A'râf Sûresi 47. Ayet

وَاِذَا صُرِفَتْ اَبْصَارُهُمْ تِلْقَٓاءَ اَصْحَابِ النَّارِۙ قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟  ...

Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا zaman
2 صُرِفَتْ çevrildiği ص ر ف
3 أَبْصَارُهُمْ gözleri ب ص ر
4 تِلْقَاءَ tarafına ل ق ي
5 أَصْحَابِ halkı ص ح ب
6 النَّارِ ateş ن و ر
7 قَالُوا dediler ق و ل
8 رَبَّنَا Rabbimiz ر ب ب
9 لَا
10 تَجْعَلْنَا bizi bulundurma ج ع ل
11 مَعَ beraber
12 الْقَوْمِ toplulukla ق و م
13 الظَّالِمِينَ zalim ظ ل م
 

Sözlükte hicab kelimesi “perde” demek olup burada cennetle cehennem veya cennet ehliyle cehennem ehli arasındaki bir engeli ifade eder. Fahreddin er-Râzî, hicabın “Ve hemen aralarına kapısı da olan bir duvar çekilir …” (Hadîd 57/13) meâlindeki âyette geçen “sur” anlamını ifade ettiğini belirtmiştir (XIV, 86). Sözlükte “Yüksek mekân, her şeyin en yüksek noktası” anlamındaki a‘râf ise cennetle cehennem arasındaki bir yerin adıdır. Tefsirlerde cennet ve cehennemin yerleri, birbirine uzaklıkları, cennettekilerle cehennemdekilerin birbirlerine seslerini nasıl duyurdukları, cennetle cehennem arasındaki “sur” ile “perde” ve “a‘râf”ın mahiyeti, a‘râftakilerin kimler olduğu hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüşse de âhiret meselelerini akıl ve tecrübeye dayanarak açıklayıp çözümlemek mümkün olmadığı için bu konularda sadece nassın verdiği bilgilerle yetinip bunların gerçek olduğuna iman etmek, hakikat ve mahiyetinin ne olduğunu ise Allah’ın ilmine havale etmek en uygun tutumdur. Mümin için önemli olan, âhiretin hak olduğu, orada mutlak, kesin ve en adaletli bir şekilde herkesin yargılanacağı, sonuçta iyilerin cennetle ödüllendirileceği, kötülerin cehennemle cezalandırılacağıdır.

 

 Âyetteki bilgilere göre â‘râfta bulunacak olanların bir kısmı, iyileri de kötüleri de simalarından tanıyacak kadar yetkinlik sahibi kimselerdir. Bunlar, ya dereceleri nisbeten düşük olduğu veya üstün dereceli olmakla birlikte, herkesin gözetlenip teşhis edilebileceği a’râf denilen yüksek yerde bir süre bekleyerek iyileri ve kötüleri birbirinden ayırmakla görevlendirildikleri için orada bekleyecekler; cennet ehline esenlik dileyecek, başlarını cehennem ehline çevirince de kendilerini onlarla birlikte bulundurmaması için Allah’a niyaz edeceklerdir.

Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 531

 

وَاِذَا صُرِفَتْ اَبْصَارُهُمْ تِلْقَٓاءَ اَصْحَابِ النَّارِۙ

 

وَ  atıf harfidir.  اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  إِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c. Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

صُرِفَتْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

صُرِفَتْ  meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.

اَبْصَارُهُمْ  naib-i fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تِلْقَٓاءَ  mekân zarfı,  صُرِفَتْ  fiiline müteallıktır.  اَصْحَابِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır.  النَّارِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

 

  قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl cümlesi  رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا ’dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.

Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبَّ, muzâftır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Nidanın cevabı  لَا تَجْعَلْنَا’dır.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. 

تَجْعَلْنَا  fiili meczum muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri  أنت’dir.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

مَعَ  mekân zarfı,  تَجْعَلْنَا  fiiline müteallıktır.  الْقَوْمِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الظَّالِم۪ينَ  kelimesi  الْقَوْمِ’nin sıfatı olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِذَا صُرِفَتْ اَبْصَارُهُمْ تِلْقَٓاءَ اَصْحَابِ النَّارِۙ قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayet, şart üslubunda haberî isnaddır. Aynı zamanda muzâfun ileyh olan şart cümlesi  صُرِفَتْ اَبْصَارُهُمْ تِلْقَٓاءَ اَصْحَابِ النَّارِۙ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cevap cümlesi olan  …قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nida harfinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.  

Nidanın cevabı  لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَصْحَابِ  kelimesinin kökü  صحب’dir. Sahip, yer veya zaman bakımından başkasından ayrılmayan demektir. Bu birliktelik bedenle veya destekle olabilir. Peygamberimizin sahabesi ifadesinde de aynı kök kullanılır. Bir şeye sahip olmak şeklinde de kullanılır. Sohbet de aynı kelimeden dilimize geçmiştir. Bu ayette  اَصْحَابِ النَّارِۙ  derken işte bu ayrılmama, bu kimselerin adeta ateşle hemhal oluşu vurgulanmaktadır. 

اَصْحَابِ النَّارِۙ  ifadesinde tehekküm istiaresi vardır. Nârda kalışları arkadaşlığa benzetilmiştir. Arkadaşlar birbirinin karakterini taşır. Yani kâfirler de yakar, yıkar, yok ederler. Cehennemde kalışları arkadaşlığa benzetilmiştir. Arkadaşlar birbirinin karakterini taşır. Sahip, yer veya zaman bakımından başkasından ayrılmayan demektir. 

وَاِذَا صُرِفَتْ اَبْصَارُهُمْ تِلْقَٓاءَ اَصْحَابِ النَّارِۙ [Gözleri, bakışları nâr ashabının tarafına çevrildiği vakit] sözü cennet ehline isteyerek veya kendi arzularıyla baktıklarını bildirir. Cehennem ehline bakmaları ise kendi arzularıyla değildir.

Ayetin sonunda zulümle vasıflandırılmaları onlar için azabı gerektiren sebebin sadece kötü hal değil, aynı zamanda zulüm olduğunu gösterir. (Ebüssuûd)

الصَّرْفُ; bir mekândan ayrılık halidir. Burada mecaz veya istîare yoluyla yönelmek manasındadır. (Âşûr)