıştır. Bu durum, İblîs’in Allah’a isyan etmesinin bir sonucu olduğu kadar, insanları kıskanıp onlar hakkında kötü emeller beslemesinin de bir cezasıdır. Nitekim buradaki âyetlerde şeytanın kovulduğuna ilişkin buyruk da iki defa zikredilmiştir. Şu halde insanları kıskanıp onlar hakkında zararlı fikirler taşımak, huzur ve mutluluklarını bozacak planlar peşinde olmak şeytanî bir niyet ve davranış olup Allah katında çok ağır cezaî sonuçlar doğuracaktır. 

Kaynak :Kuran Yolu Tefsiri

Diyanet

قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْؤُ۫ماً مَدْحُوراًۜ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli,  اخْرُجْ مِنْهَا’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اخْرُجْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت’dir.  مِنْهَا  car mecruru  اخْرُجْ  fiiline müteallıktır.

مَذْؤُ۫ماً  kelimesi  اخْرُجْ ‘deki failin hali olup fetha ile mansubtur.  مَدْحُوراً  kelimesi  اخْرُجْ’deki failin ikinci hali olup fetha ile mansubtur.

مَذْؤُ۫ماً  kelimesi sülâsî  mücerred olan  ذأم  fiilinin ism-i mef’ûludur. 

مَدْحُوراً  kelimesi sülâsî  mücerred olan  دحر  fiilinin ism-i mef’ûludur. 


لَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكُمْ اَجْمَع۪ينَ

 

لَ  kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  مَنْ  şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur.

تَبِعَكَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahalle mansubtur.  مِنْهُمْ  car mecruru  تَبِعَكَ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.

لَ  kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  اَمْلَـَٔنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

اَمْلَـَٔنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انا ’dir. 

Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

جَهَنَّمَ  mef’ûlun bih olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

مِنْكُمْ  car mecruru  اَمْلَـَٔنَّ  fiiline müteallıktır. 

اَجْمَع۪ينَ  kelimesi  مِنْكُمْ ’deki muttasıl zamir için tekiddir. Cer alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile mecrur olurlar.

قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْؤُ۫ماً مَدْحُوراًۜ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

مَدْحُوراً  ve  اخْرُجْ , مَذْؤُ۫ماً  fiilinin failinden haldir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

مَدْحُوراً -  مَذْؤُ۫ماً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bunun anlamı şunlar olabilir: Ya cennetten çık; Ya gökten çık; Ya da meleklerin arasından çık! (Ebüssuûd)

Görülüyor ki Yüce Allah, İblis’i önce isyanından dolayı kovmamış, sorguya çekmiştir. Sorgusunda özür beyan etme yerine kibir ve gururla gösterdiği inat ve küfürden dolayı da bulunduğu makamdan indirmiş, yerinden çıkarmış “in oradan çık, artık alçaksın, küçüksün” diye yerinden atıp düşürerek aşağılamış ve alçaltmış, birinci “çık” emrinin mutlak oluşuna göre o anda bu çıkarmanın henüz ebedî bir kovma olmadığı anlaşılmaktadır. Eğer İblis uslanıp edebini takınsa düzelmeye yüz tutsaymış affı muhtemel bulunuyormuş. Nitekim zaman tanıma ricası bir dereceye kadar yerine getirilmiştir. Fakat bunun üzerine şükür ve düzelme yerine bütün bütün şımarıp hak yola ve iman edenlere ve doğru yolda bulunanlara karşı kötülük etmeye ebediyen, azmettiğini ortaya koyduğu zamandır ki emriyle tamamen kınanmaya, kovulmaya ve ahirette de kendisine uyanlarla beraber ebedî azaba mahkum edilmiştir. Allah bunu, İblis’in kötülük kararına ceza olarak belirlemiş ve ona uyanları da ona katmıştır. (Elmalılı)


لَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكُمْ اَجْمَع۪ينَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle mahzuf kasemin cevabıdır. Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. 

Kasemin cevap cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber inkârî kelamdır. Şart ismi  مَنْ  mübteda,  تَبِعَكَ مِنْهُمْ  şart cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şartın cevabı, akabindeki kasemin cevabı delaletiyle mahzuftur. Şart ve mahzuf cevap cümlesi,  مَنْ ’in haberidir.

اَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكُمْ اَجْمَع۪ينَ  cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır. Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevabından oluşan terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. 

Son cümlede iki tane lâm harfi tekid olarak gelmiş. Reddü’l-acüz  ale’s-sadr sanatı vardır.

اَجْمَع۪ينَ, manevi tekid harfidir.

Âdem’in yaratılmasıyla gerçekleşen bu imtihanda İblis’in kişisel duygularına tâbi olarak melekler içindeki mutluluk makamından bu bedbahtlık çukuruna düşmesi ne kadar acı ise hiç şüphe yok ki meleklerin secde etme şerefine kavuşan Âdem cinsinin böyle apaçık bir düşmanı bulunan yerilmiş, kovulmuş İblis’in izine, huyuna uyarak o yüce makamdan düşmesi ve onun kötü sonuna ortak olması, ondan daha acı olacaktır. İblis’in, yaratıcıyı ve ahireti inkâr etmediği halde bu düşme ve bedbahtlığına sebep kibir ve gurur ile hissiyata tabi olması ve bu şekilde arzusuna uygun olmayan hususlarda, ilâhî emre sataşıp saldırma fikrinde bulunması olmuştur. Onda bu hasletin ortaya çıkmasına da, insanın özel bir şeref ile yaratılması ve secde emrini kazanması sebep olmuştur. Buna karşılık İblis’in ecelinin tehir olunmasında da insanın düşmesine yakın sebep, kendi hatalarıdır. Fakat bu hataların karşılıklı olarak birbirleriyle ilgili yönleri vardır. Allah’a karşı serbest kalmak isteyen İblis insan ile imtihan olmuş bulunduğu gibi, İblis gibi serbest kalmak sevdasına düşecek olan insanlar da İblis ile imtihan kılınmışlardır. Şu halde yaratılışlarıyla İblis’in düşmesine sebep olmuş insanlar, kendi iradeleriyle onun akıbetine düşmemek için yaratılışlarına bahşedilen bu ezelî nimetin şükür hakkını yerine getirmeli ve İblis’in izine gitmekten son derece sakınmalıdır. Ve bilmelidir ki şu kıssada İblis’in gösterdiği huylardan hangisi bir kimsede varsa onda şeytandan bir huy var demektir. Ve onun düzeltilmesine çalışmalıdır. (Elmalılı)


A'râf Sûresi 19. Ayet

وَيَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ  ...


“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَا ادَمُ Adem
2 اسْكُنْ durun س ك ن
3 أَنْتَ sen
4 وَزَوْجُكَ ve eşin ز و ج
5 الْجَنَّةَ cennette ج ن ن
6 فَكُلَا yeyin ا ك ل
7 مِنْ
8 حَيْثُ yerden ح ي ث
9 شِئْتُمَا dilediğiniz ش ي ا
10 وَلَا fakat
11 تَقْرَبَا yaklaşmayın ق ر ب
12 هَٰذِهِ şu
13 الشَّجَرَةَ ağaca ش ج ر
14 فَتَكُونَا yoksa olursunuz ك و ن
15 مِنَ -den
16 الظَّالِمِينَ zalimler- ظ ل م

Yüce Allah İblîs’i bulunduğu makamdan kovduktan sonra Âdem’e de, “Sen eşinle birlikte cennette yerleş…” buyurdu. Buradaki cennet kelimesinin ne anlama geldiği tartışmalıdır. Bir görüşe göre bu cennet, sözlük anlamıyla “dünyadaki bağlık bahçelik bir yer” olup Âdem ve Havvâ’nın burada yaşamaları istenmiştir (bu görüşü savunanlar ve ileri sürdükleri deliller için bk. Süleyman Hayri Bolay, “Âdem”, DİA, I, 360-361). Ancak ilgili âyetler topluca değerlendirildiğinde şu sonuçlar çıkmaktadır: İlk insanı Allah özel bir topraktan yeryüzünde yaratmış, ondan eşini de var etmiş, sonra bunları cennete koymuştur. Bu cennetin ve içindeki hayatın yeryüzündeki hayattan farklı olduğu bildirilmiştir. Şu halde bu, kulların ödüllendirileceği, içinde ebedî olarak mutlu yaşayacakları cennettir (ayrıca bk. Bakara 2/35).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 509-510

وَيَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا

 

وَ   istînâfiyyedir.  يَٓا  nida harfidir.  اٰدَمُ  münadadır.

Nidanın cevabı  اسْكُنْ ’dur.  اسْكُنْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت ’dir. 

اَنْتَ  munfasıl zamiri  اسْكُنْ  fiilindeki gizli faili tekit içindir.  زَوْجُكَ  kelimesi  اسْكُنْ ’deki gizli zamire matuftur.

الْجَنَّةَ mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 

فَ  atıf harfidir.  كُلَا  fiili  نَ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan elif  fail olup mahallen merfûdur.  مِنْ حَيْثُ  car mecruru  كُلَا  fiiline müteallıktır.

حَيْثُ  mekân zarfıdır. Bu edat cümleye muzâf olur. Edattan sonra gelen cümle isim ve fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef‘ûlun fihidir. Sonu damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubtur. 

شِئْتُمَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

شِئْتُمَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمَا  fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ

 

 

وَ  atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَقْرَبَا  fiili نَ’un hazfiyle meczumdur. Zamir olan elif fail olup mahallen merfûdur. 

İşaret ismi  هٰذِهِ  mef‘ûl bih olarak mahallen mansubtur.  الشَّجَرَةَ  işaret isminden bedel veya onun sıfatıdır.

فَ  fâ-i sebebiyyedir. Muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir.

Fâ-i sebebiyyeden önce nefy, talep bulunması gerekir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhuddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, kelamın öncesinden anlaşılan masdara matuftur. Takdiri, لا يكن منكما قرب فحصول الظلم منكما (Birbirinize yakın olmayın, yoksa aranızda zulüm olur.) şeklindedir.

تَكُونَا  nakıs mansub muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

تَكُونَا ’nin ismi, muttasıl zamir (ا) eliftir.  مِنَ الظَّالِم۪ينَ  car mecruru  تَكُونَا ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَيَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayet, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اَنْتَ tekiddir, اسْكُنْ’deki gizli zamire atıf yapılması için getirilmiştir. Önce ikisine birlikte hitap edilmemesi, verilen hükümde Âdem’in ön planda olmasındandır, onun üzerine atfedilen ise ona tâbidir. (Beyzâvî)

الْجَنَّةَ ’deki elif lam takısı ahd-i haricidir. مِنْ  teb’iziyye (تَبْعِيضِيَّةً)’dir. İbtidaiyye (ابْتِدائِيَّةً) olması da caizdir.

Âdem, isminin mele’i a’lâda açıkça zikredilmesi ile tekrim edilmiş ve şanı yüceltilmiştir. (Âşûr) 

Bu ayetin başında nida harfinin yer alması, emredilen şeyin yerine getirilmesine pek önem verildiğine dikkat çekmek içindir.

Hitabın Âdem’e tahsisi, vahiy telâkkisinde ve emrin ifasında Âdem’in asıl olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

 

 فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا


Nidanın cevabına  فَ  ile atfedilen cümlede atıf sebebi tezâyüftür. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.

حَيْثُ; müphem mekân ifade eder yani “cennetin neresinde isterseniz orasında” anlamına gelir.  شِئْتُمَاۖ [dilediğiniz] ifadesiyle cennette o ikisine mutlak manada izin verilmiş, diledikleri şeylerden yiyebilecekleri ifade edilmiş; akıllarına hiçbir yiyecek ya da cennette yiyeceklerle dolu hiçbir bölge takılıp kalmaması murad edilmiş; böylece bütün bu sayısız ağaç içerisinden gidip sadece birinden yeme konusunda mazeretlerinin kalmaması istenmiştir. (Keşşâf)

اسْكُنْ ’daki müfret zamirden  كُلَا ’da tesniye zamirine iltifat edilmiştir.

“Dilediğiniz yerden (cennetin dilediğiniz yerinden) yiyin.” hitabının her ikisine de tevcih edilmesi ise teşrifi ikisine de teşmil etmek ve ikisinin de eşit olarak emre muhatap olduklarını bildirmek içindir. (Ebüssuûd)


  وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ

 

İki inşâ cümlesi birbirine tezat sebebiyle atfedilmiştir. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ [Bu ağaca yaklaşmayın] ifadesinde mübalağa sa­natı vardır. Burada asıl yasaklanan ağacın meyvesinden yemektir. وَلَا تَقْرَبَا fiili ile ağaca yaklaşmayı yasaklamak, onun meyvesinden yemeyi şiddetle nehyetmek içindir. Çünkü bir işe yaklaşmayı yasaklamak, o işi yapmayı aşırı bir şekilde yasaklamak demektir. Nitekim “Zinaya yak­laşmayın.”' mealindeki İsra Suresi’nin 32. Ayetinde de bu mana kastedilmiştir. Çünkü zinaya yaklaşmayı yasaklamak, zina fiiline götüren yolları kesmek demektir. (Safvetu’t Tefâsir)

مِنَ الظَّالِم۪ينَ; Allah’a isyan etmek suretiyle kendilerine zulmedenler anlamına gelir. فَتَكُونَا ifadesi, لَا تَقْرَبَا fiiline nehiy ifadesine atıf olarak meczumdur. Ya da bu nehiy fiilinin cevabı olarak mansubtur. (Keşşâf)

[Şu ağaca yaklaşmayın; sonra zalimlerden olursunuz] ifadesinde birkaç yönden mübalağa vardır: Yasak, yemenin öncüllerinden olması dolayısıyla ağaca yaklaşmaya bağlanmıştır. Bu da haram edilmesini ve ondan uzak durulmasını abartmak içindir ve bir şeye yaklaşmanın insanda aşırı şekilde istek ve eğilim meydana getireceğine ve onu akıl ve şeriatın sınırları dışına çıkaracağına dikkat çekmek içindir. Nitekim bir şeyi sevmen seni kör ve sağır eder, denilmiştir. O sebeple Allah’ın haram kıldığı şeylerin etrafında dolaşmamalıdır; çünkü içine düşmekten korkulur. Ona yaklaşmak zalimlerden olmalarına sebep kılmıştır. O zaman günahları irtikap etmek veya saygınlık ve nimetlerine halel getirmekle şanslarını azaltmış olurlar. Çünkü فَتَكُونَا ’daki فَ; yasağa yahut cevaba atıf kabul etsen de sebep manasını taşır. Ağaç da ya buğdaydır ya asmadır yahut incirdir. En iyisi kesin bir şey olmadıkça onu tayin etmemektir. Nitekim bu ayette de kesin bir şey yoktur. Zira ondan hangisi kastedildiği belirtilmemiştir. (Beyzâvî)

Bu ağacın cinsel duygular olduğu da söylenmiştir. Bu duygu uyanmayınca (mesela küçük çocuklarda) avret yeri diye bir mefhum olmaz.

Oturunuz da neresinden dilerseniz yiyiniz, mübahtır. Ancak bir şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olursunuz, haddinizi tecavüz ve kendinize yazık etmiş bulunursunuz. Demek ki Âdem ve Havva, cennette diledikleri gibi hareket edebilecek ve istedikleri yerde istediklerini yiyip nimetlenebilecek bir serbestlik ve helal kılma ile iskân edilmiş olmakla beraber bu yetki ve izin hiç sınırı olmayan sonsuz bir hürriyet ve mülk edinme olmayıp bir sınıra kadar idi ki şahsen veya cins olarak tek olan bu ağaç ve bunun meyvesi o sınırı belirlemiş ve ona yaklaşmak kendileri için yaratılışça mümkün ise de dinen ve hukuken yasaklanmıştı. Malumdur ki ağaç örfte yer sınırlarından bir sınırı, onun meyvesinden yemek de davranış sınırlarından bir sınırı gösterir. Bu nokta, Âdem’in cennette bile sorumluluktan kurtulmuş olmadığını ve bu ağaç civarı, aslında cennetten sayılmakla beraber Âdem ve Havva için bir cennet değil bir imtihan alanı olacaktı. Ve her kim olursa olsun ona yüce Allah’ın tayin ettiği sınıra ve hukuk çizgisine tecavüz ederse haksızlık ve böylece kendine zulmetmiş olacağından Âdem ve Havva’ya da “Buna yaklaşırsanız zalimlerden olursunuz.” buyurmuştur. (Elmalılı)

فَتَكُونَا’daki  فَ  harfi sebebiyyedir.

 
A'râf Sûresi 20. Ayet

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُ۫رِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْاٰتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهٰيكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هٰذِهِ الشَّجَرَةِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ اَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِد۪ينَ  ...


Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَوَسْوَسَ derken fısıldadı و س و س
2 لَهُمَا onlara
3 الشَّيْطَانُ şeytan ش ط ن
4 لِيُبْدِيَ göstermek için ب د و
5 لَهُمَا kendilerine
6 مَا olan
7 عَنْهُمَا onların
8 مِنْ -nden
9 سَوْاتِهِمَا çirkin yerleri- س و ا
10 وَقَالَ dedi ق و ل
11 مَا
12 نَهَاكُمَا sizi men’etti ن ه ي
13 رَبُّكُمَا Rabbiniz ر ب ب
14 عَنْ (-tan)
15 هَٰذِهِ şu
16 الشَّجَرَةِ ağaç(tan) ش ج ر
17 إِلَّا sırf
18 أَنْ diye
19 تَكُونَا olursunuz ك و ن
20 مَلَكَيْنِ ikiniz de birer melek م ل ك
21 أَوْ ya da
22 تَكُونَا olursunuz (diye) ك و ن
23 مِنَ -dan
24 الْخَالِدِينَ ebedi kalıcılar- خ ل د

Vesvese “aynı şeyleri tekrar tekrar fısıldama” anlamına gelir ve daha çok ayartıcı, tahrik edici sözler veya psikolojik telkinler, yönlendirmeler için kullanılır. Burada İblîs’in, “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” diyerek Âdem ve Havvâ’yı ayartması, onları günah işlemeye teşvik etmesi hakkında kullanılmıştır (Taberî, VIII, 140; Râzî, XIV, 45; İbn Âşûr, VIII/2, s. 56-57).Kuran Yolu Tefsiri

وَسْوَسَ Bu kelimenin aslı kadınların takılarının sesi ve gizlice ve alçak sesle fısıldamak demek olan وَسْوَاسٌ sözcüğüdür. Akla gelen kötü ve bozuk düşünceler hakkında kullanılmaktadır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 5 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli vesvesedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُ۫رِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْاٰتِهِمَا

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  وَسْوَسَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُمَا  car mecruru  وَسْوَسَ  fiiline müteallıktır.

الشَّيْطَانُ  fail olup lafzen merfûdur.

لِ  harfi,  يُبْدِيَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  وَسْوَسَ  fiiline  müteallıktır.  يُبْدِيَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

لَهُمَا  car mecruru  يُبْدِيَ  fiiline müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  وُ۫رِيَ عَنْهُمَا’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

وُ۫رِيَ  meçhul mebni mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

عَنْهُمَا  car mecruru  وُ۫رِيَ  fiiline müteallıktır.  مِنْ سَوْاٰتِهِمَا  car mecruru  gizli zamirin mahzuf haline müteallıktır.

Muttasıl zamir  هِمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وُ۫رِيَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  وري ’dur.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

يُبْدِيَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’âl babındandır. Sülâsîsi  بدو ’dir.

İf’al babı fiille, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


وَقَالَ مَا نَهٰيكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هٰذِهِ الشَّجَرَةِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ اَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِد۪ينَ

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Mekulü’l-kavli,  مَا نَهٰيكُمَا رَبُّكُمَا’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نَهٰيكُمَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.

Muttasıl zamir  كُمَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  رَبُّكُمَا  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَنْ هٰذِهِ  car mecruru  نَهٰيكُمَا  fiiline müteallıktır.  الشَّجَرَةِ  işaret isminden bedel veya sıfatıdır.

اِلَّٓا  hasr edatıdır.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclihtir. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri, خشية أن تكونا (Olmanızdan korkarak) şeklindedir.

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubtur. Fiile “neden, niçin” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki, zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

1: Harfi cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c. Mef’ûlün leh olacak mastarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَكُونَا  nakıs mansub muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

تَكُونَا ’nin ismi, muttasıl zamir eliftir.  مَلَكَيْنِ  kelimesi  تَكُونَا’nin haberi olup müsenna olduğu için  ى  ile mansubtur.

اَوْ  atıf harfidir.  تَكُونَا  nakıs mansub muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

تَكُونَا ’nin ismi, muttasıl zamir (ا) eliftir.  مِنَ الْخَالِد۪ينَ  car mecruru  تَكُونَا ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْخَالِد۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خلد  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُ۫رِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْاٰتِهِمَا

 

Ayet önceki istînâf cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car-mecrur  لَهُمَا  faile, önemine binaen takdim edilmiştir. …لِيُبْدِيَ لَهُمَا  cümlesi, fiile dahil olan lam-ı ta’lil sebebiyle masdar tevilindedir. Masdar-ı müevvel cer mahallinde  وَسْوَسَ  fiiline müteallıktır.

لِيُبْدِيَ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsul  مَٓا’nın sılası  وُ۫رِيَ عَنْهُمَا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Arapçada, kişi gizli bir sözü tekrar tekrar söylediğinde vesvese denilir. Yine süs eşyalarının, takıların çıkardığı sese de “vesvâs” denilir. (Fahreddin er-Râzî)

Avret mahallerinin açılması, onların saygınlıklarının düşmesi ve makamlarının elden gitmesi manasından kinaye kılınmıştır. Buna göre mana, “İblis’in o vesveseyi Hazreti Âdem’e vermesinden maksadı, onun itibarının gitmesi ve makamının da elden çıkmasıdır…” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)

Edep veya avret yerlerinin “ayıp, çirkin” kelimesiyle ifadesi, halvette (kimsenin bulunmadığı yerde) ve eşinin yanında bile gereksiz olarak açık saçık oturmanın, çirkin ve müstehcen olduğuna delalet eder.

Âdem ile Havva daha önce hem kendilerinin hem de birbirlerinin avret yerlerini görmüyorlardı. (Ebüssuûd)


وَقَالَ مَا نَهٰيكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هٰذِهِ الشَّجَرَةِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ اَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِد۪ينَ

 

وَ ’la makabline atfedilmiş cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Cümle, fiille mef’ûlün lieclih arasında oluşan kasrla tekid edilmiştir. 

Kasr, kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfat olması da mümkündür.

اَنْ  ve akabindeki  تَكُونَا مَلَكَيْنِ  cümlesi, masdar tevilinde olup   مَا نَهٰيكُمَا  fiilinin mef’ûlün lieclihi olarak mansub mahaldedir. Masdar-ı müevvel,  كانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üsluptaki  تَكُونَا مِنَ الْخَالِد۪ينَ  cümlesi  اَوْ  harfiyle makabline atfedilmiştir. 

رَبُّكُمَا  izafeti, muzâfun ileyhin şanı içindir.

شَّجَرَ; ağaç, ortaya çıkmak, zuhur etmek manaları olan bir kelimedir.

هُمَٓا ,كُمَا  ve  تَكُونَا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Şeytan, Âdem’e ve Havva’ya böyle bir vesvese verdi ve dedi ki: Rabbiniz sizi bu ağaçtan başka bir sebeple değil ancak iki melek olacağınızdan veya ebedi kalacağınızdan dolayı men etti. Yani bundan yerseniz ya yemek içmek ihtiyacından melekler gibi müstağnî olursunuz (ihtiyaç duymazsınız) yahut ölüm yüzü görmez, ebedi kalırsınız, diye bir taraftan onları Âdem’e secde ile emredilmiş olan meleklere imrendirmek, bir taraftan da maddî sebebin ilâhî takdiri değiştirebileceği şüphesiyle ne olursa olsun bir sonsuzluk ve devamlılık sevdasına düşürmek istedi. (Elmalılı)

 
A'râf Sûresi 21. Ayet

وَقَاسَمَـهُمَٓا اِنّ۪ي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِح۪ينَۙ  ...


“Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de onlara yemin etti.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَاسَمَهُمَا ve onlara yemin etti ق س م
2 إِنِّي elbette ben
3 لَكُمَا size
4 لَمِنَ diye
5 النَّاصِحِينَ öğüt verenlerdenim ن ص ح

وَقَاسَمَـهُمَٓا اِنّ۪ي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِح۪ينَۙ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  قَاسَمَـهُمَٓا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Muttasıl zamir  هُمَٓا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Kasemin cevabı  اِنّ۪ي لَكُمَا’dır.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  لَكُمَا  car mecruru  النَّاصِح۪ينَ’ye müteallıktır.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  مِنَ النَّاصِح۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

النَّاصِح۪ينَ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar. 

النَّاصِح۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  نصح  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَاسَمَـهُمَٓا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  قسم dur.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.  


وَقَاسَمَـهُمَٓا اِنّ۪ي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِح۪ينَۙ

 

 

Ayet, önceki ayetteki  وَقَالَ مَا نَهٰيكُمَا  cümlesine matuftur. Cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. 

Kasemin cevabı  اِنّ۪  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Kasem için rabıta harfinin dahil olduğu  اِنّ۪ ,لَمِنَ النَّاصِح۪ينَۙ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. 

Ayette yemin, اِنّ۪, lam-ı muzahlaka ve isim cümlesi şeklinde çok sayıda tekid vardır.

Bir görüşe göre Âdem ile Havva, İblis’e öğütlerini kabul edeceklerine dair yemin ettiler.

Bir diğer kavle göre ise Âdem ile Havva, İblis’e, “Sen gerçekten öğüt verenlerden olduğuna yemin eder misin?” dediler ve İblis de onlara yemin etti. (Ebüssuûd)

Cenab-ı Hakk’ın, “Birbiri ile Allah adına yeminleşerek dediler ki: İfadenin takdiri şöyledir: Şeytan onlara, ‘İyiliğinizi isteyenlerden olduğuma dair size yemin ediyorum.’ demiş, Âdem ile Havva da ona, ‘Sen bizim iyiliğimizi isteyenlerden olduğuna dair Allah adına yemin mi ediyorsun?’ demişlerdir. Böylece bu, onlar arasında sanki karşılıklı olarak yapılmış bir yemin yerine geçmiştir.” (Fahreddin er-Râzî)


A'râf Sûresi 22. Ayet

فَدَلّٰيهُمَا بِغُرُورٍۚ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۜ وَنَادٰيهُمَا رَبُّهُمَٓا اَلَمْ اَنْهَكُمَا عَنْ تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَاَقُلْ لَكُمَٓا اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُب۪ينٌ  ...


Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rab’leri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَدَلَّاهُمَا onları aşağı sarkıttı د ل ل
2 بِغُرُورٍ aldatarak غ ر ر
3 فَلَمَّا ne zaman ki
4 ذَاقَا tadınca ذ و ق
5 الشَّجَرَةَ ağac(ın meyvasın)ı ش ج ر
6 بَدَتْ göründü ب د و
7 لَهُمَا kendilerine
8 سَوْاتُهُمَا çirkin yerleri س و ا
9 وَطَفِقَا ve başladılar ط ف ق
10 يَخْصِفَانِ üst üste yamayıp örtmeğe خ ص ف
11 عَلَيْهِمَا üzerlerine
12 مِنْ -ndan
13 وَرَقِ yaprakları- و ر ق
14 الْجَنَّةِ cennet ج ن ن
15 وَنَادَاهُمَا ve onlara seslendi ن د و
16 رَبُّهُمَا Rableri ر ب ب
17 أَلَمْ
18 أَنْهَكُمَا ben sizi men’etmedim mi? ن ه ي
19 عَنْ
20 تِلْكُمَا bu
21 الشَّجَرَةِ ağaçtan ش ج ر
22 وَأَقُلْ ve demedim mi? ق و ل
23 لَكُمَا size
24 إِنَّ şüphesiz
25 الشَّيْطَانَ şeytan ش ط ن
26 لَكُمَا sizin için
27 عَدُوٌّ düşmandır ع د و
28 مُبِينٌ apaçık ب ي ن

Âdem ve Havvâ yasak meyveyi yemeden önce, bir bakıma çocuk gibi saf ve günahtan habersizlerdi; birbirinin cinsel özelliklerine ilgi duymuyorlardı. Fakat şeytanın kışkırtmasına kapılarak yasağı çiğneyince birbirinin mahrem yerlerini gördüler ve hemen yapraklarla kapatmaya gayret ettiler. Şeytanın Âdem ve Havvâ’yı vesveseyle kandırması onun insanlığa ilk kötülüğü, onların yasak meyveyi yemeleri de insanlığın ilk günahı oldu. Âdem ve eşinin, mahrem yerleri açılınca herhangi bir telkin altında kalmadan hemen örtmeye girişmeleri insanda hayâ duygusunun fıtrattan geldiğini, çıplaklığın ve vücudun belli yerlerini teşhir etmenin insandaki doğal ahlâk duygusuna aykırı olduğunu kanıtlar. 12. âyette işaret edildiği gibi İblîs bir günah işlemiş; tövbe edeceği yerde kibre kapılıp günahında ısrar etmiş ve sonuçta alçaltılmıştır. Âdem ve eşi de bir günah işlemişler; fakat tövbe edip pişman olmuşlar ve sonuçta affa mazhar kılınıp yüceltilmişlerdir. Ayrıca bu olaydan sonra İblîs ile melekler, yeryüzünün halifesi olarak nitelenen insanın bir faziletine de şahit olma fırsatı bulmuşlardır. İblîs gibi kötülükte ısrar etmek kulun değerini düşürür, Âdem ve Havvâ gibi kötülükten dönüp pişman olmak, tövbe etmek ise kulun değerini yükseltir. Hz. Peygamber bu ilâhî yasaya işaret ederken “Kim Allah için alçak gönüllü olursa Allah onu yüceltir; kim büyüklük taslarsa onu da alçaltır” (Müsned, III, 76; İbn Mâce, “Zühd”, 16) buyurmuşlardır (Râzî, XIV, 25). 

 

Kaynak :Kuran Yolu Tefsiri

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellam “ Mü’min kötülüğe yatkin olmadığı için kolayca aldatilabilir.
(Ebu Dâvud ,Edeb 6;Tirmizi, Birr 41;Ahmed b. Hanbel ,Müsned ,II,394)

(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR
 

فَدَلّٰيهُمَا بِغُرُورٍۚ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  دَلّٰيهُمَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Muttasıl zamir  هُمَٓا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

بِغُرُورٍ  car mecruru  دَلّٰيهُمَا  fiiline müteallıktır. 


  فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۜ

 

فَ  istînâfiyyedir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

ذَاقَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

ذَاقَا  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir olan elif fail olarak mahallen merfûdur.

الشَّجَرَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

Şartın cevabı  بَدَتْ لَهُمَا’dır.

بَدَتْ  mahzuf elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.   لَهُمَا  car mecruru  بَدَتْ  fiiline müteallıktır.

سَوْاٰتُهُمَا  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  طَفِقَا  şurû’ fiillerinden olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir olan elif  طَفِقَا’nın ismi olup mahallen merfûdur.

يَخْصِفَانِ  fiili  طَفِقَا’nın haberi olarak mahallen mansubtur.  يَخْصِفَانِ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan elif fail olup mahallen merfûdur. 

Şurû’ (Başlama) Fiilleri: Bir işin başladığını ifade ederler. Türkçeye “başladı” şeklinde tercüme edilirler. Yalnız mazi olarak kullanılır ve haberlerinin başında  اَنْ  bulunmaz. Bu fiillerden sadece  طَفِقَ  fiili Kur’an’da başlama manasında kullanılmıştır. Diğer fiiller Kur’an’da geçmekle beraber başlama fiili manasında kullanımına rastlanmamıştır.  اَنْشَاَ – جَعَلَ – اَخَذَ  fiillerinin “başlama fiili” anlamında kullanılmaları nadir de olsa hadislerde bulunmaktadır. Ancak Kur’an’da bulunmamaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَلَيْهِمَا  car mecruru  يَخْصِفَانِ  fiiline müteallıktır.  مِنْ وَرَقِ  car mecruru mukadder mef’ûlun bihin mahzuf sıfatına müteallıktır. Takdiri, يخصفان عليهما شيئا حاصلا من ورق الجنّة (Cennet yapraklarından hasıl olan bir şeyle örtmeye başladılar.)  şeklindedir.

الْجَنَّةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

  

وَنَادٰيهُمَا رَبُّهُمَٓا اَلَمْ اَنْهَكُمَا عَنْ تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَاَقُلْ لَكُمَٓا اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُب۪ينٌ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  نَادٰيهُمَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Muttasıl zamir  هُمَٓا  mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  رَبُّهُمَٓا  muahhar fail olup lafzen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Hemze istifhamdır.  لَمۡ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.

اَنْهَكُمَا  illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

عَنْ تِلْكُمَا  car mecruru  اَنْهَكُمَا  fiiline müteallıktır.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf, كُمَا  ise muhatap zamiridir.

الشَّجَرَةِ  işaret isminden bedel veya sıfattır.

وَ  atıf harfidir.  اَقُلْ  meczum muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir  انا ’dir.  لَكُمَٓا  car mecruru  اَقُلْ  fiiline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli,  اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُب۪ينٌ ‘dir.  اَقُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

الشَّيْطَانَ  kelimesi  إِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur.  لَكُمَٓا  car mecruru  عَدُوٌّ’e müteallıktır.

عَدُوٌّ  kelimesi  إِنَّ ’nin  haberi olup lafzen merfûdur.  مُب۪ينٌ  ise  عَدُوٌّ’un sıfatıdır.

مُب۪ينٌ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَادٰيهُمَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  ندي ’dur.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

فَدَلّٰيهُمَا بِغُرُورٍۚ

 

Cümle önceki ayetteki istînâfa matuftur. İlk cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu ifade, şeytanın Âdem ile Havva’yı yüksek bir dereceden aşağı indirdiğine delalet eder. (Ebüssuûd)

Ebu Mansur el-Ezherî bu (...فَدَلّٰي...) kelimesinin iki asıl manasını zikretmiştir. Birincisi: Bu kelimenin esas manası “ayak”tır. Çünkü susamış olan bir kimse su almak için iki ayağını kuyuya sarkıtır, ama kuyuda su bulamaz. Böylece fiil, “kendisinde hiçbir fayda olmayan şeye heveslendirmek ve teşvik etmek” manasında kullanılmıştır. Binaenaleyh Arapçada, “Birisini arzulandırdı, heveslendirdi.” manasında da kullanılır. İkincisi, “İblis onları aldatarak ağacın meyvesini yemeye cesaretlendirdi.” demektir. Bu, aslında  دَلْو  masdarından دلَلَهُما  tarzındadır. Ayetteki bu ifade, “Onları, yemin ederek aldattı.” manasındadır. Âdem, hiç kimsenin Allah adına yalan yere yemin edemeyeceğini zannediyordu. (Fahreddin er-Râzî)


 فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا

 

فَ  istînâfiyyedir.  حين ,لَمَّا  manasında şart anlamı bulunan zaman zarfıdır. Şart üslubunda gelmiş haber manalı cümlede muzâfun ileyh  ذَاقَا الشَّجَرَةَ, aynı zamanda şart cümlesidir. Şartın cevabı olan  بَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  لَمَّا’nın müteallakı cevap fiili olan  بَدَتْ ’tir.

Âdem ile Havva, o ağacın meyvesini yemeye başlayıp da meyvenin tadını alınca hatanın cezası ve uğursuzluğu hemen onları çarptı ve o anda örtüleri üzerlerinden düştü ve avret yerleri kendilerine açılıverdi.

Müfessirler bu ağacın, buğday başağı veya üzüm ağacı veya başka bir ağaç olduğunu ileri sürmüşlerdir. (Ebüssuûd)


وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۜ

 

وَ ’la makabline atfedilen cümle, isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Zeccâc şöyle demiştir: طَفِقَ “bir işi yapmaya başlamak” manasınadır.  يَخْصِفَانِ  ise “Yaprak üstüne yaprak örterler.” manasınadır. Ayakkabı yamayan (tamir eden) kimseye de bu kökten olarak, hassâf denilir. Bu ayette avret mahallini açmanın, Hz. Âdem’den (a.s.) beri çirkin bir iş olduğuna bir delil bulunmaktadır. Baksana, onlar akıllarında (fıtratlarında) avret mahallini açmanın çirkinliği fikri bulunduğu için, nasıl hemen onu örtmeye yöneldiler!  (Fahreddin er-Râzî)


وَنَادٰيهُمَا رَبُّهُمَٓا اَلَمْ اَنْهَكُمَا عَنْ تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَاَقُلْ لَكُمَٓا اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُب۪ينٌ

 

Cümle وَ ’la …بَدَتْ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan  اَلَمْ اَنْهَكُمَا عَنْ تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ  cümlesi, nida için tefsiriyye veya mekulü’l-kavldir. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca ayetin mütekellimi Allah Teâlâ olması hasebiyle soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Aynı üslupta gelen  وَاَقُلْ لَكُمَٓا اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُب۪ينٌ  cümlesi, bu cümleye matuftur.  

اَقُلْ  fiilinin mekulül-kavli ise  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Car-mecrur  لَكُمَا  önemine binaen amili olan  عَدُوٌّ’e takdim edilmiştir. 

عَدُوٌّ ,مُب۪ينٌ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

رَبُّهُمَٓا  izafeti, muzâfun ileyhin şanı içindir.

فَدَلّٰيهُمَا بِغُرُورٍ  ifadesinde istiare vardır. Anlatılmak istenen İblis’in o ikisini ve benzer duruma düşen herkesi aldatma uçurumlarına düşürüp sarkıtmasıdır. Böyle biri yukarıdan aşağıya, izzetten zillet çukuruna düşmüş olur. (Şerîf er-Radî)

لَهُمَا - لَكُمَا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Bu kelamın ilk cümlesi, ilâhî emre muhalefetlerinden, ikinci cümlesi de düşmanın sözüne aldanmalarından dolayı onları ayıplamak ve kınamak manasını tazammun eder.

Bir görüşe göre bu cümleler, mutlak (kayıtsız) nehyin haram ifade ettiğine delildir.

(Ebüssuûd)


Günün Mesajı
Kibir ve kıskançlık kişiyi yıkan, felakete sürükleyen, her iki dünyada mutsuz eden iki psikolojik hastalıktır. Bu iki hastalık insanı her çeşit suç ve günaha sürükler. Şeytanın şeytanlaşmasına ve İlahi rahmetten ebediyen kovulmasına bu iki hastalık sebep olmuştur. Allahın emri karşısında akıl yürüterek fiziksel yapının üstünlüğüne karar vermiş, emre isyan etmiş, hatasının ardında tevbe etmek yerine mazeret aramış, diretmiş ve bütün hayır kabiliyetlerini kaybetmiştir. Hz. Adem ise hatasından sonra pişman olarak tevbe etmiş ve affolmuştur. İnsana düşen hata işleme durumunda tevbe edip isitiğfar etmek, af dilemektir. Allah teala karşısında acziyetimizi fark ederek enaniyeti terk etmeliyiz.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Yine bir gün, İlim Kuşu, ilim meclislerinden birine misafir olmuş. Sınıfın içinde gidip gelerek ders anlatan hocayı, o da dinliyormuş;

‘İblisin itaatsizliği, Kur’an-ı Kerim’de bir kaç defa anlatılır. Demek ki, bu hadiseden çıkarmamız gereken dersler, oldukça derin. Sizce, bunlar nelerdir?’

Öğrencilerden benzer ve farklı cevaplar dökülmüş:

‘Kibirlenmemek. Kendine güvenmemek. Gözün açık olmak. Hakikati gerçek manada idrak etmek…’

 

Hoca elini kaldırınca, sınıfa yeniden sessizlik hakim olmuş:

‘Verdiğiniz cevapların üzerinde düşünelim.

Birincisi; bakmakla görmenin, duymakla dinlemenin ve bilmekle anlamanın aynı şeyler olmadığı üzerinde düşünmek. Hakikatlerin arasında bulunan iblisin itaatsizliğinin sebeplerinden biri, bunların arasındaki farkta yatmaktadır.

İkincisi; istersen bütün dünya ayaklarının altına serilsin ya da dünyanın en yeteneklisi olduğunu düşün, büyüklenmeyeceksin. Allah’ın yarattıklarından sadece biri olduğunu hatırlayacak ve sendeki her şeyin geçici olduğu bilinciyle yaşayacaksın.

Üçüncüsü; Allah’tan başka hiç kimseye – tam anlamıyla – güvenmeyeceksin. Özellikle de kendine. Bugün güzel bulduğun halini, yarın kendi ellerinle de kaybedebilirsin.

Dördüncüsü; imanına zarar gelmesin diye, her an tetikte olacaksın. Bulunduğun her ortamda, kalbinde bir muhafız bulunduracaksın. Ki nefsinin anlık gafletlerine anında müdahele edebilesin.

Belki daha nice ibretler vardır ama bugünlük biz bunlarla yetinelim ve duayla dersimizi bitirelim;

Ey alemlerin Rabbi olan Allahım! Halimizi; kibirden, nefsani isteklerden, vesveselerden ve acelecilikten koru.

Bizi;
Gönlü, gözü ve kulağı daima hakikate açıklardan,
Hakiki manada Sana teslim olanlardan,
Acizliğini ve geçiciliğini, kabul ve idrak edenlerden,
Yalnız Sana güvenenlerden,
Şeytanın saptırma çabalarını bertaraf edenlerden,
Dünyada attığı her adımda ve yaptığı her işte, imanını güçlendirenlerden,
Daima gözü açıklardan,
Razı olduklarından ve bağışladıklarından eyle.’

İlim Kuşunun da ortak olduğu ‘amin’ sesleri yükselmiş semalara.

***

Kimi insan vardır karakter olarak, kimisi de hayatının belli dönemlerinde; başkalarının başına gelen mutlulukları veya iyilikleri, aslında kendisinin hakkettiğini düşünür. Böyle bir hissiyat içindeyken karşısındakini küçümser ve benliğini yüceltir. Bunun sonucunda da Allah’a olan teslimiyetine ve tevekkül haline ciddi bir darbe alır.

Hırs, kibir ve kıskançlığın yuva kurduğu ve beslenerek güçlendiği bir kalpte; huzur gibi duyguların barınması ve kalbin mutmain olması pek mümkün değildir. Zira kontrolsüz bırakılan olumlu ya da olumsuz birçok duygu; insanın hayata bakış açısını ve hatırlamayı seçtiklerini değiştirir. Aldığı kararlara ve attığı adımlara yön verir. 

‘Daha iyisini asıl sen hakkediyorsun’ gibi nefsi şımartan ifadelerle dünyalıklara çağrılarak, bencil ve kibirli halleri beslenir. Bu duygularla istediğini sandıklarına kavuşsa da, mutluluğu yakalaması ihtimal dışıdır. Zira onun aklı ve gözü, hala küçümsediklerindedir. İstemekle hak iddia etmek arasındaki farkı görememektedir.

Ey Allahım! Bizi, Sana kul olmanın kattığı değerden ötürü, rızana uygun derecede kendisini sevenlerden ve kendisine özen gösterenlerden eyle. Senin katında ve insanların huzurunda yerini bilenlerden eyle. Aşağılanmaktan ve başkalarını küçümsemekten muhafaza buyur. Kendi iyiliğini istediği gibi başkalarının da iyiliğini isteyenlerden; mutluluğu ve hüznü paylaşmasını bilenlerden eyle. Senin ilmine ve rahmetine güvenerek ve dualarımızı ferah tutarak hakkımızda hayırlı olacak güzellikleri, yalnız Senden umanlardan eyle. Verdiğimiz yanlış tepkilerden dolayı bizi affet ve bizi mütevekkil salih kulların arasına kat. 

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji