A'râf Sûresi 31. Ayet

يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ خُذُوا ز۪ينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُواۚ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَ۟  ...

Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا بَنِي oğulları ب ن ي
2 ادَمَ Adem
3 خُذُوا alın ا خ ذ
4 زِينَتَكُمْ süs(lü, güzel giysiler)inizi ز ي ن
5 عِنْدَ ع ن د
6 كُلِّ her ك ل ل
7 مَسْجِدٍ mesci(de gidişiniz)de س ج د
8 وَكُلُوا ve yeyin ا ك ل
9 وَاشْرَبُوا ve için ش ر ب
10 وَلَا
11 تُسْرِفُوا fakat israf etmeyin س ر ف
12 إِنَّهُ çünkü O
13 لَا
14 يُحِبُّ sevmez ح ب ب
15 الْمُسْرِفِينَ israf edenleri س ر ف
 

Kureyş ve diğer birkaç soylu kabile dışındaki müşrikler, başlıca kutsal mekânlarını çıplak ziyaret eder; ziyaret dönemlerinde et, yağ, süt gibi değerli gıda maddelerini yemezler; diğerlerini ise çok az yerler ve bunun dinî bir vecîbe olduğuna inanırlardı (bk. Taberî, VIII, 159-163).

 Âyet bu bâtıl uygulamayı ilga etmekte, ibadet sırasında örtünme zorunluluğu getirmektedir; ayrıca haram olduğuna dair özel hüküm bulunmayan maddelerin yenilip içilmesine de –israfa kaçmamak şartıyla– izin vermektedir. Âyetin özel maksadı, kutsal mekânları çıplak vaziyette ziyaret veya tavaf etmeyi yasaklamaktır. Ancak bu durum, hükmün genel olduğu anlamını çıkarmaya mâni değildir. Nitekim bütün ilgili kaynaklarda âyetin, gerek ibadet sırasında gerekse sair zamanlarda edep kurallarına uygun şekilde giyinmeyi farz kıldığı belirtilir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 2 Sayfa: 518-519

 

Resûl-i Ekrem “ İsraf etmeden ve kibirlenmeden yiyin ,için ,sadaka verin ,giyip kuşanın “ buyurmuştur. (Buhari ,Libas 1, bab başlığında; İbni Mâce ,Libas 23; Ahmed b. Hanbel , Müsned, II,181,182),” Allah Teâlâ’nın, verdigi nimetleri kulunun uzerinde görmekten memnun olacagini “ belirtmiş. (Tirmizi ,Edeb 54; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II,311), yeme icme konusunda da şu ölçüyü koymuştur:

 

Riyazus Salihin, 517 Nolu Hadis
Ebû Kerîme Mikdâd İbni Ma’dîkerib radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Hiçbir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta tutacak bir kaç lokma yeter. Şayet mutlaka çok yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır.”
Tirmizî, Zühd 47. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ıme 50
 

 
سَرَفَ Serafe: İsraf, insanın yaptığı herhangi bir işte haddi aşmaya denir. Bazen miktar bazen de keyfiyet/nitelik göz önünde bulundurularak kullanılır. Bundan dolayı Sufyan şöyle demiştir: ”Allah’a itaat maksadı dışında infak ettiğiniz herşey isterse çok az da olsa bir israftır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 23 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri israf ve müsriftir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 
 

يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ خُذُوا ز۪ينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا

 

يَا  nida harfidir.  بَن۪ٓي  münadadır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti  ى ’dir.  اٰدَمَ  muzâfun ileyh olup  gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.


Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden; mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubtur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nidanın cevabı  خُذُوا ز۪ينَتَكُمْ’dur. 

خُذُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

ز۪ينَتَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عِنْدَ  mekân zarfı,  خُذُوا  fiiline müteallıktır.  كُلِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır.  مَسْجِدٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كُلُوا  fiili  ن ‘un hazfiyle mebni olan emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı faildir.  اشْرَبُوا  fiili makabline matuftur.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تُسْرِفُوا  fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.


  اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَ۟

 

İsim cümlesidir.  إِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُ  muttasıl zamiri  إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

لَا يُحِبُّ  cümlesi  إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُحِبُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

الْمُسْرِف۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُسْرِف۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُحِبُّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  حبب ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ خُذُوا ز۪ينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُواۚ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.

Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nidanın cevabı olan  خُذُوا ز۪ينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ  cümlesi ise emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ziynetten kasıt, elbise ve onun üzerinde olan şeylerdir. Çünkü “almak” fiili ziynet için kullanılmaz. Halliyet alakasıyla mecaz-ı mürseldir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Yine müfessirler, bu ayetteki ziynet ile kastedilenin “avret mahallini örtecek elbise” olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Hem sonra Hakk Teâlâ’nın “ziynetinizi alın” sözü bir emirdir. Emir, vücûb (farziyet) ifade eder. Buna göre “ziyneti alma” işinin vâcip olduğu anlaşılır. (Fahreddin er-Râzî)

Aynı üsluptaki müteakip  وَكُلُوا  ve  وَاشْرَبُوا  cümleleri nidanın cevabına temâsül nedeniyle atfedilmiştir. 

Yine nidanın cevabına matuf ve  وَلَا تُسْرِفُواۚ  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Burada lafzen ve manen inşâ olup müsnedün ileyhleri aynı olan ve aralarında tenâsüp bulunan cümleler birbirine  و  ile vasl yapılarak gelmiştir. Ayetin sonundaki  اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَ۟  cümlesi haberiyye ve ta’liliyye olduğu için fasılla gelmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

مَسْجِدٍ ’deki tenvin tazim ve nev ifade eder.

لَا تُسْرِفُواۚ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ [her namaz ve tavafta] mecaz-ı mürseldir. Alakası mahalliyettir. Çünkü burada mescitten maksat, namaz ve tavaftır. Mescit namaz kılma yeri olduğu için ona bu isim verilmiştir. (Sâbûnî)

Ziynetler üç çeşittir:

Nefsî ziynet; ilim ve güzel inanç.

Bedenî ziynet; güç-kuvvet, uzun boy.

Haricî ziynet; mal, makam, şöhret. (Müfredat.)

Bu ayet namazda setr-i avretin (avret yerlerini örtmenin) zorunlu olduğuna delildir.

Kişinin namazda en güzel elbiselerini giymesi sünnettir.

İsraf eden kişi şöyle tarif edilmiştir: Cahillik ve gaflet sebebiyle dünya sevgisine dalan, dünya ile alakası çoğalan, tümüyle dünyaya yönelen, hak ve ahiretten ayrılan, ahireti dünya ile örtülen, maddi alemle meşgul olan vs kişidir. Lügat olarak haddi aşmak, demektir. (Tahkik)

Lût kavmi, ekilmesi gereken tarlaya tohum bırakmadığı için müsrif olarak isimlendirilmiştir.

Çok yiyip içmeyin: yenip içilecek şeyleri israf etmeyin, şeklinde anlaşılabilir.

كُلُوا - اشْرَبُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü, s. 558-559)

Allah Teâlâ, bu ifade üzerine, “yiyiniz, içiniz” buyruğunu atfetmiştir. Yeme içme emrinin, mübahlık ifade eden birer emir olduğunda şüphe yoktur. Binaenaleyh “ziynetinizi alın” ifadesinin de mübahlığı gösteren bir emir olması gerekir. (Fahreddin er-Râzî)


اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَ۟

 

Müstenefe cümlesidir.

إِنَّ  ile tekid edilmiş cümle, şibh-i kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelmiştir. Menfi isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Müsnedin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlama kolaylaşır.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip, hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır.

(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَا تُسْرِفُواۚ -  الْمُسْرِف۪ينَ۟  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَ۟  “Çünkü O, israf edenleri sevmez.” buyurmuştur. Bu cümle, tehdidin doruk noktasını ifade eder. Zira Allah’ın sevmediği herkes, sevaptan mahrum olarak kalır. Çünkü Allah’ın kulunu sevmesi, ona mükâfatını ve sevabını ulaştırarak vermesi demektir. O halde bu sevginin olmaması, sevabın ve mükâfatın olmaması demektir. Her ne zaman sevap bulunmazsa orada ceza söz konusu demektir. Zira varlık aleminde ne mükâfatlandırılan ne de cezalandırılan bir mükellefin bulunmadığı hususunda ittifak bulunmaktadır. (Fahreddin er-Râzî)