فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَ
Kur’an’da yeri geldikçe eski toplumların, gurur ve kibre kapılarak hak dini kabul etmemekte direnip büyüklük taslayan zorbaları hakkında müstekbir; bunların zayıf ve âciz gördüğü, baskı altına alıp yönlendirmek istedikleri kitle hakkında da müsted‘af deyimleri kullanılır. İşte zorbalar kesimi, Sâlih’e inananlar arasındaki yoksul ve kimsesiz müminleri inançları dolayısıyla kınamış; onların inandığı şeyleri kendilerinin reddettiklerini açıkça bildirmişlerdir. Sonunda kibir ve inatları yüzünden basîreti bağlananlar, verdikleri sözü çiğneyerek deveyi kestiler. Bu, onların asla yola gelmeyeceklerinin açık bir ifadesiydi. Bu sebeple şiddetli bir depremle eski inkârcı kavimlerin âkıbetine mâruz kaldılar. Fahreddin erRâzî, 79. âyetteki sözleri, inkârcıların helâk olması üzerine Sâlih peygamberin üzüntüsünden dolayı söylemiş olabileceğini belirtir (XIV, 167).
Hz. Peygamber Tebük Gazvesi sırasında askerleriyle birlikte Semûd kalıntılarının bulunduğu Hicr’e gelmiş, askerler Semûd halkının içtiği kuyulardan su içmişler, ardından hamur yoğurup ekmek yapmışlar, yemek hazırlamışlar; fakat Resûlullah yemeği dökmelerini, ekmekleri develere yedirmelerini emretmiş, sonra onları konakladıkları yerden kaldırarak devenin su içtiği kuyunun başına götürmüş; önceki davranışının sebebini açıklarken de, “Onların yaşadığı felâketin sizin de başınıza gelmesinden kaygılandım” buyurmuştur (Müsned, II, 117). Başka bir rivayette Resûlullah’ın yine Hicr’de bulunduğu bir sırada Hicr halkının başına gelenlerden duyduğu üzüntüyü dile getiren ve yanındakileri, bu olaydan ibret alıp ders çıkarmaya teşvik eden sözler söylediği belirtilmektedir (Buhârî, “Megåzî”, 80; Müslim, “Zühd”, 38; Müsned, II, 58, 72).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 549-550
فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. اَخَذَتْهُمُ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
الرَّجْفَةُ fail olup lafzen merfûdur.
فَ atıf harfidir. اَصْبَحُوا damme üzere mebni nakıs fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.
Zamir olan çoğul و ‘ı اَصْبَحُوا ’nun ismidir. ف۪ي دَارِهِمْ car mecruru جَاثِم۪ينَ ‘ye müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَاثِم۪ينَ kelimesi اَصْبَحُوا ’nun haberi olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
جَاثِم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan جثم fiilinin ism-i failidir.
جَاثِم۪ينَ kelimesi ism-i faildir. İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَ
Ayet فَعَقَرُوا النَّاقَةَ cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi tezâyüftür. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber, ibtidaî kelamdır. Nakıs fiil اَصْبَحُ ’nun dahil olduğu isim cümlesi فَ ile makabline atfedilmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu iki cümle arasındaki cihet-i câmia tezâyüftür.
Car mecrur ف۪ي دَارِهِمْ , amili olan جَاثِم۪ينَ ‘ye, önemine binaen takdim edilmiştir.
İsim cümlesi sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesi yenilenme ve tekrarlanma ifade eder.
Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela: fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden de başlayıp halen devam ettiği kastediliyor ise aralarında atıf yapılabilir. (Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, S. 190,191)
الرَّجْفَةُ kelimesi marife gelerek tanıdıkları, daha önce karşılaştıkları bir şey, belki volkanik bir şey olduğuna işaret edilmiş olabilir. Ya da bu sarsıntının kemal derecede olduğuna delalet eder.
جَاثِم۪ ; dizüstü çöküp kalan demektir. Mecazî olarak hareketsiz kalmak anlamında kullanılır. Bundan maksat mûtat ölümde olduğu gibi üzerlerine azap inen kişilerin hareketsiz ve cansız kaldıklarını ifade etmektir.
Allahım; gazabına ve azabına uğramaktan sana sığınırız.
دَارِ kelimesi, “onların beldesi” manasına gelir. İşte bundan dolayı da tekil olarak getirilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
الأخْذِ kelimesi lügatta bir şeyi elle almak manasındadır. Lüzum alakasıyla bir şeyin üzerinde söz sahibi olmak manasında mecazen kullanılır. القَهْرِ (Galip olmak) manasında da kullanılır. فَأخَذَهم أخْذَةً رابِيَةً şeklindeki Hâkka/10 da olduğu gibi. أخْذُ الرَّجْفَةِ ; Onları helak etmek manasındadır. Yani onları الآخِذِ kuşatmıştır. Şüphe yok ki Hûd suresinde ifade edildiği gibi Allah Teâlâ Sâlih (as)’ı ve onunla beraber iman edenleri kurtarmıştır. (Âşûr)