اَيُشْرِكُونَ مَا لَا يَخْلُقُ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَۘ
Müşriklerin tevhid ilkesine aykırı her türlü inançlarını çürüten kanıtların ortaya konduğu bu iki âyette ulûhiyyetin en başta gelen üç özelliğinin söz konusu edildiği görülmektedir: Yaratıcılık, lutufkârlık ve kendi kendine yeterlilik. Öncelikle –başka bir şeyi yaratmak şöyle dursun– kendisi yaratılmış olan bir varlık Tanrı olamaz; ikinci olarak Allah, her türlü yardım taleplerine cevap verecek kadar zengin, lutufkâr, cömert ve merhametlidir. O’nun dışında hiçbir varlık bu yetkinliklere sahip olamadığı için tanrılığa da lâyık olamaz. Nihayet kendi kendine yeterli olup hiçbir yönden başka herhangi bir varlığın yardım ve desteğine muhtaç olmayan tek varlık Allah Teâlâ olup O’nun dışında her varlık bizzat kendisine bile yardım etmekten âciz olduğuna, şu halde kendi kendine yeterli olmadığına göre bu varlıklara tanrılık vasfı da kesinlikle yüklenemez. Böylece âyetlerdeki bu üç kanıt ile putperestlik inancının tamamıyla akıl ve mantık temelinden yoksun olduğu açıkça ortaya konmuş bulunmaktadır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 645
اَيُشْرِكُونَ مَا لَا يَخْلُقُ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَۘ
Hemze istifham harfidir. يُشْرِكُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası لَا يَخْلُقُ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَخْلُقُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
شَيْـٔاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
هُمْ يُخْلَقُونَ cümlesi يَخْلُقُ’deki failin hali olarak mahallen mansubtur.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُخْلَقُونَ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُخْلَقُونَ fiili نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَيُشْرِكُونَ مَا لَا يَخْلُقُ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَۘ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp kınama ve taaccüb manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
اَيُشْرِكُونَ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا’nın sılası لَا يَخْلُقُ شَيْـٔاً, menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
وَ ’la gelen وَهُمْ يُخْلَقُونَۘ cümlesi, لَا يَخْلُقُ fiilinin failinden haldir. Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.
شَيْـٔاً ’deki tenvin kıllet ve nev ifade etmiştir. Bilindiği gibi menfi siyakta nekre, selbin umumuna işaret eder.
لَا يَخْلُقُ شَيْـٔاً cümlesiyle وَهُمْ يُخْلَقُونَۘ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
İbadet edilecek varlığın en önemli özelliği yaratmaktır. Yaratmak, ilâhlığın olmazsa olmaz şartıdır.
يَخْلُقُ - يُخْلَقُونَۘ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَا يَخْلُقُ - يُخْلَقُونَۘ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
Bu ayetin maksadı, putların ilâh olamayacağına delil getirmektir. O halde ayetteki, “Kendileri yaratılmış oldukları halde hiçbir şeyi yaratamayanları, Allah’a şirk mi koşuyorlar?” buyruğu “Onlar, kendileri mahluk olup hiçbir şeyi yaratmaya kadir olamayan o putlara mı ibadet ediyorlar?” demektir. Buna göre eğer “Cenab-ı Allah, niçin ayette birinci fiili, يَخْلُقُ (yarattı) şeklinde müfred; ikincisini يُخْلَقُونَۘ (yaratılmışlar) şeklinde cemi olarak getirmiştir? Hem sonra Cenab-ı Hakk nasıl, insanların dışında bir varlık grubu için cemi müzekker sıygasını kullanmıştır?” denilirse birincisine şu şekilde cevap verebiliriz: مَٓا edatı, hem müfred hem tesniye hem de çoğul için kullanılır. Binaenaleyh bu edat lafzı itibariyle müfred, manası itibariyle cemi olan lafızlardandır. Böylece Allah Teâlâ her iki yönü de nazar-ı dikkate alarak lafzın zahiri itibariyle يَخْلُقُ şeklinde müfred; manası itibariyle de يُخْلَقُونَۘ şeklinde cemi fiil getirmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ayet, onların Allah’a ortak koştukları şeylerin ölümlü olduklarını beyan suretiyle bütün müşrikleri kınamak, mutlak olarak onların ortak koşmalarını kınamak içindir. (Ebüssuûd)
يُشْرِكُونَ şeklindeki muzari fiil, onlardaki bu şirkin teceddüdüne delalet eder. ما لا يَخْلُقُ ifadesindeki nefy de aynı şekilde yaratamıyor olmanın teceddüdüne delalet eder. Teceddüt manasına delalet eden asıl şey müsnedin fiil olmasıdır. Teceddüt; müsnedin müsnedün ileyh için yeniden meydana gelmesidir. Sadece sabit duruma gelmek manasını ifade etmez. Geçmişte yaratamadıklarını ve gelecekte de yaratamayacaklarını ifade eder. Çünkü yaratma sıfatı onlar için sabit olsaydı hem geçmişte, hem şimdiki zamanda, hem de gelecekte sabit olurdu. (Âşûr)