وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ
“Adım adım yıkıma götürürüz” şeklinde çevirdiğimiz fiilin masdarı olan istidrâc kelimesi, sözlükte “derece derece yükseltmek veya alçaltmak, azar azar toplamak, katlamak” gibi anlamlara gelir. Bu kelime zamanla, “Allah’ın bazı insanlara, kötü niyetlerinin ve davranışlarının ardından, onların daha da şımarmaları, günahlarını daha da arttırmaları sonucunu doğurabilecek maddî veya mânevî imkân ve fırsatlar vermesi” anlamında terim haline gelmiştir. Meselâ peygamberlerde görülen olağan üstü hallere “mûcize”, velîlerde görülene “keramet” denirken inancı veya yaşayışı bozuk kimselerin zâhiren mûcize veya keramete benzer olaylar sergilemelerine istidrâc denmektedir. “Cezalandırma” diye çevirdiğimiz keyd kelimesi ise aslında “tuzak” mânasına gelmekle birlikte, Allah için kullanıldığında İslâmiyet ve müslümanlar için bazı tuzaklar kurmaya ve onları çökertmeye çalışan inkârcıların bu planlarını boşa çıkaran Allah’ın kusursuz, adaletli ve hikmetli planını ifade eder. Burada yüce Allah, âyetlerini yalanlayan ve böylece onları etkisiz kılmaya çalışan inkârcıları, güçlü ve şaşmaz planı uyarınca hemen cezalandırmayıp onlara mühlet verdiğini, bazı imkân ve fırsatlar tanıdığını, bu suretle onları derece derece yıkıma doğru götürdüğünü veya alçalttığını ifade buyurmaktadır. Allah’ın onlara önce mühlet verip sonra da helâk etmesi zâhiren tuzak kurmaya benzediği için âyette buna “keyd” denmiştir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 636
ملي Meleye : إمْلاءٌ imlâ aslen uzatmak demektir. Bu anlamdan hareketle uzun müddet ve süreye مَلِيٌّ مِنْ الدَّهْرِ ve مَلاوَةٌ مِنْ الدَّهْرِ denmiştir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli imlâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
متن Metene: مَتْنانِ kelimesi belin iki yanı demektir. مَتَنَ fiili sırtı sağlamlaştı ve güçlü oldu manasına gelir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece isim olarak مَتِينٌ şeklinde 3 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri metin ve metânettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُمْل۪ي fiili, ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ’dir.
لَهُمْ car mecruru اُمْل۪ي fiiline müteallıktır.
اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ ; isim cümlesidir. إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
كَيْد۪ي kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup mukadder fetha ile mansubtur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَت۪ينٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
اُمْل۪ي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi ملو ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder.
وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ
Ayet, سَنَسْتَدْرِجُهُمْ cümlesine وَ ’la atfedilmiştir. Müspet muzari fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اُمْل۪ي (mühlet veriyorum) sözü, devenin çayırda kaldığı süreyi uzatmak manasından mecaz veya istiare olarak gelmiş bir darb-ı meseldir. (Âşûr)
وَاُمْل۪ي لَهُمْ ifadesi 182. ayetteki سَنَسْتَدْرِجُهُمْ ifadesine matuftur ve ilk ifadenin başındaki سَ ’nin kapsamına bu ifade de dahildir (yani onlara mühlet vereceğim); (ama Benim tuzağım da gerçekten sağlamdır!) Bunun tuzak olarak isimlendirilmesinin sebebi, görünüşte ihsan gibi olduğu halde hakikatte mahrumiyet olması açısından tuzağa benzemesidir. (Keşşâf)
Cenab-ı Allah, وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ “Ben onlara mühlet veririm. Benim (keydim) tuzağım çetindir.” buyurmuştur. Arapçada أَمْلَي, mühlet vermek, mühleti uzatmak demek olup zıddı أَجَل masdarındandır. مَلِي de uzun zaman manasındadır.
Cenab-ı Hakk’ın; لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجَرْنِى مَلِياًّ “(Babası): ‘Eğer vazgeçmezsen andolsun seni taşlatırım; şimdi uzun bir süre gözüme görünme!’ dedi.” (Meryem Suresi, 46) ayetinde de kelime bu manadadır. Nitekim “uzun bir müddet” manasında, مِلْوَةً مِلْوَةً ve مَلَاوَةً kelimeleri kullanılır. Buna göre ayetteki, وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ tabiri, “Onlara mühlet veririm ve günahlarını sürdürüp gitsinler diye ömürlerini uzatırım. Tövbe edip hakka dönsünler ve günahtan sıyrılsınlar diye isyanlarının cezasını hemen vermem.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
سَنَسْتَدْرِجُهُمْ cümlesindeki azamet zamirinden اُمْل۪ي ’deki müfred mütekellim zamirine iltifat vardır.
لَهُمْ sözündeki lam harfi lam-ı tebyindir. Bunun gizli olan bir çok kullanım şekli vardır. Kaynağı da şudur: bu harf, ilişkisinin gizli olduğu amiline dahil olma maksadını açıklar. (Âşûr)
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümle, اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eder.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
كَيْد۪ي izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan كَيْد۪ , şan ve şeref kazanmıştır.
كَيْد۪ ve مكر , ikisi de hile demektir ama aralarında farklar vardır.
Allah için kullanıldığında, tasarlanmış bir entrikayı hiç ummadığı bir yerden bozup tuzağı yapanın başına geçirme anlamı vardır. Allah tuzak kurmaz, tuzak kuranın başına o tuzağı geçirir.
إنَّ كَيْدِي مَتِينٌ cümlesi ta’lil konumundadır. Onları yavaş yavaş yaklaştırmak ve mühlet vermenin tuzak olduğunu belirtir. (Âşûr)