A'râf Sûresi 48. Ayet

وَنَادٰٓى اَصْحَابُ الْاَعْرَافِ رِجَالاً يَعْرِفُونَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْ قَالُوا مَٓا اَغْنٰى عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ  ...

A’râftakiler, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenir ve şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنَادَىٰ ve seslendiler ن د و
2 أَصْحَابُ halkı ص ح ب
3 الْأَعْرَافِ A’raf ع ر ف
4 رِجَالًا birtakım adamlara ر ج ل
5 يَعْرِفُونَهُمْ tanıdıkları ع ر ف
6 بِسِيمَاهُمْ yüzlerinden س و م
7 قَالُوا dediler ki ق و ل
8 مَا
9 أَغْنَىٰ hiçbir yarar sağlamadı غ ن ي
10 عَنْكُمْ size
11 جَمْعُكُمْ topluluğunuzun ج م ع
12 وَمَا ne de
13 كُنْتُمْ size ك و ن
14 تَسْتَكْبِرُونَ büyüklük taslamanız ك ب ر
 

Dünyanın bütün azgın ve despotları, toplayıp biriktirdikleri servetlerinin ve emri altına aldıkları adamlarının çokluğundan cesaret alır; bu iki gücün verdiği cüretle hem gerçeği kabul etmeyi kendilerine yediremez hem de insanları küçük görür, kibir ve azamet duygusunun esiri olurlar; bu yüzden yoksul ve kimsesiz olan inançlı ve dürüst insanların, Allah’ın rahmet ve sevgisini kazanacak düzeyde değer taşıyacaklarına da inanmazlar. A‘râftaki o güzide topluluk, bu gafillerin ebedî hayatlarını mahveden büyük yanılgılarını kendilerine hatırlatırken, onların küçümsediği müminlere de cenneti ve oradaki mutlu hayatı müjdelerler.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 531

 

وَنَادٰٓى اَصْحَابُ الْاَعْرَافِ رِجَالاً يَعْرِفُونَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  نَادٰٓى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  اَصْحَابُ  fail olup lafzen merfûdur.  الْاَعْرَافِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

رِجَالاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

يَعْرِفُونَهُمْ  fiili  رِجَالاً’in sıfatı olarak mahallen mansubtur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَعْرِفُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

بِس۪يمٰيهُمْ  car mecruru  يَعْرِفُونَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نَادٰٓى  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  ندي ’dır.

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.  

 

 قَالُوا مَٓا اَغْنٰى عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl cümlesi  مَٓا اَغْنٰى عَنْكُمْ ’dur.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.

مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَغْنٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.

عَنْكُمْ  car mecruru  اَغْنٰى  fiiline müteallıktır.  جَمْعُكُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  مَا  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  جَمْعُكُمْ ’deki sarih masdara müteallıktır.

كُنْتُمْ  nakıs fiildir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  تَسْتَكْبِرُونَ  fiili  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.

تَسْتَكْبِرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

تَسْتَكْبِرُونَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi كبر ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

 

وَنَادٰٓى اَصْحَابُ الْاَعْرَافِ رِجَالاً يَعْرِفُونَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْ

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade eden  يَعْرِفُونَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْ  cümlesi,  رِجَالاً  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

اَصْحَابُ الْاَعْرَافِ  sözündeki marifelik 46. ayette geçen  وَعَلَى الْاَعْرَافِ رِجَالٌ  sözünün karinesiyle ahd içindir. (Âşûr) 

رِجَالاً ’deki tenvin tazim ifade eder.

Fiillerde gerçekleşen bir diğer istiare şekli de mazi ve muzari fiillerin birbiri yerine kullanılmasıdır.  

Müstakbel, vukuunun kesinliğini ifade için maziyle ifade edilebilir. Böylece gelecekte vuku bulacak olan şey, sanki vuku bulmuş gibidir. Ahirette olacak haller bu işin kesinlikle vuku bulacağına delalet etmek üzere mazi fille anlatılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

الْاَعْرَافِ - يَعْرِفُونَهُمْ  arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

مَٓا ‘lar arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır. Biri olumsuzluk, biri ism-i mevsûl olarak gelmiştir.

Cenab-ı Hakk, “Gözleri, ehl-i cehennem tarafına çevrildiği zaman, Rabbimiz .... dediler.” (Araf Suresi, 47) şeklinde beyan buyurmasını müteakip yine bunun peşinden, Araftakilerin, cehennemliklerden bazı adamlara sesleneceklerini bildirmiş, ama cehennemlikleri zikretmemiştir. Çünkü zikredilen söz ancak onlara uygun düşmektedir. Bu da onların, “Ne çokluğunuz ne de devam etmekte olduğunuz büyüklenmeniz, size hiçbir fayda vermedi.” sözleridir. Bu söz ise ancak tevbih eden (ayıplayan) ve azarlayan kimseye uygundur ve yine ancak onların ekâbirlerine (büyüklerine, ileri gelenlerine) yakışır. Ayetteki “çokluk”tan murad ya mal bakımından çokluktur veya sayıca ve toplulukça olan çokluktur. Ayetteki “büyüklenme”den maksat, onların hakkı (hak dini) kabul etmekten büyüklenip geri durmaları ve hak ehli olan insanlara karşı büyüklük taslamalarıdır. Bu kelime,  كَثْرَة (çokluk) masdarından olarak,  تَسْتَكْثِرون (çokluk taslamak) şeklinde de okunmuştur. Bu adeta, bu muhatapların ikâba düşmelerine Araf ehlinin sevineceğine ve bu söz sebebi ile o muhataplar için ne büyük bir azarlamanın hasıl olacağına delalet etmektedir. (Fahreddin er-Râzî)

 

قَالُوا مَٓا اَغْنٰى عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ

 

 

Fasılla gelen cümle, beyanî istînâf veya nida cümlesinin tefsiridir. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede car mecrurun önemine binaen takdimi söz konusudur.

Masdariye olan  مَا  ve akabindeki  كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ  cümlesi, masdar teviliyle, sarih masdar kalıbındaki  جَمْعُكُمْ ’a matuftur.

كَان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi, hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)

كَان ’nin  haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)

كان’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve  geçmişte mutat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar  olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

Mal, cemaat, akraba ve kavmin çokluğu gibi bu dünyada kibirlenmeye vesile olan şeylerin o gün hiç bir faydası yoktur. O halde o gün fayda verecek olan amellere yönelelim.