A'râf Sûresi 6. Ayet

فَلَنَسْـَٔلَنَّ الَّذ۪ينَ اُرْسِلَ اِلَيْهِمْ وَلَنَسْـَٔلَنَّ الْمُرْسَل۪ينَۙ  ...

Kendilerine peygamber gönderilenlere mutlaka soracağız. Peygamberlere de elbette soracağız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَنَسْأَلَنَّ soracağız س ا ل
2 الَّذِينَ olanlara
3 أُرْسِلَ elçi gönderilmiş ر س ل
4 إِلَيْهِمْ kendilerine
5 وَلَنَسْأَلَنَّ ve soracağız س ا ل
6 الْمُرْسَلِينَ gönderilen elçilere ر س ل
 

Yüce Allah’ın, peygamberlerin elçilik görevleriyle ilgili yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirdiklerini, ümmetlerin de kendilerine tebliğ edilen dini ve kitabı tanıyıp hükmüne uyduklarını yahut reddedip âsi olduklarını kesin olarak bildiği, ayrıca inkârcılar da kendilerinin zalim olduklarını itiraf ettikleri halde yine de âhirette ümmetleri ve resulleri sorguya çekmesi O’nun adalet düzeninin bir sonucudur. Ayrıca burada önemli bir hukuk kuralına da işaret bulunduğu düşünülebilir: Hiçbir kimse, yargılanarak suçu sabit görülüp hüküm giymedikçe cezalandırılamaz.

 

 Peygamberlere sorulacak olan, tebliğ görevlerini yerine getirip getirmedikleri; ümmetlere sorulacak olan da bu tebliğlere uyup uymadıkları veya neden uymadıklarıdır. Yüce Allah peygamberlerin mâsum olduklarını bilmekle beraber, bu gerçeği bir defa da mahkeme-i kübrâda ortaya koyacak; bu suretle inkâr edip âsi olanların bu suçlarının, peygamberlerin tebliğlerinde kusur etmelerinden değil, tamamen kendilerinden kaynaklandığını tescil ve ilân edecektir (Râzî, XIV, 22-23).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 501-502

 

Riyazus Salihin, 285 Nolu Hadis

İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:“Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre ettiklerinizden sorumlusunuz.”  Buhârî, Cum`a 11, İstikrâz 20, İtk 17, 19, Vesâyâ 9, Nikâh 81, 90, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 20. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İmâre 1, 13; Tirmizî, Cihâd 27

 

فَلَنَسْـَٔلَنَّ الَّذ۪ينَ اُرْسِلَ اِلَيْهِمْ وَلَنَسْـَٔلَنَّ الْمُرْسَل۪ينَۙ

 

فَ  zaman ve tertibe delalet eden istînâfiyyedir.

فَ : Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  نَسْـَٔلَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakîledir. Fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن’dur. 

Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası   اُرْسِلَ اِلَيْهِمْ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اُرْسِلَ  meçhul mebni mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  اِلَيْهِمْ  car mecruru  اُرْسِلَ  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  نَسْـَٔلَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakîledir. Fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن’dur. 

الْمُرْسَل۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.

الْمُرْسَل۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûludur.

İsm-i mef’ûl; kendisine iş yapılanı bildiren, fiilden etkilenen isimdir. Türkçedeki edilgen sıfat-fiil karşılığıdır. Nasıl ism-i fail malum muzari fiil gibi kullanılıyorsa ism-i mef’ûl de mazi meçhul gibi tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُرْسِلَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

فَلَنَسْـَٔلَنَّ الَّذ۪ينَ اُرْسِلَ اِلَيْهِمْ وَلَنَسْـَٔلَنَّ الْمُرْسَل۪ينَۙ

 

فَ  tertibe delalet eden istînâfiyyedir.  لَ, mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevabından oluşan terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

لَ  ve  نَّ’la tekid edilen cevap cümlesi ise, faide-i haber inkârî kelamdır.

Haber, şüpheyi gidermek için kasem lâmı ve tekid nûnuyla tekid edilmiştir. (Âşûr) 

فَلَنَسْـَٔلَنَّ  fiilinin mef’ûlü konumundaki ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ’nin sılası  اُرْسِلَ اِلَيْهِمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil meçhul bina edilerek mef’ûl öne çıkarılmıştır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Tekid nûnu, çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu harf ( َّنَّ ), fiilin üç defa tekidini sağlar. (Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2017/3)

Aynı  üsluptaki  وَلَنَسْـَٔلَنَّ الْمُرْسَل۪ينَۙ  cümlesi, önceki cevap cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

اُرْسِلَ  kelimesinde irsâd vardır.

فَلَنَسْـَٔلَنَّ الَّذ۪ينَ اُرْسِلَ اِلَيْهِمْ  cümlesi ile  وَلَنَسْـَٔلَنَّ الْمُرْسَل۪ينَۙ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

اُرْسِلَ - الْمُرْسَل۪ينَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Allah bütün bunları bildiğine ve onlara anlatacağına göre onlara sormasının anlamı anlamı, onlara yönelik kınama, azarlama ve yaptıklarını kendi dilleri ile itiraf edip peygamberlerinin onlar aleyhine şahitlik etmesini sağlamaktır. (Keşşâf) Dolayısıyla bu cümlede mecaz-ı mürsel mürekkeb vardır.

Burada sormaktan murad, Allah Teâlâ'nın kâfirleri takbih etmesi ve azarlamasıdır. (Ebüssuûd)